2.8.1. İstanbul Liman Kenti
İstanbul, Avrupa’dan Asya’ya giden karayolu güzergâhında ve
burada kolay kontrol edebilirliğin kesiştiği noktada bulunmaktadır. Aynı
zamanda, Karadeniz ile Akdeniz’i birbirine bağlayan suyolunun da kesiştiği
önemli bir noktadadır.
Bizanslılar, güvenlik ve refah bakımından en elverişli deniz
kıyısında yaşayan insanlardı. (1) Bu nedenle kent, daha M.Ö. 2. yüzyılda önemli
bir liman ve yük aktarma yeriydi. O tarihten itibaren çağlar boyu bu konumunu
hep sürdürdü. Coğrafi konumu itibariyle deniz ulaşımında meydana gelen
değişikliklere rağmen, liman faaliyeti açısından önemini hep korudu.
İnsan topluluklarının bulunduğu her yerde hareket vardır,
ticaret vardır, taşıma vardır. Özellikle su kenarı bulunan yerlerde ise bu
hareket daha fazla ve canlıdır. Bu canlılığın ve hareketliliğin birkaç sebebi
vardır. Bunlardan en önemlisi, coğrafi konumu itibariyle İstanbul’ un önemi hem
karayolunun hem de denizyolunun kesiştiği bir noktada olması, diğer bir önemi
ise, doğal ve korunaklı koyları ve limanlarının bulunmasıdır.
Megralılar tarafından M.Ö. 660-658 civarında kurulan
Bizantion, gemicilik açısından büyük bir önem kazandı. Bizantion, M.Ö.
6.yüzyıldan itibaren Boğazın çıkışını kontrol altına almak suretiyle, Karadeniz
ile Akdeniz arasındaki bağlantı yoluna hâkim oldu. M.Ö. 4. yüzyılda Pontus
topraklarından getirilen tahılın depolama ve aktarma yeri olması sayesinde,
liman ücretleri dışında aktarılan tahıldan gelir sağlanmaya başlandı. Tahıl
aktarımına ilave olarak daha sonraları köle ticareti ve Boğazdan geçen balık
sürüleri sayesinde iyi gelir getiren balıkçılık ve balık ticareti de önem
kazanmaya başladı (2)
M.Ö. 8. yüzyılda başlayıp, 7. yüzyıl ile birlikte ivme
kazanan yeni pazarlar oluşması, deniz ticaretinde belirgin bir gelişmeye sebep
olur. Bu süreçte zengin maden yataklarına sahip Karadeniz limanlarının, Egeli
denizcilerin çeşitli niteliklerdeki etkinliklerine odak noktası oluşturduğu
görülür. Bu etkinlikler çerçevesinde Byzantion, Akdeniz-Karadeniz arasındaki
konumu itibariyle büyük bir önem kazanır.
I. Constantinus, 334’te kenti yeniden kurduğunda ekonomik
bir canlanma, deniz ulaşımında önemli bir artış görülmesine karşılık limanların
durumlarında ve işlevlerinde herhangi bir değişiklik söz konusu olmamıştır.
(3)
2.8.2. Bizans Devrinde İstanbul Limanları
Bizans devrindeki limanlardan günümüze bazı duvar
kalıntılarından başka bir şey kalmadı. Eski kaynaklardan yerlerini ve
isimlerini öğrendiğimiz bu limanlar, kentin askeri ve ticari yönden gelişmesine
paralel olarak Marmara ve Haliç kıyılarında sıralanmışlardı. En sert havalarda
bile gemiler için korunaklı olan Haliç’in ağzındaki kıyı şeridindeki girinti ve
çıkıntılar küçük limanların yapımı için son derece elverişliydi. Bu limanlar,
arkalarındaki sur ve önlerindeki mendirekler sayesinde korunaklı limanlardı.
Ayrıca bu irili ufaklı limanlara ilave olarak Marmara kıyısında yeni limanların
yapılması sebepsiz değildi.
İstanbul’da kendini oldukça şiddetli hissettiren lodos,
devrin küçük deniz vasıtalarını çok güç durumda bırakıyordu. Bu yüzden Marmara sahillerinde,
surların içerisine toprak kazmak suretiyle birçok liman yapıldı. Fırtınalardan
dolayı bu küçük limanlara sığınan gemiler bu sayede kıyılara kadar yaklaşma
cesaretini bulan korsan gemilerinden de korunmuş oluyorlardı. Ticari ulaşımda
da kullanılan bu limanların yanlarına Bizans’ın kuvvetli çağında İmparatorların
kullanımına mahsus iskeleler ve tersaneler kuruldu. Bizans döneminde askeri ve
ticari amacın dışında sarayların da özel limanları bulunuyordu. Osmanlı
döneminde bu limanların büyük bir kısmı terk edildi ve unutuldu. Ancak, Galata
yöresindeki limanlar önemini korudu.
Denizle iç içe olmanın getirdiği avantajları her dönem iyi
değerlendiren Konstantinopolis, Venedik limanlarıyla yarışabilecek büyük
limanlarla donatılmıştı. Neorion Limanı, Prosforion Limanı, Sarayın iskelesi
olarak düşünülen Bukoleon Limanı, Iulianus (Sofia-Kadırga) Limanı, Kontoskalion
Limanı, Theodosius Limanı, Eleutherius (Vlanga) Limanı ve Altınkapı Limanı,
kentin önemli limanlarıydı.
2.8.2.1. Neorion
Limanı
Bu liman. II. Bölge’de, Prosforion Limanı’nın batısının
hemen bitişiğinde Yeni Cami Külliyesi ile Sirkeci arasında, bulunan (günümüzde
Bahçekapı mevkii) Bizans Limanı. Buradaki bir “neorion”dan (tersane) dolayı
“Neorion Limanı” olarak adlandırılmış. Limanın, 2. ve 3. yüzyıllardan itibaren
var olduğu kaynaklardan anlaşılmaktadır.
425’lerde yazılmış bir çeşit resmi tanıtım kitabı olan
“Notitta Orbis Constantinopolitanne” de bu limandan ve buradaki tersaneden söz
edilmektedir. 461’de çıkan büyük yangında, şehirle birlikte liman da büyük
zarar gördü. II. Iustinos döneminde (565-578) Sofia limanı inşa edilene kadar
Konstantinopolis’in en önemli ticaret limanı olma özelliğini korudu. (4)
Zaman içinde liman, dipte toplanan birikintiler yüzünden
kullanılamaz hale geldi ve son kez 698’de temizlendi. Sonraki yıllarda Neorion
Limanı fonksiyonunu yitirdi. Buna karşılık adı “Neorion Kapısı” olarak
yaşatıldı. Neorion Kapısı, 1300’lerde hala vardı. Osmanlı döneminde aldığı
“Bahçekapı” isminden anlaşıldığına göre, limanı dolduran alüvyonlu toprak
oluşumu fethin ilk yıllarında da devam etmekteydi. (5)
2.8.2.2. Prosforion Limanı
I. Bölge’de bulunan bu liman, günümüzde Sarayburnu olan
yerdeydi. Prosforion Limanı, bir ticaret limanıydı. Bu limandan yapılan tahıl
ticareti her dönem önemli bir gelir kaynağı oldu. Bu nedenle limanda yeni
ambarlar inşa edildi İçinde hücrelerin bulunduğu çok yüksek dikdörtgen yapıları
olan ambarları vardı. Bu ambarlardan üçünü Constantinus, Valens ve I. Teodosius
inşa ettirdi. (3) 1390-1447 yılları arasında Venediklilerle imzalanan anlaşma
ile Venediklilerin, Prosforion meydanında tahıl ticareti yapmasına izin
verildi. Bu limanın yakınında 8. yüzyıla kadar devam eden bir hayvan pazarı da
vardı. Bu Pazar, V. Konstantinos (741-757) döneminde başka bir yere taşındı.(4)
2.8.2.3. Bukoleon
Limanı
Bu liman, tarihi yarımadanın I. Bölge’sinde yer alır. Büyük
Saray’ın ön cephesinin Batı yakası ile Çatladıkapı arasında uzanan liman, Büyük
Saray’ın Küçük Ayasofya Camiine bitişik bölümünde bulunan Bukoleon Sarayı ile
aynı adı taşır.(6) Bukoleon Limanı, denizden bir dalgakıranla korunaklı ve saraya
verdiği hizmetten dolayı Büyük Saray’ın özel limanı olarak kullanıldı.
İmparatorluğun ve sarayın ihtişamına uygun olarak mermer
rıhtımlar, merdivenler ve çeşitli heykellerle süslendirilmişti. Liman alanını
çevreleyen mendirekler, sahil yolunun yapılmasında toprak altında kaldı.
(7)
2.8.2.4. Iulianus
Limanı. (Sofia-Kadırga Limanı)
Kent nüfusun hızlı artışından dolayı mevcut limanların
kapasitesinin zamanla yetersiz kalması nedeniyle İmparator Iulianus (361-363)
tarafından kentin Marmara Denizine bakan Ayasofya ve Hipodrom’dan denize inen
güney kıyısındaki bir koyda “Iulianus Limanı” yapıldı. Burası, derin girintisi
olan bir koydu ve Hormisdas Sarayı’nın yanında bulunan daha eski bir iskeleye
göre seçilmişti.
III. Bölgede yer alan bu liman, kaynaklara göre çeşitli
şekillerde adlandırılmış. “Notitta Orbis Constantinopolitanne”da Portus Novus
olarak adlandırılırken, Zosimus’ta Megistos Limen (En Büyük Liman) diye
geçmektedir. Neorion Limanı’nda yürütülen ticaretin bir kısmı da buraya
kaydırılmış.
561’de bir yangın geçiren liman, II. Iustinos (565-578)
tarafından yeniden inşa ettirildi. O zamandan itibaren de imparatoriçenin
adıyla, “Sofia Limanı” dendi. (8) Kumkapı’da bulunan tersane ile birlikte bu
liman, Bizans’ın son günlerine kadar kullanıldı. II. Mehmed (Fatih) İstanbul’u
fethinden sonra ise, Kadırga Limanı adını aldı ve bir süre daha tersane ve
liman kompleksi olarak kullanıldı.(9)
2.8.2.5. Kontoskalion
Limanı
Teofilos (829-842) döneminde bu sahile büyük bir tersane
kuruldu. Burası aynı zamanda askeri amaçla kullanılmaya başlandı ve donanmanın
kentte (polis) üslenen birimi olan basilikon dromonion’u buraya yerleştirildi.
Zira burası saray bölgesine yakındı ve İmparatorun yakın gözetimindeydi. Bizans
donanmasının sefere çıkmadan önce önünde toplandığı ve Patriograflar’ın bukinon
adıyla andığı kule, limanın doğu kesimindeydi. Burası daha sonraları,
Kontoskalion Limanı adıyla anıldı. Bu liman, güney kıyısındaki diğer limanlara
göre, imparatorluğun son dönemlerine kadar ve ondan sonraki dönemlerde de
kullanıldı. (8)
2.8.2.6. Eleutherius
Limanı (Vlanga Limanı)
Bu liman, Bizansın önemli limanlarından biriydi. Theodosius
Limanı’nın hemen doğusunda yer almaktadır. Eleutherius limanı, Porta Vlanga
(daha sonra bu kapı Yenikapı adını aldı) kapısının doğusunda, Lykos
(Bayrampaşa) Deresi’nin ağzında kurulmuştu. IX. Bölgede bulunan tahıl
depolarıyla buğday ve zahire taşıyan gemilerin yanaştığı bir ticaret limanıydı.
Yenikapı sahilinden denize dökülen Lykos (Bayrampaşa) deresinin taşıdığı
alüvyonlardan dolayı, liman kullanımdan çıkarıldı. (10)
Batıdaki Theodosius limanıyla arasına bir duvar çekilen
Eleutherius Limanı, Grekçe “ticaret limanı” anlamına gelen “avlanka”dan
geliyor. Sözcük sonra “vlanka” Osmanlı döneminde “langa” adını aldı ve bu bölge
daha sonraları bostan olarak kullanıldı. (11)
2.8.2.7. Theodosius Limanı
Bizans döneminde Konstantinopolis’in Marmara kıyısında,
erken dönemlerde Mısır’dan gelen tahılların boşaltılması için yaptırılan büyük
limanlardan biri de Theodosius Limanı’dır. Theodosius Limanı Tarihi
Yarımada’nın Marmara’ya bakan kıyısında, I. Theodosius (379-395) tarafından
XII. Bölge’de, kıyıda hayli derin girintisi olan bir koya kuruldu ve onun adını
aldı. (12)
Theodosius Limanı’na ilk kez 420’lerin ikinci yarısında
yazılmış “Notitta Orbis Constantinopolitanne” adlı resmi tanıtım kitabında
rastlanır. Kitaba göre kentin XII. Bölgesinde yer alan liman şehir surlarının
dışına uzanıyor ve bugünkü Davutpaşa Kapısı’na, diğeri de Yenikapı’dan güneye
doğru uzanıp sonradan Batıya doğru kıvrılan iki mendirekle korunuyordu. Her iki
mendirek de deniz surları ile kara surlarının kavuştuğu noktaya yakın yerde
bulunan gözetleme kulelerine sahipti. Günümüzde Yenikapı Limanı’nın bulunduğu
alanın ortasından Unkapanı’ndan Yenikapı’ya giden Atatürk Bulvarı geçen yerde
bulunmaktadır.
Limanın IX. Bölgede bulunan Doğu ucundaki deponun adı
(İskenderiye Hububat Ambarı) anlamına gelen “Horrea Alexandrina” idi. Sözcükten
de anlaşıldığı gibi burada Mısır’dan gelen hububat stoklanıyordu. Mısır’ın
641’de Arapların eline geçmesi üzerine Bizans başkentine hububat sevki kesintiye
uğrayınca, liman da önemini hızla yitirdi. Theodosius Limanı’na değinen son
belgeler 673 tarihini taşımaktadır. Limanın büyük depoları bir müddet daha
kullanılmaya devam edildi. (13)
Marmaray adı verilen projede, tüp geçidin Avrupa yakası merkezi
istasyonu Yenikapı’daki 24.000 m2’lik alanda yer alıyordu. 2 Kasım 2004
tarihinde kazıya başlandı, açılan 8 metre toprak altında bir ahşap tekneye
rastlandı. Çukur biraz daha kazıldığında ikinci bir tekneye daha rastlandı.
Durum İstanbul Arkeoloji Enstitüsü’ne iletildi. Enstitü yetkili uzmanlarının
tetkikinde, buranın Roma-Bizans dönemlerinde yapılan Theodosius Limanı’nın
olduğu anlaşıldı. (14)
2.8.2.8. Altınkapı
Limanı (Porta Aurea)
Marmara sahilindeki surların sonunda bulunan Altınkapı’nın
yakınındaki askeri amaçlı kullanılmış bir limandır. Sadece imparatorun
kullandığı bu küçük Altın Kapı Limanı
(Port Aurea) yakınlarında Pege Manastırı’nın bulunması nedeniyle limén
tés Pégés adını taşıyordu. Bu liman, imparatorların limanın yakınındaki Studios
Manastırı’nı ziyaretlerinde kullanılıyordu. 14. yüzyıl sonlarına kadar bu
liman, Altın Kapı’daki askeri faaliyetlerde de kullanıldı. (7)
2.8.2.9. Haliç Limanları
Haliç limanları, uzak bölgelerle yapılan ticarette gelen
malların ve kentin iaşesi için gelen buğday ve zahirenin, haliç kıyısında
bulunan Prosforion ve Neorion limanları ile batıdaki Zeugma (Unkapanı)
arasındaki kıyı kesimde yoğunlaştı. Kentin ekonomik hayatının merkezleri de bu
kıyıdaydı.
Zeugma’da varlığı 14. Yüzyıla kadar belgelenen Heptaskalon
Limanı’nda (Unkapanı-Cibali arası olan semt) gemilerin yanaşacağı birkaç
iskeleli yanaşma yerleri vardı. Böylece Haliç, kentin korunaklı asıl limanı
haline geldi. (15)
Her semtin, ticari faaliyette kullandığı iskeleleri vardı ve
bu iskelelerin bir kısmı yabancıların kontrolünde bulunuyordu. Venediklilerin
dört, Pisalıların üç, Cenevizlilerin de iki iskelesi vardı. Bazı iskelelerin
uzunluğu 31-60 arşın (cubiti)
arasındaydı. (yaklaşık 15-30 metre olduğu düşünülebilir.) Bu iskeleler,
surların önünde sağlamlaştırılmış kıyı şeritleri ve bunların önünde denize
doğru uzanan ahşap iskelelerdi. (16)
2.8.2.10 Galata Limanı
Galata’yı çevreleyen tüm kıyı, liman olmaya elverişliydi ve
gemilerin kıyıya değecek kadar yaklaşmalarına izin veren su derinliğine sahip
koyları vardı. Surlar ile koy arasında, içinde tacirlere ait kulübeler,
dükkanlar ve meyhaneler vardı. Bunun dışında gemileri boşaltmak için gerekli
boş alanların bulunduğu bir mesafe bırakılmıştı.” (17)
12. yüzyıl sonlarına doğru Bizans idaresiyle yapılmış
anlaşmalar uyarınca bir kısmı tüccarların idaresinde bulunan, bir kısmı ise
kiliselere ait olan iskeleler, bir tür
serbest liman bölgesi sayılıyordu. İskele bölgesinde çeşitli malların
üretilmesiyle geniş yelpazede alışveriş yapılıyordu. Kentte ve Pera’da yerleşik
tüccarlar arasındaki ticari trafikte burada gerçekleşiyordu. (16)
Konstantinopolis, canlı transit ticareti ve önemli yerel
pazarıyla Akdeniz’in, “dünyanın her
yerinden” (de quibuslibet mundi partibus) gelen malların bulunabildiği önemli
bir ticaret merkeziydi. (18)
2.8.2.11. Sur Dışı Liman
Kentin ticaret trafiğinde kullanılan iskelelerden biri de,
İmparator I. Leon (457-474) tarafından Ayios Mamas banliyösünde (bugünkü
Beşiktaş) kurulan limandır. Bu liman kısa süre sonra İmparatorun özel iskelesi
oldu, sonraki yıllarda ticarete açıldı. (19)
2.8.2.12. Anadolu Yakası Limanları
Bizans döneminde Konstantinopolis’in Anadolu yakasında da
önemli limanlar vardı. Bunların başında Üsküdar’da (günümüzde Kızkulesi’nin
önünde) Damalis Limanı idi. (Osmanlı döneminde Öküz Limanı olarak anılırdı)
Diğer limanlar ise Kalkedon Limanları olarak anılam M.Ö. 2.
yüzyılda bile varlığı bilinen limanlardı. Bunlardan biri, Himeres (Haydarpaşa)
Deresi, Haydarpaşa çayırının ortasından geçip, Kadıköy koyuna (günümüzde Et
Balık Kurumu’nun olduğu yer) dökülen yerde Kalkedon limanı vardı. Diğeri ise Kalamış Koyu’nun batısında
Kurbağalı Dere’nin denize döküldüğü yerde bulunan limandı. Yine Kalamış
Koyu’nda bulunduğu rivayet edilen “Eutrope Limanı” bulunuyordu.
Kartal’a doğru sahil boyunca sırasıyla Rufinianes, Poleatikon,
Satir ve Brias iskeleleri vardı. Kuruluşları çok daha eskilere gitmekle
birlikte varlıkları en azından 7. ve 8. yüzyıl belgelerinde işaret edilen
Kartal’daki Kartalimen (Büyük Liman) Kartal Limanı vardı. (19)
2.8.3. Osmanlı Dönemi
İstanbul’un ticaret alanları Haliç’in kıyılarıydı. Kuzey
kıyıda, Tophane’den Azapkapı’ya kadar olan yerde Galata iskeleleri, Güney
kıyıda ise Bahçekapı-Eminönü ve Unkapanı iskeleleri vardı. İstanbul’a yük
getiren gemiler buraya demirlerler, boşaltılan mallar buralarda depolanır,
karadan gelen mallar da buralardan gemilere yüklenirdi.
2.8.3.1. Bahçekapı Limanı ve iskeleleri
Sarayburnu ile Eminönü Meydanı arasında “Bahçekapı
İskeleleri” adıyla iskeleler vardı. Bunlardan ilki, Yalıköşkü İskelesi, Sirkeci
İskelesi, Meydan İskelesi, Bahçekapı İskelesi ve Üsküdar İskelesi’dir. Bu
iskelelerin bütünü, Bahçekapı Limanı ve İskeleleri adıyla bilinirdi. (20)
2.8.3.2. Eminönü Limanı ve İskeleleri
Eminönü İskeleleri, Eminönü ile Unkapanı arasında bulunan
İskelelerdir. Bunlar sırasıyla; Gümrük İskelesi, Balıkpazarı İskelesi, Hasır
İskelesi, Limon İskelesi, Yemiş İskelesi, Çardak İskelesi, Odun İskelesi ve
Bokluk İskelesi’dir. Bu iskeleler, limanın en hareketli iskeleleriydi. Her
türlü mal bu iskelelerde yüklenir ve boşaltılırdı. (21)
2.8.3.3. Unkapanı Liman ve İskeleleri
Unkapanı İskeleleri, Unkapanı ile Balat arasında bulunan
iskelelerdir. Bunlar; Unkapanı İskelesi, Tüfekhane İskelesi, Balıkhane
İskelesi, Cibali İskelesi, Ayakapı İskelesi, Yenikapı İskelesi ve Balat
İskelesi’dir. Bu iskeleler, İstanbul’un gıda ihtiyacını gidermek için tahıl
getiren gemilerin yanaştığı iskelelerdi. Burada birbirlerine yakın tahıl için
yapılmış depo ve antrepolar vardı. (22)
2.8.3.4. Galata Limanı ve İskeleleri
Galata, tarih boyunca limanıyla ülkenin dışa açılan bir
kapısı oldu, denizcilerin bir uğrak yeri olma niteliğini taşıdı ve kazancını
limandan sağladı. İngiliz, Fransız, Hollandalı ve Venediklilere ait gemiler,
burada karaya yanaşarak yükleme ve tahliye yaparlardı. Galata limanı, Azapkapı
ile Tophane arasında bulunan iskelelerdi. Bunlar; Azapkapı İskelesi, Funda
İskelesi, Kürkçükapı İskelesi, Yağkapanı İskelesi, Balıkpazarı İskelesi,
Karaköy İskelesi, Mumhane İskelesi, Kireçkapı İskelesi, Eğrikapı İskelesi,
Debbağhane İskelesi ve Tophane İskelesi idi. (23)
Galata Bölgesi’nin nüfusu artınca özellikle 19. yüzyılda
yerleşim yerleri yukarıya doğru yayıldı. Buralara yapılan elçilik binaları,
yukarı kısmın büyümesinde etkili oldu. Galata, gemicilerin semti olması
nedeniyle aynı zamanda bir eğlence merkezi haline geldi. (24)
Galata, tarih boyunca deniz ticareti sayesinde yabancı
elçiliklerin ve tüccarların, ticarethane ve mağazaların burada yer almasıyla
uluslararası bir ticaret merkezi durumundaydı. (25)
2.8.3.5. Haydarpaşa Limanı
Haydarpaşa Limanın bulunduğu bölgede, Roma ve Bizans
dönemlerinde iki önemli limanından Kalkedon limanı burada bulunuyordu. Bu
limanın özellikle ordu ihtiyaçları için ordu tarafından kullanılan bir limandı.
Eremya Çelebi’ye göre; Haydarpaşa Çayırı’nın bulunduğu bölgede, “aziz
patriklerin içtima ettikleri Konstantin sarayının burada bulunduğu rivayet
edilir” demektedir. (26)
Osmanlı döneminde Haydarpaşa çayırı, askerlerin Anadolu
yönündeki seferleri için toplanma ve hazırlık noktasıydı. Nizam-ı Cedid askerleri
talimlerini burada yaparlardı. Sürre-i Hümayun Alayı, törenle buradan hareket
ederdi. 16. yüzyılda Devlet Kapuağası Gazanfer Ağa buraya, (Rıhtımdan
Haydarpaşa Çayırı Sokağı’na girerek demiryolu köprüsünü geçince sağ köşede)
1741’de bir çeşme yaptırdı. Kendi adını taşıyan bu çeşmeden, sefere çıkan
askerlerin ve hacca gidenlerin su mataralarını doldururlardı. Burası bir
ayrılık, bir helalleşme yeriydi ve bundan dolayı çeşmenin adı “Ayrılık Çeşmesi”
adını aldı. (27) Burada Haydarpaşa Deresi’nin denize döküldüğü yerde mendirekle
korunan bir liman vardı. 1871 yılında demiryolu için rıhtımı yapılırken bu
mendirek toprak altında kaldı.
Anadolu demiryolları hatlarının Ankara ve Anadolu içlerine
doğru uzanmasından sonra, İstanbul’un yük ve yolcu taşımacılığının en önemli
noktalarından biri haline geldi. Özellikle de İstanbul’un ihtiyacı olan tahıl
sevkiyatı arttı. 1872’de Haydarpaşa’daki ilk garın inşası sırasında kurulan
mütevazı rıhtım, vagonlarla gelen tahılın mavnalara yüklenmesinde yetersiz
kaldı. (28) Zaten fazla kısa olan rıhtıma, önünde su derinliği az olduğu için
ancak küçük mavnalar yanaşabiliyordu. Kuzey rüzgârı biraz uzun süre estiği
zaman su seviyesi düşüyor ve mavnalar bile yanaşamıyordu. Havanın lodos estiği
zamanlarda deniz kabardığı için yanaşmak imkânsızlaşıyordu. Bu nedenlerden
dolayı vagonlardan gemilere yükleme geciktiği için, yük katarları günlerce
beklemek zorunda kalıyor ve Anadolu’ya olan seferleri aksıyordu. Bu
olumsuzluklar ile, Haydarpaşa’da yeni bir liman inşa edilmesine karar
verildi. 1888’de kurulan Anadolu Demiryolları Şirketi de, bu arada ihtiyaca
cevap veremez hale gelen garı genişletmeyi tasarlıyordu.
Yapılan ön görüşmelerden sonra Nisan 1899’da padişah
iradesiyle bu şirkete, Haydarpaşa’da yeni ve büyük bir limanın inşası ve
işletilmesi için şirket kurma yetkisi verildi. Sözleşme uyarınca tesisler üç
yıl içerisinde çalışır hale gelecekti.
Demiryolu hattının imtiyaz süresine bağlanan bu sözleşmenin sona
ermesinden sonra, liman tesisleri başkaca para ödenmeksizin Osmanlı devletinin
mülkiyetine geçecekti. Liman inşaatının maliyeti 6 milyon frank civarında
tahmin edildi; şirket inşaat masraflarını amorti etmek üzere sabit tarifelere
göre ücret tahsil edebilecekti. (28)
Liman inşaatı için Societé du Port de Haidar Pacha, Eylül
1900’da kuruldu ve kısa süre sonra inşaata başlandı. Liman inşa projesinde; 595
metre uzunluğunda bir dalgakıran, birbirine dik 150 ve 300 metre uzunluğunda
iki rıhtım ve bunların üzerinde modern rıhtım donanımı, elektrikle çalışan
vinçler, antrepolar, işçi barınakları, gümrük, polis ve pasaport daireleri için
binaların yapılması yer alıyordu. (28)
Kıyıdan 300-400 metre uzakta güneydoğu-kuzeybatı
doğrultusunda uzanan, deniz seviyesinde aşağı yukarı 6,5 metre enindeki
dalgakıran, büyük kırma taşlar dökülerek yapıldı. Ardından liman inşaatına
başlandı. Haydarpaşa Limanı, 2,5 yıldan az bir süre içinde tamamlandı ve 14
Nisan 1903 tarihinde törenle hizmete girdi. Bu tarihten itibaren Haydarpaşa
Limanı büyük tonajlı gemilerin yanaşmasına açıldı ve yılda ortalama 17354
gemiye hizmet veren bir liman oldu.
Rıhtımın Kuzeybatı ucunda günde 2400 ton buğday kaldırmaya
elverişli buharlı bir vinç, 5000 tonluk buğday silosu 1905’te, 10.000 tonluk
ikinci bir silo da 1907’de kullanıma açıldı. (29)
2.8.4. Osmanlı Dönemi Dış Ticareti
Osmanlıların Doğu ile Batı arasındaki ticareti en iyi
şekilde değerlendirmek amacıyla sağlam bir “Dış Ticaret Politika”sına ihtiyacı
vardı. İşte bu noktada Osmanlılar “Kapitülasyon” politikasını kendilerine uygun
olduğu esasını benimsedi ve bu politikada iki önemli düşüncesi oldu. Birincisi,
Osmanlı topraklarından transit olarak geçen ve ülkeden ihraç edilen mallardan
vergi alıp gelir sağlamaktı ki, bu bir mali amaçtı. Diğeri ise, politik olup
Osmanlı Devleti’nin kendi emniyet ve çıkarlarını korumak gayesiyle batılı
devletlere bir takım imtiyazlar vererek devletlerden birini diğerlerine karşı
kullanmaktı. (30) Osmanlı Devleti, ilk ticari imtiyazı 1387 yılında
Cenevizlilere verdi. Bu tarihten sonra bu tür imtiyazlar, diğer Avrupa krallık
ve devletlerine de verildi. Bunlar sırasıyla Fransa’ya 1535, İngiltere’ye 1580,
Hollanda’ya 1612, Sicilya Krallığı’na 1740, Danimarka’ya 1756, Prusya’ya 1761
ve İspanya’ya 1782’de verilen imtiyazlardı.(31)
Osmanlı İmparatorluğu, Avrupa devletleri açışından önemini
korumaya devam etti, kapitülasyon
anlaşmalarıyla konsolosluklarını kurdular. Venedik, 17. yüzyılın başında, Doğu
Akdeniz’in birinci tüccar devletiydi, Avrupalı devletlere imtiyazların verilmesiyle
Osmanlı ticareti üzerinde etkisi zayıfladı. Batılılar artık ilk adımı
atmışlardı.(32)
Avrupalı tüccarlar, kendi hareketlerini kolaylaştıran ve
imparatorluğun başkente uzak şehirlerindeki yabancı toplulukların büyümesine
olanak veren kapitülasyonlardan faydalanıyorlardı. Bu yerleşme, aralıksız
düzenli bir şekilde herkesi kapsamına almıyordu. 17. yüzyıl başında köprübaşını
tutmuş olan Fransızlar, 1615 ve 1675 dolaylarında geri çekilme evresine
girdiler. İngilizler ve Hollandalılar bunun tersine 17. yüzyılın ortasında
ticaretlerini en yüksek düzeye ulaştırdılar ve Ege Denizi, gemilerinin üzerinde
en fazla dolaştığı bölge oldu.(33)
Ahitname bahşedilmiş devletlerin tüccarları müste’min
(korunan), Osmanlı ülkeleri dâhilinde imtiyazlı bir statüye sahipti, Osmanlı
kanun ve nizamlarını çiğnemedikleri müddetçe canları ve malları devlet teminatı
altına alınmakta; tespit edilen gümrük resimlerinin dışında herhangi bir
istekle karşılaşmayacakları garanti edilmekteydi. Kısaca tüccarlara, Osmanlı
topraklarında en mükemmel şartlar altında ticaret yapma imkânı sağlanmış
bulunuyordu.(32) Ancak geçen zaman
içerisinde Osmanlı Devletinin hem siyasi hem mali açıdan büyük umutlar
bağladığı kapitülasyonlar, kendini vuran bir silaha dönüştü.
Siyasi açıdan Avrupa’nın birçok devleti bu imtiyazlardan
faydalandığı için, artık devletlerarasında birbirlerine karşı kullanılacak bir
farkı kalmadı. Aynı zamanda bu devletler, sanayi devrimleriyle birlikte
ekonomik ilerlemede Osmanlının çok önüne geçtiler. Osmanlılar da bu mallara
ihtiyaç duyduğu için, Osmanlı ülkesinin ürettiklerini satacakları bir pazara
dönüştü. Üstelik bu pazar aynı zamanda imtiyazlarından ve borçlanmalardan
dolayı daha kârlı bir hale geldi. Sonuçta ülke dışına çıkan para, giren paranın
çok daha üstündeydi.
İstanbul, Osmanlı liman ve kentlerinden tamamen farklı
nitelikleri olan bir ticaret merkeziydi. Devletin ve uzantılarının çok güçlü
varlığı, lonca kurumlarının göreli sağlamlığı, nüfusun olağanüstü fazlalığı,
başkent pazarının olgunlaşmasına, zenginleşmesine ve kapsamlı gelişmesine
katkıda bulundu. İstanbul’u farklı ve ayrıcalıklı kılan, ticari etkinliklerdeki
paranın dolaşımıydı. Ticaret, imparatorluğun diğer merkezlerine göre yüksek
oluşu bakımdan İstanbul, Doğu Akdeniz’deki tek gerçek kentsel pazardı.
Başkentin sunabileceği çok az şeye karşın devasa bir tüketim kapasitesine sahip
olması, onu her türlü ticari faaliyet için fiili bir çıkmaz sokağa çeviriyordu.
İster nüfusunun doyurulması, ordu ve donanmanın beslenmesi olsun, isterse
seçkinlerin lüks mal tüketimi ya da imparatorluk hazinesinin mali işlemleri
biçiminde olsun, bu çıkmaz sokak durumu değişmiyordu. (34)
İstanbul’da, ticari faaliyetlerin çoğu nakit ödeme üzerinden
ve nispeten daha rekabetçi bir pazar yapısı çerçevesinde dönüyordu. Avrupalı
tüccarlar için bu, daha güvenli ve önlerini görebildikleri bir ortam anlamına
geliyordu; bu da İstanbul’u imparatorluğun diğer ticari merkezlerine tercih
etmelerinin sıkça başvurulan izahı oluyordu. Yabancı tüccarların bu yapılanmış
pazarı anlamaya, kontrol etmeye ve nihayetinde etkilemeye yönelik sürekli
çabaları, 18. yüzyılda İstanbul’daki faaliyetlerinin temel bölümünü
oluşturuyordu. (35)
1838 Balta Limanı anlaşması, Osmanlı maliyesini yıpratırken,
diğer taraftan yabancı devletlerin yararına işledi. Bu sözleşme sonrası
Bulgaristan ihracatını arttırdı. Serbest ihracat üzerindeki Türk baskısı
kalkınca Selanik limanı senede 100.000 tonajlık düzeye ulaştı, İzmir ve Beyrut
limanlarına 1840’larda 200 gemi gelirken 1853’te bu rakam 4000’in üzerine
çıktı. Trabzon kanalıyla yapılan ithalat, ihracatın dört katını buldu. 19.
yüzyılın ikinci yarısı batılı devletlerin bu sözleşmenin yarattığı düzeni ve koşulları
koruma çabalarıyla geçti. (36)
Bu yüzyılda başlayan reformlar sonucu, ahşap yelkenli
gemiler yerlerini demir gövdeli gemilere bıraktı. Sanayi devriminin
gelişmesiyle deniz taşımacılığı kaçınılmaz olarak etkilendi. Buhar gücüyle
çalışan gemiler, Avrupa limanları arasında seferlere başladı. 1841’de ilk
pervaneli buharlı gemi, 420 ton yükle Liverpool’dan İstanbul’a geldi.(37)
Yelkenli gemiler, İstanbul kentinin ihtiyaç maddelerini taşımakta kullanıldı ve
19. yüzyıl ortasından sonra da önemini korudu.
Batılı ulusların dünya hammadde kaynaklarını kontrol
etmeleri, emek maliyetini düşürmeleri, üretim tekniğini iyileştirmeleri, dış
ticaret politikalarını ihraç eğilimli olarak düzenlemeleri, bu maliyet
farklarının temel nedenlerinden bazılarıydı. Aynı zamanda batılı ulusların
ürettikleri mal doğu menşeli dahi olsa, onu geliştirme yoluna gitmekteydiler.
Teknolojideki tüm yenilikler en kısa zamanda üretime adapte edilmekteydi.
(38)
Bütün bunlara rağmen Osmanlı bir fiili sömürge durumuna
düşmediği gibi, batılı ulusların ticari manevralarıyla da rekabet etti. İthal
ikameci motiflerle sanayileşme hamlelerinde bulundu. Bunlar kapitalist mantıkla
işletilmedikleri için sonuçta başarısızlığa uğrandı ve kendinden beklenen
sanayileşmeyi gerçekleştiremedi.
2.8.5. Demiryolu
Ulaşım, bir ülkenin siyasî, sosyal, kültürel ve iktisadî
hayatını etkileyen önemli bir unsurdur. İktisadî kaynakların işletilmesi,
tarım, ticaret ve sanayinin gelişmesi düzenli bir ulaşım ağıyla mümkündür.
Ayrıca sosyal ve kültürel bütünlüğün, daha genel bir ifadeyle millî bütünlüğün
kurulması bakımından da ulaşımın rolü büyüktür. Genel olarak, yollar bir
taraftan doğa şartlarına bağlı olmakla birlikte, diğer taraftan milletlerin
erişmiş oldukları iktisadî, sosyal ve kültürel seviyenin göstergesi
durumundadır.
Osmanlı Devleti’nin coğrafi durumu, yeraltı ve yerüstü doğal
zenginliklerin değerlendirilmesi ve bu değerlerin kolayca taşınması bakımından
demiryoluna ihtiyaç vardı. Dünya artık güvenli bir ulaşım ve taşıma sistemine
gidiyordu ve bu sistem, Anadolu ve Avrupa’yı İstanbul’a bağlamalıydı.
İzmir-Aydın ve İzmir-Kasaba demiryolunun açılmasıyla ekonominin nasıl
canlandığı görülen bir örnekti.
Yapılacak demiryolu hattı sadece yolcu değil, yük taşımaya
da hizmet edecekti. Yerel mahsul, iç kesimlerden kıyıya doğru çok yavaş ve
büyük zahmetlerle taşmıyordu. Avrupa’dan Osmanlı limanlarına gelen ve
buralardan iç bölgelere giden ithal mallar da aynı güçlüklerle taşımak
zorundaydı.
2.8.5.1. Haydarpaşa-İzmit Hattı
1871 yılında saraydan çıkarılan bir irade ile
Haydarpaşa-İzmit hattının yapımı, devlet tarafından başlandı. 1872 yılında
Haydarpaşa Gar binası yapıldı. Bu istasyon binasıyla birlikte sahil boyunda
oturan insanların daha rahat ulaşım imkânı sağlamasından dolayı Haydarpaşa’dan Pendik’e
kadar olan hat 1872 yılında açıldı.
Yine aynı yıl, Feneryolu İstasyonu’ndan bir hat ayrılarak
günümüzde Fenerbahçe de TCDD Kampı’nın bulunduğu yere kadar demiryolu hattı
döşendi ve buraya Fenerbahçe İstasyonu yapılarak 1872 yılında hizmete açıldı.
Fenerbahçe’ye küçük bir yan hattın ilave edilmesiyle başkentin yerleşim
alanlarına ve üst tabakanın eskiden beri rağbet ettiği Kadıköy ile Moda
arasından Fenerbahçe’ye kadar olan bölgeler de eklendi.
Haydarpaşa-İzmit 91 km’lik demiryolu hattı, 1873 yılında
tamamlanarak hizmete açıldı. Daha sonra başka bir fermanla bu hattın devamı
olan İzmit-Ankara kısmının inşaatı ve işletme imtiyazı Anadolu Osmanlı
Şimendifer Kumpanyası’na verildi. (39)
2.8.5.2. Sirkeci-Edirne Hattı
İstanbul-Edirne, Filibe ve Saraybosna’dan geçerek Sava Nehri
sınırına kadar uzanacak bir demiryolu projesi Rumeli Demiryolları adıyla
Brüksel’de bankerlik yapan Macar asıllı Baron Hirsch ile anlaşma yapılarak, 17
Nisan 1869 tarihinde sözleşme imzalandı. Yapılan bu anlaşmada Enez, Selanik ve
Burgaz şehirlerine de demiryolu bağlanacaktı.
4 Haziran 1870 tarihinde Hattın ilk bölümü olan,
Yedikule-Küçükçekmece demiryolunun çalışmalarına başlandı. 15 km’lik bu ilk
bölüm, aynı yılın sonuna doğru tamamlandı ve 4 Ocak 1871 tarihinde bir törenle
hizmete açıldı. Açılan bu demiryolu, İstanbul’da
Yedikule-Bakırköy-Yeşilköy-Küçükçekmece istasyonları arası çalışan ilk Rumeli
Demiryolu hattıydı.
Hattın Yedikule İstasyonu’ndan başlaması, kentin iş merkezi
olan Eminönü bölgesinden uzakta bulunması, kullanıcılar tarafından eleştirildi.
Hattın iş merkezine yakın olan Sirkeci’ye kadar uzatılması istendi. Ancak, bu
uzantının Topkapı Sarayı’nın sahil kısmından geçmesi ve bu güzergâh üzerinde
bulunan köşklerin yıkılacak olması ayrı bir tepkiye yol açtı. Konu sonuçta
Sultan Abdülaziz’e intikal etti. Padişah, iradesini kullanarak başlangıç
istasyonunun Yedikule yerine Sirkeci olmasına karar verdi.
Yedikule-Sirkeci arası ile Küçükçekmece-Çatalca arası
demiryolu hattı aynı zamanda tamamlanarak 21 Temmuz 1872 tarihinde kullanıma
açıldı. 336 km’lik İstanbul-Edirne demiryolu hattı yapımcı tarafından
bitirilerek 1888 yılında işletmeye açıldı. Bu demiryolu hattı daha sonra Avrupa
ülkelerine bağlandı. (40)
Sirkeci İstasyonu’nun yanında, “Sirkeci Ambarları” Gülhane
Parkı’nın bitişiğinde “Gülhane Ambarları” ve Topkapı Sarayı’nın deniz tarafında
“Sarayburnu Gümrük Ambarları vardı. Avrupa’dan gelen ithal malları, bu gümrük
ambarlarına boşaltılırdı.
2.8.6. İstanbul Rıhtımları’nın Yapılması
Demiryolu hattının bağlanmasıyla İstanbul Limanı’na yeni
rıhtımların yapılmasına ihtiyaç duyuldu. Yaklaşık 200 hektarlık su yüzeyini
kaplayan bir havuzu olacaktı. Denizi doldurmak suretiyle elde edilen 220
hektarlık alan üzerine, gerekli olan antrepo, gümrük ve liman binaları vb.
yerler yapılacaktı. (41)
Compagnie d’Exploitation des Chemins de Fer de la Turquie
d’Europe (Avrupa Türkiye’si Demiryollarının İşletilmesi) şirketi sahibi Fransız
mühendis L. Baret, Babıâli’ye bir proje sundu. Projede, demiryolu hattının ve
Sirkeci Garı’nın yapılmasıyla birlikte rıhtım tesisleri ve depoların da
yapılacağının teklifiydi bu. Proje üzerinde yapılan çalışmalar 1875 yazında
başladı. Ancak projenin gerçekleşmesi araya giren 1877-1878 Osmanlı-Rus savaşı
yüzünden uzadı ve bu proje iptal edildi. (42)
Birkaç yıl sonra, fener şirketine önayak olan Mişel Paşa’da
Babıâli’ye bir proje sundu. Proje, Sirkeci ile Unkapanı ve Azapkapı ile Tophane
arasında boydan boya uzanan rıhtımların yapılmasıydı. Kıyı çizgisinin önünde
hayli geniş alanların toprakla doldurulmasını, kazanılan arazide yeni gümrük ve
liman dairelerinin yapılmasını öngörüyordu. Bunun karşılığında şirket 70
yıllığına kullanım hakkını alacak. Ayrıca, yükleme-boşalma işlerinden belirli
harçlar alma hakkına sahip olacaktı.
İnşaatı başlatacak olan firma, Bâbıâli ile Der-i Saadet
Rıhtım Dok ve Antrepoları Şirketi (Société Anonyme Ottomane des Quais, Docks et
Entrepots de Constantinople) arasındaki sözleşme 10 Kasım 1890 tarihinde
imzalandı. (43)
Sözleşmeye göre inşaat çalışmaları iki yıl içerisinde
başlayacak ve sekiz yıl sonra da Galata Köprüsü’ne kadarki rıhtım tesisleri
bitmiş olacaktı. Geri kalan rıhtımların iç köprüye kadar olan kısımları, on
dördüncü yılda tamamlanacaktı. Depoların inşası için gerekli arsalar, denizi
doldurma yoluyla kazanıldığı ölçüde, şirket tarafından yapılacaktı. İmtiyaz 85
yıllık bir süre için verildi, ancak devletin 40 yıl sonra tesisi maliyet fiyatına
satın alma hakkı vardı.
Nisan 1892’de inşaat Galata yakasında, Duparchy ve Diricq
yönetiminde başladı. Suyun çok derin ve zeminin yük taşımaya elverişli
olabilmesi için, önce 20-25 metre, yer yer de 100 metre genişliğinde kaya
dolgusu yapıldı ve bunun üzerine kesme taşlardan rıhtım duvarı oturtuldu.
1894’te rıhtımın 340 metresi tamamlandı, ancak 22 Temmuz 1894’teki şiddetli
depremde bu rıhtım hasara uğradı. Kısa süre önce başlamış olan Eminönü yakası
inşaat çalışmaları, depremden daha çok hasar gördü. Buradaki kaya
dolgularının önemli bir kısmı, üstündeki rıhtım duvarıyla birlikte çöktü. (44)
Galata Rıhtımı’nın ilk bölümü, Eylül 1895’te tamamlandıktan
sonra rıhtıma yanaşan ilk gemi, Messageries Maritimes’e ait Memphis vapuru
oldu. Galata yakasının rıhtımları bir ay sonra hizmete girdi. Burada inşa
edilen 758 metrelik rıhtımın maliyeti toplam 15.273.497 frank tuttu; rıhtım o
zamanlar olağan olan 4000-8000 tonluk gemiler, aynı anda sırayla yedi gemiyi
alıyordu. (44) 1911’de denizden kazanılan alanlara rıhtım şirketi tarafından
Çinili Rıhtım Hanı, (45) Liman Reisliği binası, 1912-1914’te bunlardan daha
büyük bir idare binası olan Merkez Rıhtım Hanı inşa edildi.
Eminönü yakası rıhtım inşaatının ilk kısmı Haziran 1899’da,
kalan kısımlar da Şubat 1900’da tamamlandı ve toplam 370 metre uzunluğundaki
rıhtım hizmete sokuldu. Bu yeni rıhtımların üzerinde henüz modern yükleme
tesisleri yoktu. Her şeyden önce, orijinal tasarıda öngörülmüş olan ve acilen
ihtiyaç duyulan depo binaları 1909’da 14.436 m2 kullanım alanlı bir bina,
ardından da 7000 m2 ikinci bir bina yapılarak hizmete sunuldu. (46)
1.8.7. İstanbul’a
Sefer Yapan Denizyolu Şirketleri
Denizler ve okyanuslar, insanlığın kendisine gerekli olan
pek çok ürünü sunan ve aynı zamanda değişik bölge, kabile ve ulusların
birbirleriyle ilişki kurabilmelerini sağladı. Artan ticaretin taşımacılıkta ve
ticari mekânlarda gelişme ve yenilikleri tetiklemesi kaçınılmaz oldu. Bu
alandaki kârlılığı artırabilmek için deniz araçlarının verimliliklerinin artırılması
ve taşıma maliyetlerinin hızla düşürülmesi yoluna gidildi. Düşen maliyetler,
artan ticaret hacmine paralel olarak tüccarların kârlarını artırdı ve ticaret
yapılabilme gerekçesini güçlendirdi. Taşıma teknolojisinde gösterilen bu
gelişmelere paralel olarak ilerleyen dönemlerde, yalnızca taşımacılık
işleminin, kendi başına bir ekonomik getiriye neden olduğunun görülmesi ile
birlikte uluslararası deniz taşımacılığı ayrı bir sektör olarak örgütlenmeye
başladı. Devletler, kendi dış ticaretlerine konu olan malları gemileriyle
taşımaları, kendi ülke ekonomilerine bir katkı sağlarken, yalnızca aracı olarak
faaliyet gösteren taşımacılık yapan şirketlerin de ülkelerine önemli oranda
getiri kazandırdıklarının farkına vardı. Modern dönemlere gelindiğinde uluslararası
deniz taşımacılığı, ülkelerin millî gelirlerini yaratan sektörler içinde önemli
bir yer işgal etmeye başladı.
2.8.7.1. İngiliz Gemicilik Şirketi
İngiliz (John Andrews ve Joseph Pritchard) 1829’da Osmanlı
Devleti’nden aldıkları imtiyazla Tuna Buharlı Gemicilik Şirketi’ni kurdular. Bu
şirketle, Tuna’dan (Galatz limanından) başlayarak Karadeniz üzerinden Trabzon
ve İstanbul’a oradan da Selanik ve İzmir’e devam eden düzenli bir hat seferleri
başlattı. (47)
2.8.7.2. Lloyd Austriaco
Lloyd Austriaco şirketi 1835 yılında kuruldu, İngiltere’den
gelen Lodovico Arciduca D’Austria vapuruyla 1837’de Trieste ile İstanbul
arasında düzenli seferler başlattı. Şirket, işletme sermayesini yükselterek
altı adet çarklı vapur aldı. 1837’de bu seferlere yedi vapur daha ilave etti.
1842’de İstanbul’da bir hat işletmesini devraldı. 1844’de Viyana Saray
Meclisi’nin gayretleriyle bu hatta, altı gemi daha eklendi ve 1849’da gemi
sayısı 31’e ulaştı. Daha sonra Tuna şirketinin 54 gemisini almalarıyla 1856’da gemi sayısını 74’e yükseltti.
Lloyd Austriaco, ilk başlarda gemilerini İngiltere’de
yaptırıyordu, daha sonra Trieste’deki Lloyd tersanesinde inşa ettirmeye
başladı. Bu arada şirket, kullandığı çarklı vapurların yerine, 1852’den
itibaren pervaneli gemiler almaya başladı. 1872’de pervaneli gemi sayısını, 68
gemide 119.790 tonilatoluk kapasiteye çıkardı ve bu gemiler, yedi değişik hatta
sefer yapıyordu. Bu arada gemilerin tonajları da yavaş yavaş 450-600
tonilatodan 1200 tonilatoya, 1880’lerde ise 3000-4000 tonilatoya yükseldi.
1912’de Lloyd Austriaco, Levant ve Uzakdoğu’ya sefer yapan 62’nin üzerinde
gemiye sahipti. Şirket sermayesini ve personel sayısını aynı oranlarda büyüttü.
Lloyd Austriaco şirketi, Trieste’de işletme tesislerine,
büyük bir tersane, ambar ve antrepo binaları yaptırdı. 1918’de "Lloyd
Triestino" adını alarak İtalyan mülkiyetine geçti.
Lloyd Austriaco şirketinin İstanbul acenteliğini 1844’e
kadar A. T. Reboul ve M. Marinic
yapıyordu, 1845-1850 yıllarında M. Marinic, 1853’e kadar P. Terenza, F. V.
Demattei ve 24.5.1874’ten 1873’e kadar M. Nicolic, 1873’ten itibaren G. Forni,
1900’dan sonra da M. Gorgomila İstanbul acentesinin yöneticisi oldu. (48)
2.8.7.3. Messageries Maritimes - France
Kuzey Afrika’nın Fransızların işgalinden sonra buradaki
limanlar ile Marsilya arasında bir posta bağlantısının kurulması zorunlu hale
geldi. Bu iş için 23.3.1835’te Fransız parlamentosunun kararıyla, Devlet Posta
Vapurları Şirketi kuruldu ve gemi yapımı için yaklaşık 6 milyon frank tahsis
edildi. Her biri 160 beygirlik on adet ahşap çarklı vapurlar inşa edildi.
Şirket, bu vapurlarla 1837’de Marsilya-İstanbul arasında
düzenli posta seferlerini başlattı. Daha sonra Atina ve birkaç liman
üzerinden İskenderiye seferlerini de başlattı. Ancak İngiliz P&O ile Lloyd
Austriaco hattının rekabeti yüzünden 1837-1850 yılları arasında şirket büyük
zarara uğradı. İşletme faaliyetinin pahalıya mal olması nedeniyle zaten varolan
bir kuruluşa Messageries Nationales’e gemiler satıldı. Zira bu şirket 18.
yüzyıl sonundan itibaren faaldi ve Fransa içinde yolcu arabası hatları
işletiyordu.
Maliye Bakanı Achille Fould ile şirket arasındaki görüşmeler
18.1.1851’de Compagnie des Services Maritimes des Messageries Nationales
gemicilik şirketinin kuruluşuyla noktalandı. Bu şirket eski hattın 13 gemisini
devraldı ve bunlara ek olarak Compagnie Rostand’ın üç vapurunu da satın aldı.
1853’teki hükümet darbesinden sonra şirketin adı Compagnie des Services
Maritimes des Messageries Imperiales olarak değiştirildi.
Kırım Savaşı sırasında sefer ağı bir hayli genişletildi,
1870’te Cumhuriyetin ilanından sonra ismi Messageries Nationales ve 1871’de de
Compagnie des Messageries Maritimes oldu. Şirket Karadeniz’e posta hizmetinin
yanı sıra 1857’de Güney Amerika seferlerine, 186l’de de Doğu Asya seferlerine
başladı. Şirket filosunu 54 gemiyle 80.875 tonilatoluk kapasiteye yükseltt ve
sefer ağını 1860’lardan itibaren genişletmeye devam etti. 1881’de 52 gemisi
bulunan şirket, 1889’da 63 gemiyle 202.810 tonilatoluk bir filoya ulaştı.
Şirketin İstanbul acentesi 1851’e kadar C. Beuf, 1871’e kadar L. Rouet (ö. 26.7.1871), 1873’e
kadar M. Girette ve M. Barthelemy Saint-Hilaire, 1875’e kadar M. Grugoli (ö.
1880) ve 1914’e kadar E. Labussiere ve A. Monge tarafından yönetildi. Bu
dönemde acentenin ofisi Çinili Rıhtım Hanı’nda idi. (49)
2.8.7.4. Bateaux â Vapeur du Levant
Rostandlar, Levant ile uzun yıllara dayanan bağlantılara ve
kendi yelkenli gemilerine sahip eski bir Marsilyalı tüccar ailesiydi. 1845’te
Bruno-Xavier Rostand 1,5 milyon franklık bir sermayeyle Bateaux â Vapeur du
Levant adıyla anılan Rostand&Cie. şirketini kurdu ve bu şirketin
idaresini oğlu Albert üstlendi. 1851’e kadar şirkete ait Bosphore,
Hellesponte ve L’Oronte adlı üç gemi düzenli olarak Marsilya’dan İstanbul’a
sefer yapıyordu. Bu gemiler daha sonra, Messageries Maritimes’e satıldı;
şirketin İstanbul acentesi C. Beuf idi. Gemilerle birlikte C. Beuf’ta öteki
şirkete geçti. (50)
2.8.7.5. Peninsular&Oriental Steam Navigation Company
P&O
B. McGhie Willcox ve Arthur Anderson tarafından 1815’te
küçücük bir işletme olarak kuruldu. Hızla büyüyen bu gemicilik şirketi, 1837’de
Falmouth’dan İberya yarımadasının limanlarına posta seferleri başlattı.
1839’dan itibaren İngiltere’den İskenderiye, Malta ve
Korfu’ya düzenli posta hizmeti başlattı. Sonraki yıllarda düzenli seferlerini
Seylan, Hindistan ve Çin’i de kapsayacak şekilde genişletti ve şirketin adı
Peninsular&Oriental Steam Navigation Company oldu ve Şirket, 1.000.000
sterlin sermayeye sahipti.
1843’ten itibaren Journal de Constantinople veya La
Turquie’deki İstanbul gemi listelerinde, İstanbul’a düzenli hat seferleri yapan
Tagus, Iberia, Pottinger, Sultan, Erin, Euxine, Queen, Nautilus, Haddington ve
City of Londonderry vapurlarının adları geçiyor. 1851’de şirketin Akdeniz ve
Karadeniz hatlarında on iki vapuru çalışıyordu. Bunlar arasında, İngiliz
hükümeti tarafından sübvanse edilen ve Southampton ile İskenderiye arasındaki
posta hizmetini yürüten modern pervaneli vapurlar da bulunuyordu.
Kırım Savaşı sırasında onbir P&O vapuru asker ve malzeme
nakliyatında görev yaptı; Temmuz
1856’da şirket Lloyd Austriaco ile rekabet etmek üzere İstanbul-Braila hattını
açtı. Bu gemicilik şirketi, sonraki yıllarda İngiltere’nin en büyük
şirketlerinden biri oldu; 1870’te 44 gemiyle 81.709 ton, 1900’da 56 gemiyle
287.576 tonilatoluk kapasiteye yükseldi.
Şirketin İstanbul acentesi C. S. Hanson ve daha sonra da W.
Seager idi. W. Seager‘in ofisi Çinili
Rıhtım Hanı’ndaydı. (50)
2.8.7.6. Compagnie de Navigation et de Commerce
1836’da Karadeniz’de çalışan Rus vapurlarının sayısı on
ikiydi ve 1840’ların sonunda Rusların Compagnie de Navigation et de Commerce’i,
ilk başlarda Çarlık donanmasına ait Odessa, Crimee ve Chersonese adlı üç
vapurla Odessa-İstanbul seferlerini başlattı. Bu hat 1856’da 6.000.000 ruble
sermayeli bir anonim şirket olarak tescil edildi,
Şirket 1873’te 27 gemiyle 14.352 tonilatoluk kapasiteye
yükseltti. Bu gemiler Karadeniz’in yanı sıra İskenderiye-Port
Said-Beyrut-Trablusşam hattı üzerinde çalışıyordu ve hatların her birine gemi
tahsisi ve devlet sübvansiyonları bakımından farklı şekillerde ele alınıyordu.
Şirket 1876’da 1,5 milyon ruble harcayarak gemilerini yenileme kararı aldı.
1882’de uluslararası hatlarda çalışan gemilerinden artık sadece altısı iyi
durumdaydı.
1902’de şirket 72 vapura ve kendine ait tersanelere sahipti.
Ancak bu şirketin dışında "Gönüllü Filo" nun gemileri de Karadeniz
ve Boğazlar’dan geçen güzergâhlarda çalışıyordu.
Şirketin İstanbul acenteleri Korostovtzev, daha sonra da D.
Çernogorceviç idi. Acentenin ofisi, Galata Mumhane Caddesinde bulunuyordu. (51)
2.8.7.7. Khedivial Mail Steamship and Graving Dock Comp.
Ltd.
1862’den beri Aziziye-Mısriye adıyla var olan Mısır
denizyolu, faaliyetine on gemiyle başladı; daha sonra Compagnie Egyptienne
Khedivie ya da, Khedivial Mail Steamship and Graving Dock Comp. Ltd. adı
verilen şirket, 1870’te, Reşit, Assiut ve Nil adlı üç gemiyle
İskenderiye-İstanbul hattını başlattı. Şirket diğer vapurlarıyla da İtalya ve
Fransa limanlarına hatlar açtı.
Şirket, 1875’te 20 gemisiyle 15.952 tonilatoluk kapasiteye
sahipti ve bunlardan onu Akdeniz’de, diğerleri de Kızıldeniz’de çalışıyordu.
Şirketin ayrıca Nil taşımacılığı için on vapur ile 380 mavnası da bulunuyordu.
1878’de denizyolu şirketi ile Mısır posta hizmeti birleştirildi, gemi sayısı
birkaç kayba rağmen, yeni katılanlar sayesinde yeniden 22 gemiye ulaştı.
Bunlardan dokuzu Akdeniz’de, 13’ü Kızıldeniz’de çalışıyordu.
1879’da Yunan hükümetiyle yapılan yeni anlaşmalar sayesinde Yunan limanlarına
seferler başlattı ve 1880’de tatmin edici bir sonuç elde etti.
Şirketin İstanbul’daki acentesi başta Bahçekapı’da Ahmet
Haşim Paşa Hanı’nda, daha sonra da
Galata’daki Meymaneteli Hanı’ndaydı. (51)
2.8.7.8. Burns&MacIver, daha sonraki Cunard-Line
Burns&MacIver, 1830’da Kuzey Atlantik hattı seferleri
için kuruldu. Şirket bu tarihten itibaren posta hizmetini yürüttü ve
Atlantik’te yolcu taşımacılığının gelişmesinde önemli bir rol oynadı.
Burns&MacIver, daha sonraki Cunard-Line adını alan bu şirketin 49 vapuru
vardı, ancak bunların sadece bir kısmı Akdeniz’de çalışıyordu.
Şirketi İstanbul’da temsil eden acentesi C.&E. Grace
idi. Acentenin ofisi, Perşembe Pazarı, Bakır Sokak No.l’de bulunuyordu. Bu
acente diğer denizyollarından farklı olarak ABD’ye yolculuk imkânı da
sunuyordu. Ch. Grace’in (10 Şubat 1882) ölümünden sonra bu görevi Mart 1882’de
Thomas C. Joly üstlendi. (52)
2.8.7.9.Nouvelle Societe Maritime de Navigation â Vapeur
Nouvelle Compagnie Marseillaise A.&M.
Fraissinet&Fils. 1836’da kuruldu. Şirket önceleri Marsilya-Agde yakın
mesafe seferlerini başlattı, daha sonraları da küçük vapurlarıyla İspanya ve
Portekiz seferlerinde faaliyet gösterdi. 1853’ten itibaren adı Compagnie
Marseillaise de Navigation â Vapeur olan şirketin 1855 yılında sekiz,
1870’ten itibaren de 20 buharlı gemisi oldu. Bunlar Batı Akdeniz hatlarının
(İtalya, Korsika, Malta vb.) yanı sıra 1870’ten itibaren İstanbul hattında da
düzenli seferler başlattı.
1874’te şirket bir kere daha reorganize oldu: Nouvelle
Societe Maritime de Navigation â Vapeur (Company Fraissinet) Korsika’ya posta
hizmetini üstlendi ve hattını İstanbul ve Karadeniz’i kapsayacak şekilde
genişletti. 1890’da 33.000 tonilatoluk kapasiteli 26 gemisi olan denizyoluna
1892’de Morelli şirketinin beş gemisi de katıldı. Ülke içi sıkıntılar ve Balkan
savaşları sonucunda, şirketin kısmen eskimiş gemi varlığı 20. yüzyıl başında
17 birime ve 38.000 tonilatoya geriledi.
Şirketin İstanbul acentesi M. Vuccino idi, daha sonra da G.
Schrimpf ve A. Tachella oldu. (53) Acentenin ofisi Galata’daki Fransız
Hanı’ndaydı.
2.8.7.10 John Biby&Sons (Liverpool)
Başta J. Biby&Sons adıyla anılan denizyolu, daha
sonraları Fred Leyland&Sons’un (Liverpool)‘ın eline geçti. Şirketin
gemileri, çeşitli halkların adlarını taşıyan gemilerdi. (Arabian, Bavarian,
Egyptian, Livonian vb.) Şirket bu gemileri Liverpool-İstanbul ve birkaç
Karadeniz limanı arasında çalıştırdı.
Şirketin İstanbul acentesi, Edward LaFontaine idi. Acentenin
ofisi, Galata’daki Yeni Millet Hanı’ndaydı. (53)
2.8.7.11. Trinacria (Palermo)
Şirket, 9 Kasım 1871’de İtalyan hükümetiyle düzenli hat
konusunda imzalanan bir anlaşma uyarınca kuruldu. Ocak 1873’ten itibaren yedi
vapurla (Segesta, Panormo, Simeto,
Solunto, Aggrigento, Imera, Drapano) önce Messina-Pire-İzmir-Selanik-İstanbul
hattını başlattı. Daha sonra da
Venedik-İstanbul hattında seferler başlattı.
Şirketin İstanbul acenteliğini M. Rizzi yapıyordu. Acentenin
ofisi ise, Galata’daki Fransız Hanı’nda bulunuyordu. (53)
2.8.7.12. Compagnie Royale Neerlandaise des Vapeurs du
Levant (Amsterdam)
Şirket, Nisan 1873’te Pollux ve Stella vapurlarıyla
Bordeaux’dan İstanbul üzerinden Galati ve Braila’ya düzenli seferler başlattı.
Şirket, daha sonra vapur sayısını yükseltti.
Şirketin İstanbul acenteliğini F. Frederici yapıyordu, daha
sonraları ise F. Mango&Cie. şirketi üstlendi. F. Frederici’nin ofisi,
Voyvoda Caddesindeki Glavani Han’da
bulunuyordu. F. Mango&Cie. Şirketi ise, Çinili Rıhtım Hanı’ndaydı.(54)
2.8.7.13. Compagnie de Navigation Armenienne et Maroccaine
Şirket ilk defa N. Paquet Aine&Cie bir Fransiz şirketi
olarak kuruldu. İşe küçük çapta Kuzey Afrika hatlarında başladıktan sonra
1874’te Karadeniz’e giden bir hattı başlattı. Şirket daha sonra adını Compagnie
de Navigation Armenienne et Maroccaine olarak değiştirdi. 1878’de 14.400
tonilatoluk kapasiteli dokuz gemisi düzenli olarak İstanbul’dan geçiyordu.
1914’e kadar faal olan şirket, Birinci Dünya Savaşı sırasında dört gemisini
kaybetti.
Şirketin İstanbul acenteliğini, Laurent Rebul yapıyordu.
Acentenin ofisi, Galata’da Mumhane Sokağı’nda bulunuyordu. (55)
2.8.7.14. Moss Steamship Company (Liverpool)
Britanyalı Moss Steamship Company (Liverpool) şirketi
İstanbul’a düzenli sefer yapan şirketlerden biriydi. Şirketin 15 vapuru
Liverpool’dan İstanbul-İzmir-Beyrut-İskenderiye’ye ve Ege’deki birkaç limana
düzenli seferler yapıyordu.
Şirketin İstanbul acenteliğini, J. W. Whittall&Co.
yapıyordu. Acentenin ofisi Galata’da Havuzlu Han’da bulunuyordu. (55)
2.8.7.15. Societâ Nazionale di Servizi Marittimi
(Roma/Palermo)
Şirket, 7 Mayıs 1881’de, bölgesel ulaşım ve yerli
tersanecilik alanlarında faaliyet gösteren Vincenzo Florio (kuruluş tarihi
1872) ve Raffaele Rubattino (kuruluş tarihi 1838) adlı iki Ceneviz denizcilik
şirketinin birleşmesiyle kuruldu. İşe mütevazı ölçülerde başlayan Rubattino
1872’de 8.306 tonilatoluk 22 gemiye sahipti; gemi sayısını 1879’a kadar 25.714
tonilatoluk 38 vapura çıkardı. 1877’de başka deniz yolları gibi bu şirketin
gemileri de İtalyan hükümetiyle yapılmış sözleşmeler uyarınca posta hizmeti
veriyordu. Başka bir Ceneviz denizcilik şirketi olan Raggio&Co.’yu devir
alarak bünyesine kattı. 1885’te gemi sayısının 90 gemiyle 53.803 tonilato,
1890’da 100 gemide 103.500 tonilatoluk kapasiteye yükseldi.
Bu şirketin gemilerinin pek azı İstanbul-Karadeniz
güzergâhında çalışıyordu. Gemilerin büyük kısmı denizaşırı ve Doğu Asya
hatlarında çalışmaktaydı. Şirketin İstanbul acentesi Galata’da, Hüdavendigâr
Han’daydı. (56)
2.8.7.16. Deutsche Levante Linie (Hamburg)
Deutsche Levante Linie (Hamburg) Almanya’da eski
kuruluşların bir araya gelmesiyle 1889 yılında kuruldu. Şirketin gemileri, Anadolu demiryolları için
malzeme naklinden dolayı İstanbul limanına uğramaya başladı. 1905’te kurulan
Atlas-Levante-Linie şirketiyle 1910’da birleştikten sonra, şirketin 1911
yılında 47 vapurla sadece Akdeniz ve Karadeniz hatlarında çalıştı; 1914’te 58
vapuru vardı. (55)
2.8.7.17. Societe Continentale des Bateaux â Helice
Belçika hükümet programının bir devamı olarak, Belçika çelik
işletmeleri Cockerill’in temsilcisi M. Lintz tarafından Mart 1851’de, Societe
Continentale des Bateaux â Helice (Kontinental Pervaneli Vapurlar Şirketi)
adıyla kuruldu. Hissedarların arasında, bu şirket grubunun Pera’lı birkaç
finansörü vardı.(141) Antwerp-İstanbul arasında, Le Havre üzerinden bir hat
işleten bu şirket ile ilgili fazla bilgi bulunamadı. (51)
2.8.7.18. T.B. Morton & Co
Şirket, 1855 yılında “Morton Buharlı Gemi Şirketi” adıyla
İstanbul’da kuruldu. Şirket, İstanbul ile Karadeniz limanları arasında Danube
(Tuna) nehri üzerinde Braila’ya kadar olan bölgede düzenli seferlerle mektup,
paket ve kargo taşımacılığı yaptı. (57)
Bu şirket hakkında daha fazla bilgi bulunamadı.
2.8.7.18. Diğer Kuruluşlar
1847’de, Antwerp üzerinden geçen taşımacılığı teşvik
amacıyla çeşitli denizaşırı limanlara giden ve Nisan ile Kasım arasında
İstanbul’a beş kere sefer yapacak bir denizyolu şirketi kurulmuş. Bu şirket
hakkında bilgi ve kayıt bulunamadı. (51)
2.8.7.19. Türk limanlarına düzenli seferler yapan:
1. Achaiki
(Patras),
2. Archipelago
American S.S. Comp. (Portland/Maine),
3. C. De
Navigation a Vapeur Panhellenique,
4. Compagnie
Belge d’Anvers,
5. Ellerman
Line,
6. Flotte
Volantaire Russe,
7. Fraissinet
& Co.
8. Hamburg –
American Line,
9. Hungarian
Levante Line,
10. Johnson Line,
11. London Steam
Navigation Comp.
12. Navigation
Hellenique J. McDowall (Pire),
13. Norddeutsche
Lloyd (Bremen),
14. N. Paquet
& co.
15. Papayanni
Brothers (Liverpool),
16. Royale
Neerlandaise,
17. Serviciul
Maritim Roumain,
18. Societe
Commerciale Bulgare de Navigation a Vapeur
19. Societe de
Navigation a Vapeur le Levant Anatolie,
20. Westcott-Line
(London),
21. Wilson Line, bu denizyolu
şirketleri hakkında yeterli bilgi bulunamadı.
2.8.8 Kuruluş
19. Yüzyılda İstanbul Liman’ında gerçekleşen ticaret, dış
ticarete yönelik limana giren çıkan gemilerin sayısı ve tonajları ile
limanların yükleme-boşaltma kapasiteleri oldukça arttı. 19. yüzyılın sonu ve
20. yüzyılın başında İstanbul Limanı’na deniz taşımacılığı yapan yabancı filo
sahibi şirketler ticari açıdan etkili olmaya başladı. 1888 yılında İstanbul
Limanı’na giren buharlı tekne sayısı 1548 iken 1904 yılında bu sayı 5.161’e
çıktı.(58)
Deniz taşımacılığında
İstanbul Limanı her zaman ön planda yerini aldı ve bu alanda isim yapmış,
düzenli sefer yapan filo sahibi armatörlerin Galata’da bulunan acenteleri:
Vapur Kumpanyası Bayrağı / Acentesi
1- Sociéte Commerciale Bulgare de
Navigation a Vapeur Bulgar A. Pironcoff
2- Cunard S.S. Cy. İngiliz Seager
& Joly
3- Deutsche Levante Line Alman Agelasto,
Sfezzo & C.
4- Ellerman Line İngiliz James La Fontaine
5- Flotte Volontaire Russe Rus Bogdan De Jugovich
6- Fraissinet & C.. Fransız Georges
Schrimpf
7- Hungarian Levante Line Macar S. & W. Hoffmann
8- Johnston Line İngiliz Théodoridi &
C.
9- Khedivial Mail Line İngiliz Alfred C. Silley
10- Société
de Navigation a Vapeur le Levant (Anatolie) Yunan M. Issaakides
11- C de Navigation a Vapeur du Lloyd Autrichien Avusturya A.
Foresti
12- John Mac
Dowall & Barbaur Yunan M. Coumaki
13- C Maritime “Marmara“ Rus A.
Kanavaloff
14- C des Messageries Maritimes Fransız Charles
Dechaud
15- Moss
S.S. Cy İngiliz J.W.Whittall & C.
16- Navigazine
Gener Italiana (S.R. Florio &
Rubattino) İtalyan E.C. Bartoro
17- C Royale Néerlandaise Hollanda Foscolo
Mango & C.
18- Hambourg-America-Line Alman Foscolo Mango & C.
17- Nouvella
Société de Navigation de Syra (Néa Hélléniky) Yunan Theo N. Curmusi
20- C. De
Navigation a Vapeur “Panhelléique” Yunan M. Barauna
21- C.
Orientale P.Pantaléon Yunan G. Danezi
22- Papayanni
Line İngiliz Doros Brothers
23- N.
Paquet & C. Fransız Timothee Reboul
24- A. Deppe Belçika Timothee Reboul
25- Service
Maritime Roumain Romanya A. Seymery
26- C. Russe
de Navigation a Vapeur et de Commerce Rus A. Tchaıkowsky
27- Wescott
& Laurance Line İngiliz Gılchrist Walker & C.
28- Wilson
Line İngiliz F. Heald & Rizzo
bir araya gelerek 6
Kasım 1902 tarihinde “Chamber Maritime Des Compagnies de Navigation Etrangeres
Constantinople” (Ecnebi Seyr-i Sefain Kumpanyaları Dersaadet Bahriye Odası)
bugünkü “VAPUR DONATANLARI ve ACENTELERİ DERNEĞİ” olarak kuruldu. 11 maddelik
tüzüğü ve 11 kişiden müteşekkil Yönetim Kurulu ile faaliyete başladı. Oda’nın
ilk Yönetim Kurulu Başkanlığına, “C. Des Messageries Maritimes” acentesi
Charles Dechaud getirildi.
Açıklamalar :
1. Wolfgang
Müler-Winer. Bizans’tan Osmanlı’ya İstanbul Limanı Çev. Erol Özbek Tarih Vakfı
Yurt Yayınları İstanbul 1998 s.1
2. Hamit
Çalışır İstanbul’un Ana Kapıları: Haliç ve İstanbul Limanları.
3. Wolfgan
Müler. a. g. e. s.6
4. Wolfgan
Müler. a. g. e. s.7
5. Dünden
Bugüne İstanbul Ansiklopedisi. Tarih Vakfı Yurt Yayınları İstanbul 1994 Cilt 6
s. 66
6. Dünden
Bugüne İstanbul Ansiklopedisi. Cilt 2 s.
327
7. Wolfgan
Müler. a. g. e. s.11
8. Wolfgan
Müler. a. g. e. s.8
9. Dünden
Bugüne İstanbul Ansiklopedisi. Cilt 4 s. 365-366
10. Wolfgang
Müler. a.g.e. s.9 Arkeolojik Mimarlık
ve Sanat Tarihi
11. Dünden
Bugüne İstanbul Ansiklopedisi. Cilt 3 s.
153
12. Wolfgan
Müler. a. g. e. s.8-9
13. Dünden
Bugüne İstanbul Ansiklopedisi. Cilt 7 s. 263
14. İstanbul’un
antik limanları üzerine en kapsamlı çalışmayı yapan Alman Wofgan Müler-Winer
(1923-1991), 1976-1988 yıllarında İstanbul Arkeoloji Enstitüsü’nün
direktörüydü. İstanbul hakkında dört kitabı olan Müller, “Bizans’tan Osmanlı’ya
İstanbul Limanı” kitabını tamamladığı gün İstanbul’da hayatını kaybetti.
Yazarın, İstanbul’un antik limanlarından en büyüğü olan Theodosius Limanı’nı
bulmak en büyük arzusuydu.
15. Wolfgan
Müler. a. g. e. s.12-13
16. Wolfgan
Müler. a. g. e. s.24
17. Wolfgan
Müler. a. g. e. s.38
18. Wolfgan
Müler. a. g. e. s.34
19. Dünden
Bugüne İstanbul Ansiklopedisi. Cilt 5 s. 275
20. Eremya
Çelebi. 17. Asırda İstanbul Tarihi, Eren Yayınları İstanbul 1988, s.14-15 -
Robert Matran. 17. yüzyılın İkinci Yarısında İstanbul. Türk Tarih Kurumu Yayını
1990 s.88
21. Eremya
Çelebi a.g.e. s.15-16 - Robert Matran. S.89
22. Robert
Matran. S.89. – Eremya Çelebi a.g.e. s.16-19
Wolfgang Müler s.160
23. Eremya
Çelebi a.g.e. s 35-- Wolfgang Müler a.g.e. s.160
24. Jack Delon, Boğaziçi
Gezi Rehberi, İstanbul 2000, s.10-14
25. 37 Robert
Matran. S.71
26. Eremya
Çelebi a.g.e. s 49
27. AffanEgemen
İstanbul’un Çeşme ve Sebilleri Arıtan Yayınları 1993 İstanbul s.54
28. Wolfgan
Müler. a. g. e. s.157
29. Dünden
bugüne İstanbul Ansiklopedisi Cilt 4
s.32
30. Dr. Hüseyin
Topuz.Uluslararası Deniz Ticareti Taşımacılığı ve Türkiye Ekonomisindeki
Yeri Beta Yayını İstanbul 2010 s.22
31. Reşat
Ekrem. Osmanlı Muahedeleri. Türkiye Matbaası İstanbul 1934
32. Dr. Hüseyin
Topuz a.g.e. s.23
33. Robert
Matran.a.g.e. c.II s115.
34. Edhem
Eldem, Doğu ile Batı Arasında Osmanlı Kenti İstanbul. Tarih Vakfı Yurt
Yayınları İstanbul, 2003 s.198
35. Edhem Eldem
a.g.e. s.199
36. Dr. Hüseyin
Topuz a.g.e. s.24
37. Wolfgan
Müler. a. g. e. s.79
38. A.Mesud
Küçükkalay Osmanlı İthalatı İzmir Gümrüğü 1818-1839 Kitap Yayınevi 2007
İstanbul
39. Arif
Atılgan. Haydarpaşa, TMMOB Yayını İstanbul 2011
40. Mimar Seçil
Yavuz. Yıldız Teknik Üniversitesi Yüksek Lisans Tezi. Haydarpaşa Garı ve
Çevresindeki Yapıların Tarihsel Araştırması, Yapılarının Yeniden
Değerlendirilmesi. 2005
41. Wolfgan
Müler. a.g.e. s.137
42. Wolfgan
Müler. a.g.e. s.138
43. Wolfgan
Müler. a.g.e. s.139
44. Wolfgan
Müler. a.g.e. s.140
45. Çinili
Rıhtım Hanı, denizcilikle iştigal eden firmalar ile ithalat ve ihracatçı
firmalarının ofisleri bu binada bulunuyordu. 1921 yılında Vapur Donatanları ve
Acenteleri Derneği de bu binadaydı.
46. Wolfgan
Müler. a.g.e. s.141
47. Wolfgan
Müler. a.g.e. s.95
48. Wolfgan
Müler. a.g.e. s.95-96
49. Wolfgan
Müler. a.g.e. s.96-97
50. Wolfgan
Müler. a.g.e. s.98
51. Wolfgan
Müler. a.g.e. s.99
52. Wolfgan
Müler. a.g.e. s.128-129
53. Wolfgan
Müler. a.g.e. s.129
54. Wolfgan
Müler. a.g.e. s.129-130
55. Wolfgan
Müler. a.g.e. s.130
56. Wolfgan
Müler. a.g.e. s.130-131
57. Doç.Dr.
Tanju Demir. Osmanlı İmparatortluğu’nda Deniz Posta Taşımacılığı ve Vapur
Kumpanyaları Makalesi.
58. Dr. Hüseyin
Topuz a.g.e. s.61
Ruhi Duman
İstanbul,14Nisan2012
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder