Geçtiğimiz yüzyılın ortalarına kadar, Karadeniz birçok
yerine henüz karayolları ulaşmamıştı. Olanlar ise yolcu taşımacılığı için pek
pratik ve konforlu sayılamazdı. Bu yüzden, yolcu ve yük taşımacılığı yaygın
olarak vapurlar ile gerçekleştiriliyordu. İzmir-Hopa seferini yapan vapurlar
önemli limanlara uğrar, yük ve yolcularını doldurup boşaltırlardı. Çoğu kentin
ise henüz bu büyük gemilerin yanaşabileceği iskeleleri yoktu. Gemiler şehrin
iskelesine yakın bir yerde demirler, yolcu ve yükler daha küçük teknelere
aktarılarak taşınırdı. Deniz kenarına kurulu sanayi işletmeleri için de benzer
bir durum geçerli idi. Hammadde veya bitmiş ürünler küçük teknelere yüklenerek
açıkta bekleyen büyük yük gemilerine taşınırdı. Aşağıdaki resimde, Sinop
iskelesi açıklarında demirleyen Cumhuriyet Gemisi görülmektedir. Geminin baş
kısmına doğru, gemiden iskeleye veya
iskeleden gemiye yolcu ve yükleri taşımak için bekleyen tekneler görülmektedir.
Gemi-iskele ya da yakın limanlar arasında yük taşımak için
ağır yüklerin altına girebilen iri kıyım tekneler kullanılırdı. Karadeniz'in
farklı bölgelerinde farklı isimlerle anılan bu teknelere halk arasında
genellikle "çapar", "kabak", "mavna" ya da
"mavuna" isimleri verilmişti ve işlevleri gereği dengeli olmaları
gereken bu heybetli teknelerin çok fazla teferruatı veya donanımları
bulunmuyordu. Yüzyılın başlarında bu iş için kullanılan tekneler de yelken ve
kürek yaygın olmakla birlikte, ilerleyen yıllarda yerini motora bırakmıştı.
Ayrıca hiçbir itici gücü olmayan ve motor yada römorkörler tarafından çekilen türleri
de vardı. Aşağıdaki resimde, Samsun Tütün İskelesi'ne bordalamış çaparlar
görülmektedir.
Söz konusu tarihlerde küçük liman kentlerinde bu teknelerin
korunabileceği barınaklar bulunmadığından, karaya kolaylıkla çekilmeleri
gereken bu teknelerin omurgaları pek derin olamazdı. Coğrafi ve ekonomik
şartların benzer olduğu Karadeniz'in diğer kıyılarında da bulunan çözümler pek
farklı değildi. Aşağıdaki resimde, Rus tipi bir mavna kayığı görülmektedir.
Çeneli hatlara sahip olduğu görülen teknenin, tıpkı bizim Karadeniz
sahillerinde olduğu gibi, kendine ait bir çekek kızağı olduğu anlaşılıyor.
LİTERATÜRDE ÇAPARLAR
Anadolu coğrafyasında dümen tutmuş teknelerin türleri ve
tarihçesi hakkında elimizde fazla bilgi bulunmuyor. Genel kanıya uygun olarak,
kullanılan teknelerin Akdeniz denizcilik geleneğinin bir uzantısı olduğu
söylenebilir. Anthony Bryer, 1966 yılında yayınlanan SHIPPING IN THE EMPIRE OF
TREBIZOND isimli makalesinde* (Türkçe'ye Tuğçe Müge Sakarya tarafından
çevrilmiştir**), Bizans ve Trabzon imparatorlukları döneminde Trabzon
coğrafyasında kullanılan tekne türlerinin izini sürmüştür. O döneme ait
eserlere ve özellikle kilise duvarlarındaki resimlere dayanarak temellendirdiği
çalışmasında farklı amaçlarla kullanılan çeşitli teknelerden ve bunların
kökenlerinden bahseder. Burada bahsi geçen paraskalmion türü teknelerin ise
Pontus'a özgü olduğunu ve bölgenin denizcilik geçmişinin bir ürünü olarak
geliştirilmiş bir tür olduğunu iddia eder. Aşağıdaki resimde görülen tekneleri
ise Trabzon'da kullanılan 'çağdaş paraskalmion'lar olarak niteler. Söz konusu
tekneler, bugün çapar olarak andığımız teknelere bariz bir biçimde
benzemektedir.
Atlas dergisinin Haziran 2012 tarihli 231. sayısında***
yazar Sezar Atmaca tarafından ele alınan makalede, 'paraskalmion'un 'kürekli
tekne" anlamına geldiği ve bu teknelerin Osmanlı döneminde 'palaşkerme'
olarak anıldığı not edildikten sonra, çapar isminin eski Türkçe'de yüzmek
anlamına gelen 'çap-mak'tan türetildiği belirtilmiş. Makalede, söz konusu
teknelerin Osmanlı coğrafyasında üretimleri ile askeri ve ticari amaçlı
kullanımlarına dair bilgiler verilmiş.
Türkiye'nin geleneksel tekneleri, bu tekneleri yapanlar ve
kullananlar hakkında yazılmış fevkalade bir eser olan DENİZLERİN GÜZELLERİ
kitabında araştırmacı-yazar Osman Kademoğlu,
geçtiğimiz yüzyılda kullanılan çaparlar hakkında şu teknik bilgileri
verir:
"Çapar iki başı
yüksek, baltabaş, bordası kavisli, geniş karınlı, altı düz, kürekle hareket eden, 30 ila 50
ton, Doğu ve Orta Karadeniz yük kayığıdır. Çaparlar eskiden aşırmalı yelkenle
uzak mesafelere yük taşırlardı. Borda kavsi, omuzluklardan itibaren baş ve kıç
bodoslamaya doğru birden dikleşerek yükselir. Başı kıçından yarım metre kadar
daha yüksektir. Başta ve kıçta iki yarım güverte (başüstü ve kıçüstü) ve
küpeştenin bodoslamaya birleştiği yerde çatal (yan yana iki dikme) bulunur.
Ortası açık ambarlı ve parapetlidir. Parapetler paraçollarla küpeşteye
bağlanır. Başüstünde ayakta durularak çekilen, 8-9 metre boyunda bir çift büyük
küreği ve kıçında enli ve yüksek asma dümeni vardır. Bordasında omuzluklar
arasında iki kalın yumru çakılıdır. Gemiye yada iskeleye vurup ezilmesin diye
parapetlerden bordaya kalın, yuvarlak ağaç gönderler sarkıtılır."
Aşağıdaki resimler yazarın adı geçen kitabından alınmıştır.
AYANCIK ÇAPARLARI
Yukarıda da değindiğimiz üzere, çaparlar sanayi
işletmelerinde de açıkta demirleyen teknelere yük taşımak için kullanılırdı. Bu
tür bir kullanım, Cumhuriyet'in ilk atılımlarından olan ve uzun yıllar önemli
bir ihtiyaca karşılık veren Ayancık Kereste Fabrikasında gerçekleşmiştir.
Bölgenin zengin orman kaynaklarının diğer bölgelere taşınmasında tek yol olan deniz taşımacılığında çaparlar kilit bir
rol üstlenmişlerdir. Dağlık arazide kesilen ağaçların dalları temizlenerek
tomruk haline getirilir ve öküzler marifetiyle doğrudan fabrika yerleşkesine
yada fabrikaya sevk edilmek üzere demiryolu hattına taşınırdı.
Burada işlenen tomruklar gemilerle diğer şehirlere/limanlara
taşınırdı. Fabrikanın, büyük gemilerin yanaşabileceği bir limanı olmayan
dönemlerde, tomruklar veya keresteler önce çaparlara yüklenir, ardından gemiye
doğru çekilen çaparlardan yükleme yapılırdı.
İşte bu çaparlardan 5 tanesi, 2012
yılının başlarında birden gün yüzüne çıkıverdi. 11m boyunda ve 3.6m eninde olan
bu tekneler meşe ağacından yapılmıştı. 2004 yılında sökümüne başlanan
fabrikanın bir kıyısında bekleyen bu tekneler hurda muamelesi görerekten
satıldılar. Bugün bu teknelerden bir tanesi, yıllar önce kullanıldığı haliyle,
müze haline getirilen Tarihi Sinop Cezaevi'nin bahçesinde görülebilir. Söz
konusu teknenin birkaç resmini aşağıda görebilirsiniz.
Diğer teknelerin iki tanesi Ayancık Kereste Fabrikasının
yerleşkesinde olup, kalan iki tanesi Sinop'lu tekne marangozu Hüseyin Korkut
tarafından satın alınmıştır. Amacının tekneleri turizme kazandırmak olduğunu
söyleyen Korkut, bir tanesini restore ederek 2012 yazında gezi teknesi olarak
kullanıma açtı. Gövde bakımının ardından motor takılan ve küçük bir kamara ile
ilave güverte eklenen tekne Sinop'ta görülebilir. Aşağıdaki resimde, restore
edilen tekne ile henüz orijinal halindeki diğer tekne görülebilir.
Günümüzde bu tür tekneleri inşa edecek tomrukları ve
ustaları bulmak artık neredeyse imkansızdır. Atalarının yüzyıllar boyunca arzı
endam eylediği Karadeniz'in bu güzide tekneleri, umarız hak ettikleri ilgiyi
görürler.
Cem KESKİN'e teşekkür ediyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder