20 Ocak 2014 Pazartesi

KARADENİZ'İN KATIRLARI: ÇAPARLAR

Geçtiğimiz yüzyılın ortalarına kadar, Karadeniz birçok yerine henüz karayolları ulaşmamıştı. Olanlar ise yolcu taşımacılığı için pek pratik ve konforlu sayılamazdı. Bu yüzden, yolcu ve yük taşımacılığı yaygın olarak vapurlar ile gerçekleştiriliyordu. İzmir-Hopa seferini yapan vapurlar önemli limanlara uğrar, yük ve yolcularını doldurup boşaltırlardı. Çoğu kentin ise henüz bu büyük gemilerin yanaşabileceği iskeleleri yoktu. Gemiler şehrin iskelesine yakın bir yerde demirler, yolcu ve yükler daha küçük teknelere aktarılarak taşınırdı. Deniz kenarına kurulu sanayi işletmeleri için de benzer bir durum geçerli idi. Hammadde veya bitmiş ürünler küçük teknelere yüklenerek açıkta bekleyen büyük yük gemilerine taşınırdı. Aşağıdaki resimde, Sinop iskelesi açıklarında demirleyen Cumhuriyet Gemisi görülmektedir. Geminin baş kısmına doğru,  gemiden iskeleye veya iskeleden gemiye yolcu ve yükleri taşımak için bekleyen tekneler görülmektedir.


 O yıllara kadar Karadeniz'in çoğu limanı için geçerli durum benzer şekilde olup, gemi-iskele arasında yük taşıma işine genel olarak "mavnacılık" adı verilirdi. İstanbul gibi büyük limanlarda çok sayıda mensubu olan ve geçmişi oldukça eskilere uzanan örgütlere sahip mavnacılık mesleği, küçük şehirlerde belli kişiler ve balıkçılar tarafından yapılırdı. Aşağıdaki resimde, muhtemelen yine geminin geldiği bir günde, Sinop Gümrük İskelesi görülmektedir. Gemiye giden veya gemiden gelen yolcular/yükler yüklenip boşaltılmaktadır.


Gemi-iskele ya da yakın limanlar arasında yük taşımak için ağır yüklerin altına girebilen iri kıyım tekneler kullanılırdı. Karadeniz'in farklı bölgelerinde farklı isimlerle anılan bu teknelere halk arasında genellikle "çapar", "kabak", "mavna" ya da "mavuna" isimleri verilmişti ve işlevleri gereği dengeli olmaları gereken bu heybetli teknelerin çok fazla teferruatı veya donanımları bulunmuyordu. Yüzyılın başlarında bu iş için kullanılan tekneler de yelken ve kürek yaygın olmakla birlikte, ilerleyen yıllarda yerini motora bırakmıştı. Ayrıca hiçbir itici gücü olmayan ve motor yada römorkörler tarafından çekilen türleri de vardı. Aşağıdaki resimde, Samsun Tütün İskelesi'ne bordalamış çaparlar görülmektedir.



Söz konusu tarihlerde küçük liman kentlerinde bu teknelerin korunabileceği barınaklar bulunmadığından, karaya kolaylıkla çekilmeleri gereken bu teknelerin omurgaları pek derin olamazdı. Coğrafi ve ekonomik şartların benzer olduğu Karadeniz'in diğer kıyılarında da bulunan çözümler pek farklı değildi. Aşağıdaki resimde, Rus tipi bir mavna kayığı görülmektedir. Çeneli hatlara sahip olduğu görülen teknenin, tıpkı bizim Karadeniz sahillerinde olduğu gibi, kendine ait bir çekek kızağı olduğu anlaşılıyor.


LİTERATÜRDE ÇAPARLAR

Anadolu coğrafyasında dümen tutmuş teknelerin türleri ve tarihçesi hakkında elimizde fazla bilgi bulunmuyor. Genel kanıya uygun olarak, kullanılan teknelerin Akdeniz denizcilik geleneğinin bir uzantısı olduğu söylenebilir. Anthony Bryer, 1966 yılında yayınlanan SHIPPING IN THE EMPIRE OF TREBIZOND isimli makalesinde* (Türkçe'ye Tuğçe Müge Sakarya tarafından çevrilmiştir**), Bizans ve Trabzon imparatorlukları döneminde Trabzon coğrafyasında kullanılan tekne türlerinin izini sürmüştür. O döneme ait eserlere ve özellikle kilise duvarlarındaki resimlere dayanarak temellendirdiği çalışmasında farklı amaçlarla kullanılan çeşitli teknelerden ve bunların kökenlerinden bahseder. Burada bahsi geçen paraskalmion türü teknelerin ise Pontus'a özgü olduğunu ve bölgenin denizcilik geçmişinin bir ürünü olarak geliştirilmiş bir tür olduğunu iddia eder. Aşağıdaki resimde görülen tekneleri ise Trabzon'da kullanılan 'çağdaş paraskalmion'lar olarak niteler. Söz konusu tekneler, bugün çapar olarak andığımız teknelere bariz bir biçimde benzemektedir.


Atlas dergisinin Haziran 2012 tarihli 231. sayısında*** yazar Sezar Atmaca tarafından ele alınan makalede, 'paraskalmion'un 'kürekli tekne" anlamına geldiği ve bu teknelerin Osmanlı döneminde 'palaşkerme' olarak anıldığı not edildikten sonra, çapar isminin eski Türkçe'de yüzmek anlamına gelen 'çap-mak'tan türetildiği belirtilmiş. Makalede, söz konusu teknelerin Osmanlı coğrafyasında üretimleri ile askeri ve ticari amaçlı kullanımlarına dair bilgiler verilmiş.



Türkiye'nin geleneksel tekneleri, bu tekneleri yapanlar ve kullananlar hakkında yazılmış fevkalade bir eser olan DENİZLERİN GÜZELLERİ kitabında araştırmacı-yazar Osman Kademoğlu,  geçtiğimiz yüzyılda kullanılan çaparlar hakkında şu teknik bilgileri verir:

  "Çapar iki başı yüksek, baltabaş, bordası kavisli, geniş karınlı,     altı düz, kürekle hareket eden, 30 ila 50 ton, Doğu ve Orta Karadeniz yük kayığıdır. Çaparlar eskiden aşırmalı yelkenle uzak mesafelere yük taşırlardı. Borda kavsi, omuzluklardan itibaren baş ve kıç bodoslamaya doğru birden dikleşerek yükselir. Başı kıçından yarım metre kadar daha yüksektir. Başta ve kıçta iki yarım güverte (başüstü ve kıçüstü) ve küpeştenin bodoslamaya birleştiği yerde çatal (yan yana iki dikme) bulunur. Ortası açık ambarlı ve parapetlidir. Parapetler paraçollarla küpeşteye bağlanır. Başüstünde ayakta durularak çekilen, 8-9 metre boyunda bir çift büyük küreği ve kıçında enli ve yüksek asma dümeni vardır. Bordasında omuzluklar arasında iki kalın yumru çakılıdır. Gemiye yada iskeleye vurup ezilmesin diye parapetlerden bordaya kalın, yuvarlak ağaç gönderler sarkıtılır."

Aşağıdaki resimler yazarın adı geçen kitabından alınmıştır.


AYANCIK ÇAPARLARI

Yukarıda da değindiğimiz üzere, çaparlar sanayi işletmelerinde de açıkta demirleyen teknelere yük taşımak için kullanılırdı. Bu tür bir kullanım, Cumhuriyet'in ilk atılımlarından olan ve uzun yıllar önemli bir ihtiyaca karşılık veren Ayancık Kereste Fabrikasında gerçekleşmiştir. Bölgenin zengin orman kaynaklarının diğer bölgelere taşınmasında tek yol  olan deniz taşımacılığında çaparlar kilit bir rol üstlenmişlerdir. Dağlık arazide kesilen ağaçların dalları temizlenerek tomruk haline getirilir ve öküzler marifetiyle doğrudan fabrika yerleşkesine yada fabrikaya sevk edilmek üzere demiryolu hattına taşınırdı.


Burada işlenen tomruklar gemilerle diğer şehirlere/limanlara taşınırdı. Fabrikanın, büyük gemilerin yanaşabileceği bir limanı olmayan dönemlerde, tomruklar veya keresteler önce çaparlara yüklenir, ardından gemiye doğru çekilen çaparlardan yükleme yapılırdı.


İşte bu çaparlardan 5 tanesi, 2012 yılının başlarında birden gün yüzüne çıkıverdi. 11m boyunda ve 3.6m eninde olan bu tekneler meşe ağacından yapılmıştı. 2004 yılında sökümüne başlanan fabrikanın bir kıyısında bekleyen bu tekneler hurda muamelesi görerekten satıldılar. Bugün bu teknelerden bir tanesi, yıllar önce kullanıldığı haliyle, müze haline getirilen Tarihi Sinop Cezaevi'nin bahçesinde görülebilir. Söz konusu teknenin birkaç resmini aşağıda görebilirsiniz.










Diğer teknelerin iki tanesi Ayancık Kereste Fabrikasının yerleşkesinde olup, kalan iki tanesi Sinop'lu tekne marangozu Hüseyin Korkut tarafından satın alınmıştır. Amacının tekneleri turizme kazandırmak olduğunu söyleyen Korkut, bir tanesini restore ederek 2012 yazında gezi teknesi olarak kullanıma açtı. Gövde bakımının ardından motor takılan ve küçük bir kamara ile ilave güverte eklenen tekne Sinop'ta görülebilir. Aşağıdaki resimde, restore edilen tekne ile henüz orijinal halindeki diğer tekne görülebilir.



Günümüzde bu tür tekneleri inşa edecek tomrukları ve ustaları bulmak artık neredeyse imkansızdır. Atalarının yüzyıllar boyunca arzı endam eylediği Karadeniz'in bu güzide tekneleri, umarız hak ettikleri ilgiyi görürler.

Cem KESKİN'e teşekkür ediyorum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder