"Yeni yetme delikanlılığımda, babam beni Florida’da Tampa’dan Tarpon Spring’e balık avlamaya götürürdü. Şafaktan önce kalkar, sanki evden gizlice kaçar gibi çıkar, anneme yapılmamış yatağımı bırakırdım. Doklara yaklaştığımızda, gece yorucu bir avdan dönen Yunan asıllı amerikan denizcileri görürdüm. 40 ayak boyunda, baş/kıç bir, ahşap kaplama, makineli ve basık yelkenli tekneler ile limana girerlerdi. Sert görünüşlü, sakallı, derileri abanoz kadar sert, kambur duruşlu adamlardı. Bazıları eksik parmaklı, yüzleri façalı ve dişleri eksikti. Tuhaftılar çünkü Amerika’da kendileri için daha iyisini dilemiyorlardı. Tek istedikleri özgürce balık tutup satmaktı. Elde ettikleri ödül para değildi ama balık ve deniz kokuları içinde geçirdikleri gündü.
Sanıyorum, yaşadıkları her anı sonuna kadar hissediyorlardı. Tembelce geçirilmiş bir gün büyük utanç ve suç olurdu. Dürüstlük, bir çift kaba el ve trajedi içinde gülebilmekti. Eninde sonunda yunanlıydılar (!) Tekne bodoslamasının her iki yanına resmedilen göz eski masallarda, dünyanın sonuna varıldığında mürettebatı uyaracak olan gözlerdi.
Yunanlılardan oldukça kuzeyde Baltık Denizinde yelken her zaman baş aktördür. Denizin
sahilleri boyunca sağlıklı ve uzun boylu meşe ağacı ormanları yetişir. Bu ağaçlar 17,18 ve
19.yüzyıllarda İngiliz gemilerinin omurga ve bodoslamalarını oluşturdular. Ve Baltık denizinin kuzeyinde antik yunan gemilerinin halefleri Norveç Viking gemileri vardır. Thomas Gillmer konuyu şöyle açıklıyor: “Norveç halkının üçte ikisi sahillerde yerleşiktir.
Ticaretin %90’I su üzerinde gerçekleştirilir. Norveç denizcililiğinin etkisi çoğu zaman modern gemi tasarımında kendini ispat eder. Dünyadaki büyük tankerler, kargo gemileri, donanma gemileri, yatlar ve hatta römorkörler Norveçli tasarımcıların izlerini taşırlar.”
( A History of Working Watercraft, 1994).
Aşağıda Norveç’in Kuzey batı sularında kullanılan Nordland teknesi resmi var. Thera ile benzerlikleri aşikâr.
Sanıyorum, yaşadıkları her anı sonuna kadar hissediyorlardı. Tembelce geçirilmiş bir gün büyük utanç ve suç olurdu. Dürüstlük, bir çift kaba el ve trajedi içinde gülebilmekti. Eninde sonunda yunanlıydılar (!) Tekne bodoslamasının her iki yanına resmedilen göz eski masallarda, dünyanın sonuna varıldığında mürettebatı uyaracak olan gözlerdi.
Hâlâ, çırpınan balıklarla dolu, güneşte parlayan ağların
çekildiği bordalarında rengârenk boyaları çatlamış tekneleri hatırlıyorum. Aynı
kalıpla inşa edilmiş görünen, ağır denizlerde eğri ve kaplamaları çatırdayan
tekneler. İş tekneleri ve insan. "
John Hanna, Tampa Körfezinde sakatlığı ile
yaşarken tekne tasarımları yapıp
Mechanics Illustrated dergisinde makaleleri ile birlikte yayımlıyordu. O
günlerin, uzun, narin, katı kurallara göre çizilmiş Herreshoff yat
tasarımlarına dayanamıyordu. Hanna, kendini, akla gelebilecek en kötü deniz
şartlarında sizi eve geri götürecek güvenli tekneler tasarlamaya adadı. Francis Herreshoff, Hanna’nın tekneleri için
şişman küçük borular diyor, Hanna da alaycılığı ile cevap veriyordu. 1935 yılında
John Hanna nihayet, arka bahçe amatör yapımcılarının hayallerini ateşleyen
Tahiti Ketch’i tasarladı. Gerçekten de çok plan satıldı ve pek çok tekne
okyanusa açıldı. Ağır inşa edilen, güvenli ve istikrarlı bu tekneler hep
limanlarına geri döndüler.
Hanna’nın tasarımcı rakipleri basitçe Tarpon Spring balıkçı
teknelerini model olarak Kabul ettiğini ileri sürdüler. Bu önerme belki
doğrudur. Denize dayanıklılık bu balıkçıların can halatlarıdır. Onların
tuttukları balıkları pazara götürmelerini engelleyecek güverte üzerinde hiç bir
şeye ihtiyaçları yoktu. Tek istedikleri av sahasına gidebilmek, kendilerini ve
avlarını geri döndürebilecek bir tekneydi. Bu teknelerin çizgileri
geliştirilmiş Tahiti Ketch hatları olsa da onda hâlâ otantik Yunan teknesini
görebilirsiniz.
Yunanlılar sahillerinde çok uzun zamandan beri balıkçılık
yapıyorlar. İlk bilinen örnek bulunduğu adanın da isminin verildiği "Thera" Teknesi. BU resim aşağı yukarı MÖ 1700 yılında yapılmış. Teke baş/kıç bir ve
bodoslamaları uzatmalar ile iyice yukarıya kaldırılmış. Omurgası yok. Thera
bizim kılavuz teknesi dediğimiz teknelerdendi. Tekne vasatının ön tarafında
bulunan direğe basılan tek bir kare yelkeni vardı. Bu tekneler kürekli
olduklarında yelken genellikle sert havalarda tekneyi dengeliyordu. Eski
resimlerde tekne eninden daha geniş yelken görürseniz ileri hareketi
dengeleme, tekne eninden kısa bir yelken görürseniz yelken kürekle yürütülen ve
rüzgar üzerine giden bir tekneyi resmeder.
Yunanlılardan oldukça kuzeyde Baltık Denizinde yelken her zaman baş aktördür. Denizin
sahilleri boyunca sağlıklı ve uzun boylu meşe ağacı ormanları yetişir. Bu ağaçlar 17,18 ve
19.yüzyıllarda İngiliz gemilerinin omurga ve bodoslamalarını oluşturdular. Ve Baltık denizinin kuzeyinde antik yunan gemilerinin halefleri Norveç Viking gemileri vardır. Thomas Gillmer konuyu şöyle açıklıyor: “Norveç halkının üçte ikisi sahillerde yerleşiktir.
Ticaretin %90’I su üzerinde gerçekleştirilir. Norveç denizcililiğinin etkisi çoğu zaman modern gemi tasarımında kendini ispat eder. Dünyadaki büyük tankerler, kargo gemileri, donanma gemileri, yatlar ve hatta römorkörler Norveçli tasarımcıların izlerini taşırlar.”
( A History of Working Watercraft, 1994).
Aşağıda Norveç’in Kuzey batı sularında kullanılan Nordland teknesi resmi var. Thera ile benzerlikleri aşikâr.
Beş yüzyıldan beri kullanılan Norveç teknesi “dört kürekli” anlamında kullanılan Faering’dir. Tasarımcı Ian Oughtred her yanda üç kaplama bulunan bu teknelerde başyapıtlar ortaya koyarak uzmanlaşmıştır. Kripton galaksisinden dünyaya, bir Norveç plajına inse, fearing’i gördüğünde “ Vay be, tekne budur işte!” derdi. Bir yerli kanosu gibi bordaları doğal olarak iki yana açılır, uç kısımları eski gemiler gibi yükseltilmiş ve temel form olarak da bindirme kaplamalıdır. Fearin adalara ve kuzey Norveç kıyılarına giden kargo teknesi olarak kullanılırdı. Kolayca sahile çıkabilir, yüklendikçe dengesi artar, 14–20 ayak arasında olanlar 6–8 kişi taşıyabilir ve yelken de adapte edilebilirdi. Fearingler yürümek için çok rüzgâra ihtiyaç duymazlar. Tekne hafif olduğundan otantik faering’de sprit sail, kısa boylu, bazen floklu ve fakat salmalıdır.
*****
Hollanda sahilleri bu gün de gezi veya tarihi tekne replikası olarak üretilen en ilginç tasarımı ortaya çıkartmıştır. Bunlardan üçü botter, hoogar ve boieir’dir. Hepsinin ortak özellikleri eğimsiz düz dipli olmalarıdır. Philip Bolger ilk olarak düz dipli tekneleri enine boyuna inceledi. Tekne tasarımından da bildiğine göre bordaları yeterince eğimli olursa düz dipli tekneler inşa edebilirsiniz dedi. Öyle görünüyor ki tarihte Dutch halkı bu kuralı biliyordu. Düz bir omurga üzerine sağlam ve hızlı olarak bir tekne inşa edebilirsiniz. Hollandalı ustaların devasa bir meşeyi dörtgen tesviye edip üzerine teknenin tabanını koyduklarını hayal edin. Sonra buna baş ve kıç dikmeleri ekleyip, eğrileri ve kaplamaları hazırladıklarını düşünün. Daha sağlam bir yapı düşünülemez. Dutch tekneleri ile Thera arasındaki ortak payda ise yükseltilmiş uç taraflardır. Tekneler bolca dışa eğimli ve bindirme borda kaplamalıydı. Bu tekneler ciddi şekilde denize “oturuyorlardı ” Hollanda topraklarının büyük bölümü deniz seviyesinin altında med-cezirde okyanus buraları dolduruyor ve boşaltıyor. O nedenle bu sahillerde yaşayanlar alçak karinaları teknelere ihtiyaç duyarlar. Teknenin vasatına kadar baş taraf dolu ve geniştir, kıça doğru yumuşar ve düz devam eder. Bu yapı biraz gürültü çıkararak dalgayı yarmak yerine ezer. Bu tekneler tabii ki yarış makineleri olmadıklarından teknenin hızına oranla alçak dalga üretirler. Düztabanları ile 30 ayak yelkenlilerine benzemekten çok morina balığı formuna benzerler.
Bu denizi ezme tabirini çok beğendim. Açıklamak için de bu resmi koyuyorum.
*****
Bu arada, Fransa’nın sıcak denizlerinde çalışan balıkçılar kendilerine özgü modeller geliştiriyorlardı. Günümüz Okyanus yarışlarında Fransız Kuralları. Her halükârda, her iki dünya savaşı Kuzey Batı Fransa sahillerine özgü pek çok tekneyi yok etti. Allahtan “Chasse-Marée” sayesinde bazıları yeniden denizlere kavuşuyor. Bu ismin anlamı “ deniz avcısı”. Kelime, Fransa’nın Kanal sahillerinde balık toptancılığı mesleğinden türedi. Bu toptancılar balığı daha teknede satın alıyor, ülke içinde pazarlarda satıyorlardı.” Chasse-maree” lafı da pazara taze balık ulaştırmak için kullandıkları el arabalarından geliyor. Korsanlar baskın verdikleri limanlardan kaçabilmek için üç direkli lugerler kullanırken balıkçılar da hız amacı ile üç direkli lugerler kullanır oldular. Böylece balık toptancılarının taşıma arabaları bir ucundan bu lugerlere bağlandı. Balıkçılar balığı avlıyor, deniz yükseldiğinde sahillere ulaştırıyor navlunu sahile boşaltıyor, toptancı ile ticaretini yapıyor…. Ve el arabaları ile mallar yerlerine ulaştırılmak üzere yola çıkıyordu.
Kanalın diğer tarafında, Vikingler İngiltere’yi istila ettiler. Nihayet Stamford Köprüsü savaşından sonra defedildilerse de bindirme kaplama geleneklerini geride bıraktılar. Kuzey İngiltere sahillerindeki balıkçılar bu faaliyeti her zaman endüstriyel bir iş olarak görmediler. Sazdan kulübelerinde yaşayıp, aile eve toplulukları için avlanıyorlardı.
Her şeyden çok Norveç teknelerine benzeyen bindirme kaplamalı güvertesiz tekneler yapıyorlardı. Nihayetinde, Norveç sahillerine gitmek Londra’ya yelken açmaktan daha kısa mesafedeydi. Ama ringa balıkçılığının yükselişi İngilizleri Hollandalılarla karşı karşıya getirdi. Sonuç olarak ringa sahalarının fiili kontrolü için daha büyük teknelere ihtiyaç duyuldu. Önce, İngilizler Norveç tekneleri ithal edip, biraz daha boyutlandırıp, tek kare yelken ve av için geniş ambarlı Shetland Yole’lerini yaptılar. Ama sonra İskoçlar, tuttukları balığı İngilizlere vererek koruma sağladıkları için iki direkli daha uzun luger atmalı tekneler inşa ettiler. Shetland yolesi North Island yolesi oluverdi. Zarif inşa edilmiyorlardı kaba sabaydılar ama okyanusta çalışmak için uygundular
Sonra bu yoleler Scottish fifie’leri oldular. Sanayi devrimi daha fazla nüfusu hareketlendirdi, limanlar daha büyük gemileri ve daha fazla navlunu Kabul etmeye başladılar. Balıkçılar da Fifie ve iki direkli yolelerle cevap verdiler. Neredeyse dümdüz bir şiyer hattı, balta başlı ve her iki direğinde üçte bir luger yelken taşıyorlardı. Yatlar kadar zarif değillerdi ama eve mal taşıyorlardı. Fifie’nin bir sonraki aşaması o dönemde Güney Afrika’da patlak veren Zulu savaşı nedeniyle bu isim verilen kıçı hafif eğimli teknelerdir. En fazla 80 ayak yapılıyorlardı Zulu’lar Fifie’lerden daha hızlıydılar ve daha fazla manevra kabiliyetleri vardı. Onlar da kaba ve mütevazı görevlerini yerine getirdiler. İlk motor uygulanan tekneler de bu Zulu ve Fife’lar oldu. Küçük bir yelken ile motor birlikte kullanılıyordu.
Daha güneyde, Thames ve Medway’de mavnalar hemen hemen her şey taşıyordu. Bu nazik devler hiçbir zaman yelkenli olarak nitelendirilmediler. Onlar her zaman ve sadece “Mavna”ydı. Düztabanları ile sahile gelmek için denizin yükselmesini beklerlerdi. Denizler çekildiğinde tabanı üzeri otururlardı. Tekne içinde ballast ve omurgaları yoktu. Bir tarihçiye göre de hem ileri hem de geriye doğru seyir yapabiliyorlardı. Sprit arma ve karanfil yelken ve dümene yardımcı çok küçük bir bocurum ile 280 – 480m2 yelken taşıyabiliyorlardı. Rüzgâr altı seyirleri sığ sularda bile teknelere atalet ve hız kazandırıyordu. Bazen tekne orsaya seyretmek durumunda kalır, özellikle de hafif havalarda kaptan çok zorlanırdı. İş çok ağırdı ve az ücret ödeniyordu. Çalışmak için tekneye gelen gençleri en yakın limandan sonra bir daha görmek mümkün olmuyordu.
Daha güneyde, Thames ve Medway’de mavnalar hemen hemen her şey taşıyordu. Bu nazik devler hiçbir zaman yelkenli olarak nitelendirilmediler. Onlar her zaman ve sadece “Mavna”ydı. Düztabanları ile sahile gelmek için denizin yükselmesini beklerlerdi. Denizler çekildiğinde tabanı üzeri otururlardı. Tekne içinde ballast ve omurgaları yoktu. Bir tarihçiye göre de hem ileri hem de geriye doğru seyir yapabiliyorlardı. Sprit arma ve karanfil yelken ve dümene yardımcı çok küçük bir bocurum ile 280 – 480m2 yelken taşıyabiliyorlardı. Rüzgâr altı seyirleri sığ sularda bile teknelere atalet ve hız kazandırıyordu. Bazen tekne orsaya seyretmek durumunda kalır, özellikle de hafif havalarda kaptan çok zorlanırdı. İş çok ağırdı ve az ücret ödeniyordu. Çalışmak için tekneye gelen gençleri en yakın limandan sonra bir daha görmek mümkün olmuyordu.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder