2 Ekim 2014 Perşembe

Bu bölüm yiğidlerimizin Kelemiç koyundan yelken basmakla Venediğ şehri kapularına dayanmalarını anlatır.

Celep Nemrut  Haydar ve Bakkal Şaşkın İzzet'in (14 ) maaşallah pek  iştahalı yiğidlerimizin günde yedükleri  8  kuzunun ; 3 okka halis tereyağının ; 2 batman halis pirincin ve 24 somunun bedelini bahariye nezaretinden hala alamamış olmaları nedeniyle veresiyeyi kesmeleri  ; hafiften serinlemeye başlayan rutubetlu havalarda Bahçe-i Fener'de bez  çadırda kalmaktan azan romatizmaları   ve Kasımpaşasındaki sobalı ahşap evinin epeydir  gözünde tütmeye başlaması Miralay Seyfullah'a artık namzet-ül piyadeyi bahriye (15)  deyu adlandırdığı  sivil denizcilerimizin eğitimin bir tamam ikmal edilmiş olduğunu düşündürtür.

Ertesi sabah daha gün ağarmadan yiğidlerimizi uyandırır, duayla apdest aldırtıp namaz kıldırtır. Sonra hepsinin tek tek alınlarından öper ; Bursanın en maruf ustasının dövüp şekil verdiği birer çelik kama hediye eder. Yol mesarifi için Padişahımız efendimizin gönderdiği 8 kese Venedig altunu yiğidlere dağıtır ( Yüce sultanımız aslında 10 kese altın ihsan buyurmuşlardır. Lakin bir dikkatsizlik sonucu Seyfullah Efendiye bir bahşiş unutulunca ; o da iki keseyi iç rahatlıyla kendine ayırmakta bir sakınca görmemiştir ).

Başıbozuk leventlerimiz Kelemiç koyunda yatan FARFARA di INFERNO kayığına intikal ettikte vakit zayi etmeksizin ; vira bismillah komutuyla demir alır, yelken düzenine geçerler. Yekede kayuk sahibi olmağ sıfatiynen İtimad Efendi vardır. Gür sesiyle :

 '' Seferimiz mübarek yolumuz açık ola ; Bundan böyle bize Türk korsanları dene ; Tiz varalım kokuşmuş Venedig eline ; Çalalım kılınçları hain küffarın beline. Çok yaşasın Padişahımız efendimiz. Sık dişini bre Cemalettun Kaptan Paşamız ; yettuk !'' deyu haykırır.

Yiğidler de  üç kez '' Oley, oley, oleeey ! '' deyu  ünlerler (16 )

Yiğidlerimiz bu nağrayı atmışlardır ki ; birden gaaarç ! deyu kötü bir ses duyulur ; FARFARA di INFERNO kayığu zıplar, sarsılır ve durur ! Hem'an Bahçe-i Fener önlerindeki Öreke nam daşa oturmuşlardır. Dümenden havuzluğun içine düşmüş olan İtimad Korsan yerinden doğrulurken talimatları yağdırır :

'' Skotalar laşkaaa ! Dümeeen iskele alabandaaa ! Tüm ademler sancak küpeşteye yığıla ! Birinuz aşağıya ine, kayuk su alır mı ki, baka  '' Neyse ki, oturma şiddetli değildir ; teğne yavaşça geri kayıp tekrar yüzer. Yiğidler duruma vaziyet eyleyup, kayığı tekrar rotasına koyarlar.
Bu Öreke daşlaru şöyle möhimdir ki ; dibaçeye dip not koymakla geçiştirilmez. İlle burada anlatmak iktiza eder. Bu daşlar Bizans döneminde Hera ve İreas kayaları olarak anılup, üzerlerine mermer daşundan bir kaide ve bir Tanrıça heykeli dikili olduğu rivayet edilmekte ise de kimi kaynaklar burada bir ateş kulesi olduğunu bildirir. Ecdadımız Kanuni Sultan Süleyman Han hazretlerinin Recep 969 (Mart 1562) tarihli bir fermanında bu fenerden şöyle bahsedilmektedir:
“Kalemiç burnu nâm mahalde Müslümanların ve gayrin gemileri gece ile gelüp geçerken fânûs olmamağın, ekser zamanda taşa çalup zarar ve ziyan olmağın mahâll-i mezkûrda bir fânûs yeri bina etmek murad edinmeğin, buyurdum ki.”

Her neyse, ister kaideli heykel , ister ateş kulesi , ister fanus yeri...Burada geçmişde muhkem, sağlam ve düzgün inşa edilmiş kul yapusu binalar bulunduğu bizlere intikal etmiştir. Aradan geçen yüzyıllar boyunca ( içinde fakir kulunuzun da bulunduğu ) pek çok inatçu ve tikkatsiz teğne kaptanı kıyı seyrunda bu binalara bindire, çarpa, vura ; yok etmiş , bugün sadece kayalar kalmıştır. Adını şimdi  getiremediğim bir muharrir , TÜRK DENİZCİ ATASÖZLERİe ve DEYİŞLERİ adlı bir sureti de bende bulunan kitapçığında şu önemli ve doğru deyişi nakleder :

Yurdum denizcileri üçe ayrılur. 1 ) Öreke daşuna çıktıkta bunu ehbaplarına itiraf edenler  2 ) Öreke daşuna çıktukta bunu şiddedle saklayıp, ömürlerinin sonuna kadar inkar edenler  3 ) Bir gün Öreke daşuna çıkacak olanlar.
Başkaca cins denizci taifesi olabilemez. Vesselam.

Ey okuyucu ; gelin biz başıbozuk leventlerimize hayırlı seyirler dileyelim. Bu değersiz romanımızı elbette aşka, meşke  susamuş, frenklerin romantizm dediği o hastalıklı ruh haline  düşmüş, beyaz atlu bir şehzade bekleyen başuçlarında yağ kandili, yataklarına uzanmış genç hanum kızlarımız okumayacak. Bir diyardan diğerune bir teğneyi emniyetlu ve kısa yoldan götürme ilmi navigasyonu bilen irfanlı deniz erbabı okuyacak. Onlar ki bu ve benzeri yolları def'alarca yaptılar ( bu naçiz kulunuz dahi ol rotaları ikmal etmiştir )  . İmdi Venediğe nasıl rota tutulur anlatıp ol derya kurtlarının canlarunu sıkmayalım. Sadece FARFARA di INFERNO'nun Venediğe çıkartma harekatındaki mühim vakaları görelim...  
Elbette küçük bir gemüde 8 yiğid umman aşmak zor zanaattır. Yolda leventer arasunda epey tartışma başgösterir, yumruklar konuşur, hancerler çekilir, lakin bunlar hep tatluya bağlanır. Yol halidir olur. Anlayış göstermek gerektir. Yolda canı sıkılan Umut nam korsan ahşap makara ve palangaların yerini alup ; yelken basma ve indirmeye, skotaların laşkasını almaya yarayacak ; vinç adını verdüğu bir garip pirinç alat yapıp güverteye bir sağlam bağlamış, bunu çalıştırmağ içün de yaptığı ''vinç kolu'' adlu ağır demiri İtimad Kaptan Korsana vermiştir. İşte gemüde asıl nizamı sağlayan İtimad korsanın ikide bir havada salladığı bu nesnedur.

İşte irili ufaklı bir kaç yüz arbede içinde önemli bir tanesi ikmal için uğranacak Halikarnassus nam limanda ; şanını duydukları, hepicüğünün arada mektublaştukları , bazen sevişup, çoğu lahza itiştikleri aslen Venediğli ( Venedigli Marco Polo ) olup, ülkesinden kaçtıkta Halikarnassoslu Cücü ( veya Cüccü ) Kaptan Efendi namını alıp, ol kasabada haytalık ve bolca avarelik ider, el yazması kitaplar yayınlayan kişiyi de yanlarına alıp almamaları konusunda patlak virir. Cücü Efendi Kaptan doğup büyüdüğü Venediği avucunun içi gibi bilir ; Venedik lehçesi ana dilidir. Kahramanlığı, kılınç kullanmışlığı , gözü pekliği hiç mi hiç yoktur da ; kurnazdır, ağzı çok laf yapar, böyle bir harekatta bu hasletler işe yarar.

Bir levent '' Padişah efendimizden alduğumuz altundan ona da pay gerekir, ne lüzum ? '' dir. Diğeru '' Ben de virmem. Hem bu herif bizden alacağı bir avuç altunu ne yapsun ? Oraya vardukta bizi istese bin altuna anında Venediglilere satar. Kendine altun işlemeli  kırmızı  ipek kaftan alur, gelür San Marko meydanında Roma dondurması yalayaraktana idamımızı zevk ilen seyreder '' dir. HakanE nam levent bi şey dimez, sadece kötü bakar. Bu fikirden vaz geçilince bu defa yiğitler yeni bir tartışmaya girişirler. Eğer Halikarnassosda ikmal yapacağ iseler, bunu Cücü Efendinin duymaması imkansızdır. Öğrenir. Ya hemen özel ulakla, bilemedin posta güverciniyle eski vatanı Venediğe yaranmak içün haber uçurur ise ?

Bunun üzerine , rota değiştirilip ikmalin Didyma şehrinde yapılmasına karar verirler. Dördüncü gün Didyma limanına girdiklerinde limana yanaşır, fıçı fıçı su, tuzlu et ve balık, niçebin   zerzevat , meyve taşırlar. Onlar kan ter içinde kayığı yüklerken şişmanca, göbekli, derisi parlak kel kafalı, beyaz mintanının kolları sıvalı, pantulu az bolcana, potinleri pek parlatılmış bir ademoğlu yanlarına sırıtarak yanaşır : ''  Selamün aleyküm yiğidler ; yolculuk uzak ellere herhalde, yoksa niye alasınız bu kadar nevale ? Ben kendim de aha şordaki barca'nın sahibi ve kaptanıyım. Keyf içün kayığımla gezerüm. Aslen Dersaadette gemici kahvehanelerini dolaşır sigorta işleri yaparım...Kayığınız da pek güzelmiş, siz de kalabalıksınız hani yiğidlerim. Çok da yükünüz var. Arzu buyursanız kayığınıza bir sigorta, size seyyehat ve hayat , yükünüze de mal zayi sigorta evrağı tanzim edeyim. Hepicüğü 15 altun tutar ya, size 12,5'a da olur, içiniz rahat seyredersiniz...Sahi, nereye idü sizin yolculuk demiştiniz , baktım da Venedig bayragınız var ; Venediğe mi yolculuk ? Ticaret için mi ? ''

Genç ve toy leventlerden biri boş bulunur ; zati sırtındaki yükten bunalmıştır : '' He emce. Venediğedir yolumuz. Ne ticareti yahu, bizde tacir hali mi var ? Lahana, pırasa mı satacağız Venedikliye... '' deyu bu yapışgan adamı başından savmak için civap verdukda ; birden teğnede buz gibi bir hava eser. Tüm yiğidler birbirine bakınır. Boşboğaz genç levent söyledikleriyle hepicüğünü tehlikeye atmıştır. Leventler birbirine bakınır, İtimad korsan başını hafifçe oynattukda diğer leventler bu geveze ademi karga tulumba karadan alur, teknenin ambaruna taşudukta elini ağzını bağlayıp, lahzada baş altına tıkarlar. Hem'an halatları çözüp, yola revan olurlar.

YOK MUDUR BRE BİR YİĞİT Kİ ; HEM DİVAMINI YAZSIN, HEMİ DE YAYINCIDAN PARASINI ALABİLSİN ?

14 ) Bakkal Şaşkın İzzet işlerin iyi gitmemesi nedeniyle bir gün dükkanı toplayıp, sahili takiben yaklaşık bir fersah kadar yürüdükte ( 1 fersah = 5685 metro ) ;pek  bağlık bağçelik bir yere gelip bu defa buraya bir dükkan kondurur. Etrafta tek bir adem dahi yaşamamaktadır. Günümüzün Şaşkınbakkal semti böylelikle kurulmuş olur ( Yn )

15 ) Cemalettun Kaptan Paşa hakkında yaptığımız bu araştırmada çok ilginç bir gerçek ortaya çıkmıştır. Hameriga Birleşik Devletlerunca o pek şöhretli, Marine Corps namlı deniz piyade kolordusu kurulmadan tam 5 asır önce Devleti Aliyyeyi Osmaniyye Bahriye subayı Miralay Seyfullah bu silahlı gücü ilk düşünen ve ilk mangayı yetiştiren kişidir. Batı askeri tarihinde bu gerçek bilinmez. Tüm dünyaya duyurmak vazifemiz olmalıdır. ( Yn )


16 ) bize bir İspanyol deniz tarihçisinin naklettiği bu nida atma şekli dönemin ve Osmanlının adetleriyle bağdaşmaz görünmektedir. Lakin Grande -Admiral  Marki  Jose Louis Fernandez Felipe de Valdecarzana anılarında olayı böyle nakletmiştir. Kendisine teknenin limandan ayrılış hikayesini bu harekattan çok  yıllar sonra İskenderiyede bir sahil kahvehanesinde bizim yiğidlerden birinin anlattığını iddia etmektedir ( bu dahi Yn )

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder