31 Ocak 2017 Salı

GONYOMETRELİ SEYİR CETVELİ

Seyirde açıölçerli cetveli nasıl kullanmalı?

Bir navigasyon cetvelinin nasıl kullanılacağını bilmek güvenlik garantisidir. Her şeyin GPS olduğu bu gün bile, rota okumayı anlamak ve bilmek iyidir. Gonyometreli (Açıölçerli) cetveli kullanmada küçük hatırlatmalar yapalım.


François-Xavier Ricardou

Gonyometreli cetvel aynı zamanda Bröton açıölçeri olarak da bilinir. Yvonnick Guéret tarafından ortası karelere bölünmüş hareketli bir disk üzerine dört asal yönün markalandığı bir seyir yardımcısıdır. Kullanımı merkezindeki hareketli disk ile meşhur “Cras” cetvelinden daha kolay kullanımlı olup “purist”lere daha çok hitap eder. Topoplastic firması günümüze uyarladı ve Topo Rappoteur markası ile piyasaya çıktı.

Cras cetveli


Rapporteur Topo’nun 4 işlev anahtarı:

1. Rotayı pencerede okumak.

2. Oku izlenecek rotaya yöneltmek

3. Aks çizgisini veya cetvelin bir kenarını kullanarak yolu çizmek.

4. Merkez kareyi kullanarak Kuzeyi kılavuz olarak kullanmak

A noktasından B noktasına 3 aşamada rotayı çizmek

Ok ile yolun yönünü gösteren, A noktasından B noktasına hat üzerinde cetvelin bir kenarını yerleştirin.

1 – Cetveli hareket ettirmeden merkez disk üzerindeki N kuzey işaretini haritanın üst tarafına yönlendirin.
2 – Açıölçerin ızgaralı bölümünü bir meridyen ( dikey çizgi) veya bir paralele (Yatay çizgi) hizalayın. Haritanın pozisyonuna göre en kolay olanı seçin.


Okuma penceresinden takip edilecek rotayı okuyun. Örnekte N üzerinde siyah okun gösterdiği 62°

Ref: http://www.bateaux.com/article/20016/Comment-utiliser-une-regle-rapporteur-en-navigation

27 Ocak 2017 Cuma

Tara Tari Jüt elyaf “Rüya Teknesi”

YENİLENEBİLİR MALZEMELER
Gold of Bengal, jüt fiber yelken teknesi (Courtesy of Gold of Bengal)

Genç Fransız mühendis Corentin de Chatelperron’un bir rüyası vardı.Rüyası Bangladeş’te jüt elyafından teknesi Tara Tari’yi inşa ettiğinde gerçek oldu. Amacı Dünyada bulunan doğal malzemelerin cam elyafının yerini doldurabileceğini ispat etmekti.Fransa’ya geri dönüş yolculuğunda jüt sağlam kaldı, kendini ispatladı.

NauticExpo e-mag: Tata Tari projesi nasıl başladı?
Corentin de Chatelperron: 2009 yılında Bangladeş’te bir fiber tekne yapım firmasına çalışmak için gittim. Hemen cam elyafına alternatif olacak malzeme arayışına girdim. Cam elyafı çok çevreci değildi. Jütü, doğal elyafı inceledim. Jüt ısırgana benzeyen uzun boylu bir bitkidir. Kenevir ile aynı aileden ve özellikle Hindistan ve Bangladeş'teki Ganj deltasında yetişiyor. Bitki, ip, ve patates çuvalları yapmak için kullanılan elyaflarla çevrelenmiş, merkezi bir odunsu gövdeye sahiptir.

Fransa'da insanlar cam elyafını zaman zaman keten elyafla değiştiriyorlar. Bu yüzden Fransız uzmanlarından araştırma yardımı talep ettim. Ayrıca, kompozit malzemelerdeki jüt lifi kullanımını araştıran pek çok Hintli ve Bangladeşli bilim adamı vardı. Başlangıç noktam Bangladeş'teki endüstriyel ölçekte jüt kullanımına bakmak ve onunla tekneler yapmaktı.
Tara Tari için, Corentin cam elyafının % 40'ını jüt lif ile değiştirdi ve reçine ekledi (Courtesy of Gold of Bengal)

NE e-mag: Tara Tari’nin neresinde jüt kullandın?
Corentin de Chatelperron: Gövdede.. Tekne imalatında temel prosedür, fiberglas ve reçineyi tekne kalıpları içine döşemektir. Cam elyafın% 40'ını jüt lifi ile değiştirdim ve reçineyi ekledim.

Yelken her zamanki sentetiklerden yapıldı.. Bangladeş'te, kısa, yerel geziler için pamuklu yelken kullanıyorlar. Ancak Tara Tari'yi Fransa'ya kadar götürmek zorunluluğu olunca, daha güçlü bir şeyler lazımdı. . Geri kalanı için, Bangladeş'te eğlendinlen amaçlı tekneler olmadığından, geri kazanılan materyalleri kullanmak zorundaydım. Örneğin, direk, eski yük teknelerinden çıkma borulardan oluşuyor ve salma kargo gemisi kalın çelik hurdalarından. Bangladeş'te birçok yük gemisi sökülüyor -benim için mükemmeldi.

NE e-mag: Herhangi bir sorun yaşamadan Fransa'ya geri dönebildin mi?
Corentin de Chatelperron: Evet. Bangladesh’ten Fransa’ya 6 ay sürdü. Dört ayı yalnızdı. Sonraki iki ayda arkadaşlar bana katıldı. . Jüt elyaf kırılmadı. Onunla ilgili hiçbir sorun olmadı. Aslında, bir arkadaşım Tara Tari'yle Atlantik'i geçti. Bu tekne, dünya turunun yarısı kadar yolda yelken açtı ve sağlam olduğunu kanıtladı.

İkinci tekne Gold of Bengal, kabuğu 100% jüttür (Courtesy of Gold of Bengal)

NE e-mag: Ardından,% 100 jüt lifi olan ikinci bir yelkenli tekne“Gold of Bengal” inşa ettin. Corentin de Chatelperron: Doğru. Tara Tari’yi inşa ederken piyasada satılan ham jüt kumaşları kullanmıştım. Onlardan genellikle patatas çuvalları yapıyorlar. Ancak, bu uygulama için özel bir kumaş yapmak için lifleri kullanmak daha iyidir. Gold og Bengal’de bunu yaptım. Paris Boat Show'da Tara Tari'yi sergiledim. Böylelikle, özellikle tekne yapımı için bir jüt kumaşı geliştirmek amacı ile Bangladeş'teki bir araştırma merkezi kurulumu için ortak ve finansman buldum.
Doğrudan kumaş haline getiriyorsunuz, iplik değil. İplikte lifler bükümlüdür. Bengal Altını için, birbirlerine paralel uzanan ve birbirlerine dikilmiş liflerle bir kumaş yaptık. Performans çok daha iyi oldu.. Bükülmüş lifler bir yay şekli alır ve bir zikzak deseni oluşturur. Bu, çok daha düşük mekanik mukavemet ile sonuçlanır. Paralel lifler iki buçuk kat daha güçlü, maksimum potansiyelleri ortaya çıkar.

İkinci teknemiz Gold of Bengal’i bu yöntemle inşa ettik. %100 jüt elyafından yaptık, hiç cam elyafı kullanmadık

NE e-mag: Fakat reçine hala petrolden elde edilmiyor mu ?
Corentin de Chatelperron: Evet. Reçineyle gidecek bir yolumuz hala var. Geri dönüştürülemeyen klasik bir tekne malzemesi olan polyester reçine kullandık. Kısmen biyolojik olarak üretilen daha yeni reçineler var. Geri dönüşümlü değiller, çünkü kısmen organiktler, ancak bu küçük bir ilerleme. Daha yakın zamanlarda, termoplastik reçineler geliştirildi. Teknenin ömrünün sonunda eritilebilirler ve tekrar kullanılabilirler. Bu yepyeni. Geri dönüşümlü reçineyi kullanarak yeni bir tekne projesinde çalışmaya başlıyoruz.
Tara Tari (Courtesy of Tara Tari)

NE e-mag: Cam elyaf neden çevreye zararlıdır?
Corentin de Chatelperron: Kumaşı yapmak için camdan çok ince elyaf çıkarmanız gerekir. Bu çok ısı gerektirir. Depolar 1500 dereceye kadar ısıtılır ve çok fazla enerji tüketirler. Buna ek olarak, fiberglas Bangladeş'de üretilmez, ancak ithal edilmelidir. Bu, tedarik için çevresel bir maliyet olduğu anlamına gelir. Ve reçine ile karıştırıldığında, malzeme ömrünün sonuna kadar fiberglas olarak kalır ve yanmadığından onunla hiçbir şey yapamazsınız. Sonunda elinizde sadece gömülmesi gereken atık kalır. Bunun tersine, geri dönüşümsüz petrol esaslı reçine ile kullanıldığında bile, jüt lifi yakıt olarak kullanılabilir. Bu nedenle, jüt ve petrol esaslı reçineler ideal olmasa bile, fiberglas'dan daha iyidir.
 Bangladesh Jütü (Courtesy of Gold of Bengal)

NE e-mag: Jüt elyafından motor tekneleri de üretebilir misiniz?

Corentin de Chatelperron: Sadece motor tekneleri değil başkaca pek çok şey- yüzme havuzları, fiberglastan yapılamakta olan araba ve tren parçaları gibi. Aslında, denizcilik sektörü fiberglas pazarının sadece% 10'unu temsil etmektedir. Tekneler sadece bir örnektir. Potansiyel pazar çok büyük.

NE e-mag: Bu üretim modelini yerel olarak genişletmek mi istiyor musunuz?
Corentin de Chatelperron: Kesinlikle. Bangladeş'te bu, cazibesini yitiren jüt lifi endüstrisini gençleştirecek Bileşik malzemelerle kullanıyorlarsa binlerce, hatta milyonlarca insan için bir geçim kaynağı olabilir. Ve bu çevre için muazzam bir artı olacaktır.

“Dünyada her bölge doğal elyaflarına sahiptir ve geleneksel olarak halk tarafından kullanılır”

Fransa'da skipper Roland Jourdain, teknesi Gwalaz'ı keten elyaftan inşa etti. Dünyanın en iyi keten lifi Fransa'da bulunur. O ve ben ortaktık. Dünyada her bölge doğal elyaflarına sahiptir ve geleneksel olarak halk tarafından kullanılır. Her durumda bitki lifleri mekanik mukavemetleri için seçilir.. Günümüzde, fiberglas yerine kompozit malzemelerde bu elyafları kullanabiliriz.

Şimdi Madagaskar'dayız, ip üretmek için sisal elyaf kullanıyorlar. Bu elyafın tekneler veya diğer ürünler üretmek için mükemmel bir şekilde elverişli olduğuna inanıyoruz. Bu “low-tech” konsepti

Celia Sampol

23 Ocak 2017 Pazartesi

KURUN














Deniz mimarı Henri Dervin tarafından Jacques-Yves Le Toumelin için tasarlanan KURUN (Bröton dilinde yıldırım) Croisic’de Leroux tersanesinde marangoz Jean Mullec tarafından inşa edildi. 26 Şubat 1948’de suya indirilen KURUN 19 Eylül 1949’da Croisic’i geride bırakarak 3 yıl sürecek Dünya turuna başladı ve 7 Temmuz 1952’de döndü. Dönüşü bir zaferdi.

Eylül 1954 – Temmuz 1955 arasında bir Antiller yolculuğu yaptı. Savaştan önce Alain Gerbault sonra Louis Bernicot ile gezileri tüm bileşenlerinde mükemmel navigasyon hakimiyeti ile sembolik oldu.. 1920de doğan, 17 Ekim 2009 da ölen Jacques-Yves Le Toumelin Fransa’nın büyük denizcilerinden biri kabul edilir.

Denizciliğinin yanı sıra Jacques-Yves Le Toumelin alçak gönüllü, bilge, alim kişiliği ile anılar bıraktı.


Teknik özellikleri

KURUN randa kotra arma donanımlıdır. Gövdesi “ Norveç kıçlı” dır.

- Bodoslamadan bodoslamaya boy: 10m (cıvadra dâhil tam boy; 13,25m)

- Orta postada en: 3,55m

- yüklü su çekeri: 1,73m

- Safra: 1900kg dış + 900kg iç

- Yüklü tonaj: 10 ton

- Yelken alanı: 53m2 ortalama.

Kabuk meşe kaplama akasya basma tirizli. Güverte iroko ve kamara akajou. Her biri 200litresli 2 adet tatlı su tankı

26 yıllık uykudan sonra yeniden doğuş...

1986 yılında arkadaşlarından bir kaçı Jacques-Yves Le Toumelin etrafında toplanarak çok uzun bir kış uykusunda olan tekneyi ayağa kaldırmak amacı ile “ Kurun’un Dostları” derneğini kurdular. Croisic Belediyesi tekneyi satın alıp kurulan derneğe emanet etti. Böylece KURUN 26 yıldır uyuduğu hangardan dışarı çıkarıldı. Pek çok gönüllüden oluşan bir ekip 3500 saatlik bedelsiz çalışmaları ile kurtarma çalışmalarına katıldılar.

Bu emek yoğun işlemler Croisic Belediyesinin açtığı kampanyalar, bölge Kültür İşleri Genel Müdürlüğü destekleri olmasa tamamlanamazdı Kampanyaların dışında Croisic şirketlerinin de desteği olmadan hiçbir şey başarılamazdı. Son olarak, bazı tekne marangozlarının özverili çalışmaları omurga dahil teknenin en hasarlı parçaların restorasyonunu sağladı.

KURUN Mayıs 1991 de yeniden suya indi. 1993 yılında tarihi eser olarak tescillendi.

12 Ocak 2017 Perşembe

O YANDAN BAKINCA .... 17YY.

İngiliz korsan Mainwaring uzun pazarlıklardan sonra 9 Haziran 1616da “Kaptan Meanwaring, deniz kaptanı, İngiltere’nin büyük mührü ile affedilmiştir
Meanwaring, Discourse of the Benninins,Practices and Suppression of Pirates adlı eserini affedilişinden kısa bir süre sonra yazmaya başlamış ve 1618 yılında  Kral “.James’e “Kabahatlerimin Kefareti” olarak sunmuştur. Bu eser 48 sayfalık bir el yazmasıydı, Latince ifade ve ibarelerle süslenmiş altın tezhipliydi. Kitap, “Majestelerinin yeni yaratığı”na şövalyelik kazandırdı. Aynı zamanda “Treatise Piracy” adıyla da anılan eser kopyalanarak yayınlandı ( en az dokuz kopyası günümüze kadar ulaşmıştır) ve günümüzde denizleri fazlasıyla istila etmiş olan korsanların ekonomiye verdikleri zararı kavramak isteyen yetkililerin standart kılavuzu haline geldi.
-----------------------
Discoures’un 5 bölümü entelektüel düşüncenin, bilginin ve sağduyunun etkileyici bir birleşimiydi. Meanwaring konuya, nasıl olup da kralın tebaasından bu kadar çok insanın korsanlığa giriştiğini ve bunların desteği nasıl bulabildiklerini açıklamakla giriyordu. 

Gemi sahiplerinin büyük çoğunluğu, limanda demirliyken, tekneleriyle ilgilenmiyor ve yelkenlerini de sökmüyorlardı. Bu nedenle de kötü niyetli denizciler de gemileri çalmaktan geri durmuyorlardı. Bir kere kendilerine ait bir gemiye sahip olduktan sonrası kolaydı; çünkü bir balıkçı kasabasından bile mürettebat toplayabiliyorlardı, “çünkü denizcilerin çoğu yoksulluk içindeydi”. Mürettebat sağlam olunca Fransa açıklarında kıyı ticareti yapan tekneleri ele geçirmeleri işten bile değildi. Böylelikle aşağılara inebiliyor ve hafif silahlardan başkasına sahip olmayan gemileri soymaya koyuluyorlardı. “Böylece yavaş yavaş güçleniyor ve sonunda da iyi bir gemiye sahip olmayı beceriyorlardı”. Ellerinde nakit ve çalıntı mallardan yeterince sermayeye biriktirdiklerinde soluğu malzeme ve cephane ihtiyaçlarını karşılamak için mükemmel bir Pazar olan İrlanda’da alıyorlardı. İrlanda köylüleri, başlarına geleceklerden korktukları için, korsan kaptanlarına açıkça satış yapmaktan kaçınırdı ama ihtiyaç duyduklarını nerede bulabileceklerini söylemekten geri kalmazlardı. Korsanın bütün yapması gereken, önce sahte bir soygun saldırısı düzenleyip ihtiyacı olan malları “çalmak”, sonra da karşılıklı anlaştıkları üzere o malların piyasa değerinden daha yüksek bir nakit bedeli ya da malı oracığa bırakmaktı.

Bütün bunlar Discoures’un ilk iki bölümünü kapsıyordu. Üçüncü bölümde ise reformcumuz, korsanların gemileri tipik ele geçiriş yöntemlerine bir bakış atıyordu. Yazdığına göre, şafaktan az önce, seyir halindeki gemi bütün yelkenlerini toplar ve suyun üzerinde öylece yatardı. Gün boyunca da gözcüler etrafı dolaşıp kolaçan ederlerdi. Tam o sırada korsan gemisi de seçtiği kurbanına yanaşmaya başlardı. Takip başladığında gözcüler çevreyi değil teknenin içini gözetlemekle uğraştığından diğer gemilerde de kimseyi uyaracak adam bulunmazdı. Zaten korsan gemisini görseler bile, kendileri gibi seyreden başka bir ticaret gemisi sanacaklardı. Bunun için korsanın şüphe çekmeyecek bir bayrağı olmalıydı; örneğin av bir Hollanda teknesi ise korsanın göstereceği bayrak da Hollanda bayrağı oluyordu. “Takipte” diyordu Meanwaring “Ağır toplar nadiren kullanılır, ama borda bordaya gelindiğinde bu ticaret gemisindekilerin yüreklerine daha fazla korku salmak, kendi adamlarını ise yüreklendirmek için gerekli olabilirdi”
Ne yazık ki taktikler konusunda birkaç küçük ayrıntı dışında fazla bilgi vermiyordu. Eğer bir korsan takip ettiği avını sahte bir güven duygusuna kaptırmak isterse, yelkenlerinin indirebildiği kadarını indirir, denize trol atıp yavaşlıyormuş gibi yapardı.  Bu durumda av, onun korkup çekildiği zannına kapılır ve dikkatle gözlemeyi bir yana bırakırdı. (Sir Francis Drake’in Pasifik’te İspanyollara karşı uyguladığı taktik buydu ) Ayrıca korsanlar filo halinde seyrediyorlarsa, bütün gemiler üst yelkenlerini sürekli fora tutar ve iletişim sağlayabilmek için bir tür işaretler-Bayraklar mı?-Kol işaretleri yapan bir denizci mi? Sistemi uygularlardı.

Akdeniz’in o dönem atlasını anlayabilmek, etki bölgelerini, Batı ve Doğu stratejilerini anlamak için kitaba başvurunuz. 

I.James döneminin sonlarında, hayatlarını İngiltere’nin batısı, İrlanda, Berberistan ve Newfoullanda arasında tüketen göçebe korsanlar- Bishoplar, Estonlar ve Meanwarningler- yerlerini Cezayir ve Tunus’ta profesyonel deniz korsanlarına terk etmeye başladılar; Bunlar Boğazların ötesinde yeniçerilerle dolu gemileriyle ganimetler, mallar ve köleler peşinde dolaşan yeni bir nesildi.

Meanwarning çağdaşları bunun sebepleri konusunda hemfikirdi. Bu sebeple Avrupalıların, Türklere ve Mağrıbilere yelkenlilerle okyanusa çıkmanın da mümkün olduğunu öğreterek Hıristiyanlığa ihanet etmeleriydi. Phokahontas’ın ünlü kaptanı John Smith Ward ile Danseker, Bishop ve Eston’un  “Mağrıbilere savaşçı olmayı ilk öğretenler” olduklarını iddia ediyordu, ayrıca A Christian Turn’d Turk’ü izlemeye koşan Londralılar da Ward’ın oyucu Türklere “Size, atalarınızın bilmediği bir işi, denizcilik sanatını ilk defa hayata geçiren, Avrupa’yı, fetih yolunu gösteren benim” deyişini neler olup bittiğini tam anlamıyla bildiği halde İngiliz denizci Sir William Monson bile soluksuz izliyordu.
Cezayir korsanlarının yarattığı tehditle nasıl baş edilebileceğine ilişkin 1617 tarihli raporunda Danışma Konseyi’ne “ İngilizler onlara denizcilik sanatını öğreteli on iki yıldan fazla olmadı” diyordu.

Geleneksel Akdeniz kalyonları, yelkenli gemilerden daha hızlıydı ve manevra kabiliyetleri de daha fazlaydı. Temiz bir karina ve güçlü bir mürettebatla dakikada 4700 yarda yol alabiliyordu ki bu da saatte yedi deniz miline eşitti. Ne hızı ne de yönü rüzgâra bağımlı değildi ve alçak su kesimi sayesinde sığ kıyılara bile girebiliyordu.

Ayrıca kalyonlar, Akdeniz korsanlarının ustası oldukları şok edici taktiklere uygun biçimde tasarlanmıştı. Donanımları hafifti ve baş üstüne monte edilmişlerdi. Tipik bir kalyonda ağır, merkeze yerleştirilmiş elli iki poundluk toplar, bir çift yirmi ikilik ve bir çift de altı poundluk top bulunuyordu. Küçük ahşap savaş sahanlıkları top bölmeleri üzerine yerleştirildiklerinden topçuları bir ölçüde de olsa koruyordu ve kendi üzerlerinde de kıçtan doldurma döner toplar (Bunlar ufki olarak her yöne dönebilmelerini sağlayan hareketli kundaklar üzerine yerleştirilen hafif toplardı)  yer alıyordu. İnce uzun bir pruva yukarıya kalkık bir demir mahmuzla güçlendiriliyordu. Saldırı sırasında korsan kalyonu, avına hızla yaklaşır, onun toplarına karşı hedef küçültür ve bütün hızıyla gövdesinden mahmuzlardı. Çarpma sonucunda burun çarpılan gemiye geçilecek köprü görevi üstlenirdi. Yeniçeriler döner toplarıyla güverteyi delik deşik ettikten sonra, fırtına gibi, kendisini demir mahmuzdan kurtaramayan avlarının üzerine atılırlardı.

Ne var ki kalyonları böylesine muhteşem kılan donanımları, aynı zamanda onların birer savaş gemisi olarak en büyük talihsizlikleriydi. On iki sıralı - yirmi dört kürek ve her kürekte üç forsa – yetmiş iki kişilik bir forsa takımı (yirmi dört kürek ve her kürekte üç forsa) gerektirmekteydi. Ayrıca on kadar da yedek forsa bulundurulması gerekiyordu.  Kuskusuz bu, yirmi dört sıralı bir savaş kalyonu için gereken 164 forsanın yanında görece küçük bir sayıydı. Forsalarında su ve yiyecek ihtiyaçları vardı. Bu sadece bir insanlık gereği değildi. Sağlıklı forsa demek sağlıklı bir kürek takımı demekti. Oysa kalyonlarda ambara pek yer olmuyordu, çünkü teknenin yüzde 95lik alanını kürekçilerin oturakları doldurmaktaydı.
Hesaplara göre, bir savaş kalyonunun sefere çıkması için 144 forsa, 40 savaşçı ve subay için 1800 galon suya ihtiyaç oluyordu ve bu da su ikmali yapmak zorunda kalmadan yapılabilecek yolculuk süresini en çok 10 gün ile sınırlamaktaydı. Korsanların tercihi olan hafif kalyonlar için bile bu süre en çok dört güne çıkabiliyordu.

Boğazların içinde kalan denizlerde, düşman topraklarında bile olsa, yiyecek ve su aramak kolaydı. Atlantik’in daha vahşi kuzey sularında ise durum farklıydı. Akdeniz’in berrak sularında seyrederken kaptanlar sahillere fazla zorluk çekmeden yanaşabiliyordu. Buna karşılık sürekli gelgitler, ters rüzgârlar ve güçlü akıntıların hâkim olduğu Kuzey İspanya, Fransa, İngiltere ve Çukureller’de Akdeniz kalyonları kaptanlarını aşan bilgiler ve denizcilik becerileri gerekiyordu.

./…. Bununla birlikte Ward ile Denseker’in Türklerin güçlenmelerinde sorumlu olup olmadıkları tartışmalı olmakla birlikte, Berberi korsanlarının Avrupa’nın denizcilik teknolojisini kendine uyarladığı ya da bunun Cezayir ve Tunus korsanlarını daha güçlü hale getirdiği konusunda kimsenin şüphesi yoktur.


Ucuz ve bitmez tükenmez bir gemi kaynağına sahip oldukları açıktır; Ele geçirdikleri gemilerden tabii ki de “Anlamak zorundasınız” diye yazıyordu Sir William Manson 1636’da. “ Türk korsan gemilerinin hepsi Hristiyan tekneleridir, zorla alınmışlar ve ele geçirildikten sonra da Türkler onları daha iyi yelkenliler haline getirmek için bütün ustalık ve sanayilerini seferber etmişlerdir”  Türkler ele geçirdikleri ticaret gemilerini birer savaş gemisine dönüştürmek için gemileri fazla ağırlıklarından arındırıyor ve bunun için de omurgayı destekleyen ahşapları söküyorlardı. “Gemilerin tek seferlik güçte olması onlara yetiyordu” diyordu Manson. Ne güvertede ne de ambarlarda gerekli yiyecek, su ve cephaneden öte fazladan ağırlık taşınmıyor ve hatta ağır silahlar bile asgari düzeyde tutuluyordu. Tek amaç hızdı, hızla kaçmak kötüydü ama hızla kovalamak birebirdi. Dahası çok çabuk öğreniyorlardı. Daha on yıl bile geçmeden İngilizler, Berberistan Türklerinin amaçlarına uydurdukları teknelerle hiçbir Avrupa gemisinin kıyaslanamayacağını kabul etmek zorunda kaldı. Bu da Avrupa tacirleri ve denizcileri için gerçekten korkunç bir durumdu.

17.YÜZYILDA AKDENİZ'DE KORSANLIK 

10 Ocak 2017 Salı

TARİHİ MİRAS BİLİNCİ

Uzun uzadıya laflar etmek, sayfalar dolusu yazılar yazmak, konferanslar, panellerde konuşmak da gerekli yeri geldiğinde. Ama insan doğduğu toprakların, yaşadığı deniz/okyanus kıyısının emekçilerinin ekmek teknelerine vurgun ise, eline geçen her fırsatta onları resmediyor ise, bir yaşam boyu ürettikleri, bu dünyaya veda ederken geriye yaşadığı toplumun, toprak ve denizlerin elle tutulur, gözle görünür manevi değerleri olarak gelecek nesillere devrolunacaktır.

1940 Fransa Finistere doğumlu Henry Kérisit de babasının yanı sıra yöre tersanelerinde çocukluğunu geçirip Brest ve Paris'te Güzel Sanatlar Marangozluk eğitimi sonrasında önce Paris'te sonra da Quimper, La Tour d’Auvergne lisesinde resim öğretmenliği yaptı.
Yaşadığı yörenin sivil denizcileri ve denizciliğine vurgun bu adam eski kartpostalları toplayıp kişilere özel tarihlerin peşlerine düştü sözlü tanıklıklarını dinledi. 20 yıl sonra milli tarihi mirasın canlı bir arşivi idi.
Başlangıçta ressamdan ziyade desinatördü. Resimleri geometrik, yamalı yelkenleri ile naifti, sadece teknelerin genel görüntüsünü keskin bir gerçekçilik içinde veriyordu. Yetmişli yıllarda denizcilik mirası adına tarzını değiştirerek resimleri daha ayrıntılı kılan çizgi resme başladı. 
Grenoble'de yayımlanan, denizcilik etnografiisi ile ilgili Perroquet dergisinden işbirliği için davet aldığında , 1978 ve 1979 yıllarında ilk iki Ar VAG / Atlantik Brötanyasında İş tekneleri cildini yayımlayacak Bernard Cadoret ekibine girmiş oldu. Bu eserlerde Henry Kéresit, yelken planlarını, marangozluk ve arma ayrıntılarını ve manevra krokilerini çizendir. 1981 yılından sonra da kısa aralıklarla ve kısa süreli olarak Douarnenez'de yayımlanan Chasse-Marée Dergisi ile de çalıştı.

AR VAG 5. cildini de yayımlamış bulunuyor
Altmış yaşından beri, sanatçı araştırmacılığı peşinde Britanya ve Portekiz'in de değişik tip geleneksel teknelerinin fotografik, grafik ve resimsel envanterini oluşturuyor.
Aşağıda Henri Kérisit WEB sitesi linkini paylaşıyorum.

 
http://www.henrykerisit.bzh/index.php/fiche_bateau/

Sol tarafta

İsme göre
Bağlama Limanına göre
Donatım Limanına göre
Tekne tipine göre
İşlevine göre arama yapmak olasıdır.