12 Ocak 2017 Perşembe

O YANDAN BAKINCA .... 17YY.

İngiliz korsan Mainwaring uzun pazarlıklardan sonra 9 Haziran 1616da “Kaptan Meanwaring, deniz kaptanı, İngiltere’nin büyük mührü ile affedilmiştir
Meanwaring, Discourse of the Benninins,Practices and Suppression of Pirates adlı eserini affedilişinden kısa bir süre sonra yazmaya başlamış ve 1618 yılında  Kral “.James’e “Kabahatlerimin Kefareti” olarak sunmuştur. Bu eser 48 sayfalık bir el yazmasıydı, Latince ifade ve ibarelerle süslenmiş altın tezhipliydi. Kitap, “Majestelerinin yeni yaratığı”na şövalyelik kazandırdı. Aynı zamanda “Treatise Piracy” adıyla da anılan eser kopyalanarak yayınlandı ( en az dokuz kopyası günümüze kadar ulaşmıştır) ve günümüzde denizleri fazlasıyla istila etmiş olan korsanların ekonomiye verdikleri zararı kavramak isteyen yetkililerin standart kılavuzu haline geldi.
-----------------------
Discoures’un 5 bölümü entelektüel düşüncenin, bilginin ve sağduyunun etkileyici bir birleşimiydi. Meanwaring konuya, nasıl olup da kralın tebaasından bu kadar çok insanın korsanlığa giriştiğini ve bunların desteği nasıl bulabildiklerini açıklamakla giriyordu. 

Gemi sahiplerinin büyük çoğunluğu, limanda demirliyken, tekneleriyle ilgilenmiyor ve yelkenlerini de sökmüyorlardı. Bu nedenle de kötü niyetli denizciler de gemileri çalmaktan geri durmuyorlardı. Bir kere kendilerine ait bir gemiye sahip olduktan sonrası kolaydı; çünkü bir balıkçı kasabasından bile mürettebat toplayabiliyorlardı, “çünkü denizcilerin çoğu yoksulluk içindeydi”. Mürettebat sağlam olunca Fransa açıklarında kıyı ticareti yapan tekneleri ele geçirmeleri işten bile değildi. Böylelikle aşağılara inebiliyor ve hafif silahlardan başkasına sahip olmayan gemileri soymaya koyuluyorlardı. “Böylece yavaş yavaş güçleniyor ve sonunda da iyi bir gemiye sahip olmayı beceriyorlardı”. Ellerinde nakit ve çalıntı mallardan yeterince sermayeye biriktirdiklerinde soluğu malzeme ve cephane ihtiyaçlarını karşılamak için mükemmel bir Pazar olan İrlanda’da alıyorlardı. İrlanda köylüleri, başlarına geleceklerden korktukları için, korsan kaptanlarına açıkça satış yapmaktan kaçınırdı ama ihtiyaç duyduklarını nerede bulabileceklerini söylemekten geri kalmazlardı. Korsanın bütün yapması gereken, önce sahte bir soygun saldırısı düzenleyip ihtiyacı olan malları “çalmak”, sonra da karşılıklı anlaştıkları üzere o malların piyasa değerinden daha yüksek bir nakit bedeli ya da malı oracığa bırakmaktı.

Bütün bunlar Discoures’un ilk iki bölümünü kapsıyordu. Üçüncü bölümde ise reformcumuz, korsanların gemileri tipik ele geçiriş yöntemlerine bir bakış atıyordu. Yazdığına göre, şafaktan az önce, seyir halindeki gemi bütün yelkenlerini toplar ve suyun üzerinde öylece yatardı. Gün boyunca da gözcüler etrafı dolaşıp kolaçan ederlerdi. Tam o sırada korsan gemisi de seçtiği kurbanına yanaşmaya başlardı. Takip başladığında gözcüler çevreyi değil teknenin içini gözetlemekle uğraştığından diğer gemilerde de kimseyi uyaracak adam bulunmazdı. Zaten korsan gemisini görseler bile, kendileri gibi seyreden başka bir ticaret gemisi sanacaklardı. Bunun için korsanın şüphe çekmeyecek bir bayrağı olmalıydı; örneğin av bir Hollanda teknesi ise korsanın göstereceği bayrak da Hollanda bayrağı oluyordu. “Takipte” diyordu Meanwaring “Ağır toplar nadiren kullanılır, ama borda bordaya gelindiğinde bu ticaret gemisindekilerin yüreklerine daha fazla korku salmak, kendi adamlarını ise yüreklendirmek için gerekli olabilirdi”
Ne yazık ki taktikler konusunda birkaç küçük ayrıntı dışında fazla bilgi vermiyordu. Eğer bir korsan takip ettiği avını sahte bir güven duygusuna kaptırmak isterse, yelkenlerinin indirebildiği kadarını indirir, denize trol atıp yavaşlıyormuş gibi yapardı.  Bu durumda av, onun korkup çekildiği zannına kapılır ve dikkatle gözlemeyi bir yana bırakırdı. (Sir Francis Drake’in Pasifik’te İspanyollara karşı uyguladığı taktik buydu ) Ayrıca korsanlar filo halinde seyrediyorlarsa, bütün gemiler üst yelkenlerini sürekli fora tutar ve iletişim sağlayabilmek için bir tür işaretler-Bayraklar mı?-Kol işaretleri yapan bir denizci mi? Sistemi uygularlardı.

Akdeniz’in o dönem atlasını anlayabilmek, etki bölgelerini, Batı ve Doğu stratejilerini anlamak için kitaba başvurunuz. 

I.James döneminin sonlarında, hayatlarını İngiltere’nin batısı, İrlanda, Berberistan ve Newfoullanda arasında tüketen göçebe korsanlar- Bishoplar, Estonlar ve Meanwarningler- yerlerini Cezayir ve Tunus’ta profesyonel deniz korsanlarına terk etmeye başladılar; Bunlar Boğazların ötesinde yeniçerilerle dolu gemileriyle ganimetler, mallar ve köleler peşinde dolaşan yeni bir nesildi.

Meanwarning çağdaşları bunun sebepleri konusunda hemfikirdi. Bu sebeple Avrupalıların, Türklere ve Mağrıbilere yelkenlilerle okyanusa çıkmanın da mümkün olduğunu öğreterek Hıristiyanlığa ihanet etmeleriydi. Phokahontas’ın ünlü kaptanı John Smith Ward ile Danseker, Bishop ve Eston’un  “Mağrıbilere savaşçı olmayı ilk öğretenler” olduklarını iddia ediyordu, ayrıca A Christian Turn’d Turk’ü izlemeye koşan Londralılar da Ward’ın oyucu Türklere “Size, atalarınızın bilmediği bir işi, denizcilik sanatını ilk defa hayata geçiren, Avrupa’yı, fetih yolunu gösteren benim” deyişini neler olup bittiğini tam anlamıyla bildiği halde İngiliz denizci Sir William Monson bile soluksuz izliyordu.
Cezayir korsanlarının yarattığı tehditle nasıl baş edilebileceğine ilişkin 1617 tarihli raporunda Danışma Konseyi’ne “ İngilizler onlara denizcilik sanatını öğreteli on iki yıldan fazla olmadı” diyordu.

Geleneksel Akdeniz kalyonları, yelkenli gemilerden daha hızlıydı ve manevra kabiliyetleri de daha fazlaydı. Temiz bir karina ve güçlü bir mürettebatla dakikada 4700 yarda yol alabiliyordu ki bu da saatte yedi deniz miline eşitti. Ne hızı ne de yönü rüzgâra bağımlı değildi ve alçak su kesimi sayesinde sığ kıyılara bile girebiliyordu.

Ayrıca kalyonlar, Akdeniz korsanlarının ustası oldukları şok edici taktiklere uygun biçimde tasarlanmıştı. Donanımları hafifti ve baş üstüne monte edilmişlerdi. Tipik bir kalyonda ağır, merkeze yerleştirilmiş elli iki poundluk toplar, bir çift yirmi ikilik ve bir çift de altı poundluk top bulunuyordu. Küçük ahşap savaş sahanlıkları top bölmeleri üzerine yerleştirildiklerinden topçuları bir ölçüde de olsa koruyordu ve kendi üzerlerinde de kıçtan doldurma döner toplar (Bunlar ufki olarak her yöne dönebilmelerini sağlayan hareketli kundaklar üzerine yerleştirilen hafif toplardı)  yer alıyordu. İnce uzun bir pruva yukarıya kalkık bir demir mahmuzla güçlendiriliyordu. Saldırı sırasında korsan kalyonu, avına hızla yaklaşır, onun toplarına karşı hedef küçültür ve bütün hızıyla gövdesinden mahmuzlardı. Çarpma sonucunda burun çarpılan gemiye geçilecek köprü görevi üstlenirdi. Yeniçeriler döner toplarıyla güverteyi delik deşik ettikten sonra, fırtına gibi, kendisini demir mahmuzdan kurtaramayan avlarının üzerine atılırlardı.

Ne var ki kalyonları böylesine muhteşem kılan donanımları, aynı zamanda onların birer savaş gemisi olarak en büyük talihsizlikleriydi. On iki sıralı - yirmi dört kürek ve her kürekte üç forsa – yetmiş iki kişilik bir forsa takımı (yirmi dört kürek ve her kürekte üç forsa) gerektirmekteydi. Ayrıca on kadar da yedek forsa bulundurulması gerekiyordu.  Kuskusuz bu, yirmi dört sıralı bir savaş kalyonu için gereken 164 forsanın yanında görece küçük bir sayıydı. Forsalarında su ve yiyecek ihtiyaçları vardı. Bu sadece bir insanlık gereği değildi. Sağlıklı forsa demek sağlıklı bir kürek takımı demekti. Oysa kalyonlarda ambara pek yer olmuyordu, çünkü teknenin yüzde 95lik alanını kürekçilerin oturakları doldurmaktaydı.
Hesaplara göre, bir savaş kalyonunun sefere çıkması için 144 forsa, 40 savaşçı ve subay için 1800 galon suya ihtiyaç oluyordu ve bu da su ikmali yapmak zorunda kalmadan yapılabilecek yolculuk süresini en çok 10 gün ile sınırlamaktaydı. Korsanların tercihi olan hafif kalyonlar için bile bu süre en çok dört güne çıkabiliyordu.

Boğazların içinde kalan denizlerde, düşman topraklarında bile olsa, yiyecek ve su aramak kolaydı. Atlantik’in daha vahşi kuzey sularında ise durum farklıydı. Akdeniz’in berrak sularında seyrederken kaptanlar sahillere fazla zorluk çekmeden yanaşabiliyordu. Buna karşılık sürekli gelgitler, ters rüzgârlar ve güçlü akıntıların hâkim olduğu Kuzey İspanya, Fransa, İngiltere ve Çukureller’de Akdeniz kalyonları kaptanlarını aşan bilgiler ve denizcilik becerileri gerekiyordu.

./…. Bununla birlikte Ward ile Denseker’in Türklerin güçlenmelerinde sorumlu olup olmadıkları tartışmalı olmakla birlikte, Berberi korsanlarının Avrupa’nın denizcilik teknolojisini kendine uyarladığı ya da bunun Cezayir ve Tunus korsanlarını daha güçlü hale getirdiği konusunda kimsenin şüphesi yoktur.


Ucuz ve bitmez tükenmez bir gemi kaynağına sahip oldukları açıktır; Ele geçirdikleri gemilerden tabii ki de “Anlamak zorundasınız” diye yazıyordu Sir William Manson 1636’da. “ Türk korsan gemilerinin hepsi Hristiyan tekneleridir, zorla alınmışlar ve ele geçirildikten sonra da Türkler onları daha iyi yelkenliler haline getirmek için bütün ustalık ve sanayilerini seferber etmişlerdir”  Türkler ele geçirdikleri ticaret gemilerini birer savaş gemisine dönüştürmek için gemileri fazla ağırlıklarından arındırıyor ve bunun için de omurgayı destekleyen ahşapları söküyorlardı. “Gemilerin tek seferlik güçte olması onlara yetiyordu” diyordu Manson. Ne güvertede ne de ambarlarda gerekli yiyecek, su ve cephaneden öte fazladan ağırlık taşınmıyor ve hatta ağır silahlar bile asgari düzeyde tutuluyordu. Tek amaç hızdı, hızla kaçmak kötüydü ama hızla kovalamak birebirdi. Dahası çok çabuk öğreniyorlardı. Daha on yıl bile geçmeden İngilizler, Berberistan Türklerinin amaçlarına uydurdukları teknelerle hiçbir Avrupa gemisinin kıyaslanamayacağını kabul etmek zorunda kaldı. Bu da Avrupa tacirleri ve denizcileri için gerçekten korkunç bir durumdu.

17.YÜZYILDA AKDENİZ'DE KORSANLIK 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder