10 Şubat 2014 Pazartesi

HAYALİNİ KURDUĞUMUZ (!?) ÇEKİLMEZ HAYAT

Yelkenli gemilerde günlük hayat çok sertti, bizim bugün hayal edebileceğimizden çok daha sert. Son üç yüz yılın önder deniz gücü İngiltere’ydi, o nedenle Royal Navy’deki koşullar özellikle ilgiye değer.

Denizci bulmak büyük sorundu. Dünyanın her köşesinde görev yapan İngliz Donanması için büyük bir sorundu bu. Sadece, Napolyon savaşları sırasında sürdürülen Fransız limanlarının ablukası için gereken denizci sayısı dahi çok yüksekti. Donanma askere alınacak adam bulabilmek için, bu adamları liman meyhanelerinde tuzağa düşürüp zorla gemilere getiren çetelere para ödüyordu. Bu çeteler adamları yataklarında uyurken derdest edip alıyor ya da kilise kapısında ayin sonrasında yakalayıp zorla gemilere taşıyorlardı. Başka bir metot da tecrübeli denizcileri ticaret filosundan çalmaktı. Bazen İngiliz Donanmasına ait bir gemi bir İngiliz Ticaret gemisine saldırıp mürettebatın bir kısmına el koyabiliyordu. Buna benzer olaylar başka ülke donanmalarında da görülüyordu. Avrupa ve Amerika ticaret filolarında ise, bahsettiğimiz bu saldırıları bir kenara koyarsak, denizci sıkıntısı yaşanmıyordu.
Kendi isteği hilafına, bir anda, yıllar sürecek bir sefer için denize açılmış bir yelkenlide bulunan bir adamın başına neler geliyordu?

Meyhaneye giderken üstünde olanların dışında bir şeyi olmazdı tabii ki. Gemide bir üniforma da verilmezdi. Denizciler o zamanlar üniforma giymezlerdi. Yelken diken ustalar ona derisini zımparalarcasına tahriş edecek sert kumaştan bir pantolon ve bir de ceket dikerlerse kendini şanslı saymalıydı. Haftalar geçip üzerindekiler kokmaya başladığında ne yapmak zorunda kalıyordu denizci?  Teknelerde mürettebatın idrarının toplandığı bir fıçı olurdu. Bu fıçı çamaşırı ağartmak için kullanılırdı. Kirli çamaşır önce bu idrar fıçısına sokulur daha sonra yıkama teknesine, birkaç kere deniz suyuyla durulanırdı. Sonrasında kuruyan kıyafetleri denizciler kuvvetle silkeleyerek Üzerlerindeki tuz kristallerinden arındırmaya çalışırdı.

Tabii ki Gentlemen olarak nitelenme şansı olmayan bu insanlar sonuna kadar kullanılıyordu. Ufak tefek hatalar dahi kırbaçla cezalandırılıyordu. İçme suyunun kalitesi genellikle kötüydü, yola çıkıldıktan birkaç hafta sonra kokmaya başlardı. Bu nedenle İngiliz Donanmasındaki herkese sulandırılmış bira ve rom veriliridi. Amiral Nelson döneminde (1758-1805) her deniz askerine her gün iki çeyrek pinte  0,142Litre) rom veriliyordu ki bu da günde toplam çeyrek litre  demekti. Talimatlara göre bu rom bire beş oranında suyla inceltilmeliydi. Talimata gerçekten uyulur muydu, bunu bilmemize imkân yok ama ciddi şüphe ile karşılayabiliriz.
Yiyecek olarak sadece kuvvetle tuzlanmış et, kurutulmuş bezelye, gemi peksimeti ve sert peynir verilirdi. Kurtçuk, solucan ve tenyalar mönüye dâhildi. Gemi peksimeti iki kere pişirilmiş ekmekten başka bir şey değildi ve son derece kuru olup hiç yağ içermezdi. Bu nedenle tenyalar ve hububat böceklerinin ettikleri dışında neredeyse sonsuza kadar bozulmadan kalabilirlerdi. Bu nedenle gemicilerin ilk öğrendikleri taş gibi sert peksimetlerini gemi tahtalarına vurup böceklerin dökülmesini sağlamaktı.

Denizciler arasında en sık görülen ölüm nedeni deniz kazaları ya da savaşlar değil hastalıklardı. Tekneye tıkılmış bu adamlar aralarında her iki ya da üç kişiden  birinin seferin sonunu  göremeyeceğini biliyorlardı. Taze et, taze sebze ve taze meyve gemilerde bulunmazdı. Ancak 1795’ten sonra iskorbüte karşı denizcilere limon veya limon suyu dağıtılmaya başlandı ve bu tarihten itibaren sonradır ki İngiliz yelkencilere Limeys(Limonlar) denmeye başlandı. Ve Almanların ismi de vitamini bol lahanayı ilk olarak onlar fıçılara basarak sakladıkları için Krauts (Lahanalar) oldu.

Bütün bunlara ek olarak sık sık yıllarca maaş da alınamadığı oluyordu. İngiliz Donanmasında maaşların 1653 ile 1797 yılları arasında hiç artmadığı bir yana donanma bu maaşları da ödeyemeyecek durumda olurdu. Savaşlar çok pahalıya patlıyordu. Mürettebatının on beş yıl boyunca maaş alamadığı gemiler vardı.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder