2 Şubat 2014 Pazar

Denizci Der De, Dediği Ne Demek ?

Orsapoca Bir Mektup
Mustafa Pultar


Sayın abilerim!

Evvelemirde
hâl ü hatırınızı sorar, ellerinizden öperim. İnşallah iyisinizdir. Benim halimi sual edecek
olursanız, Allaha şükür ben de iyiyim. Ama malûmunuz her türlü çapariz gelir bana borda eder. Son günlerde başıma öyle şeyler geldi ki, size bir ifademi vereyim ki malûm ola, fazla kafa ütülemeden.

Bilirsiniz, bizim gemi Belkis Tahinci 1600 tonluk bir şilep. Adını bizim patronun yengesi için koymuşlarmış. Üç yıldır ekmek teknemdi, gemici olarak çalışıyordum. Sizden iyi olmasınlar, süvarisi, ikincisi efendi adamlardır, hürmette kusur etmem. Ama lostromo flamasızın biri, çevirdiği tolozlar tüm geminin pasaparolası olmuştur. Hiç sevmem herifi, hep alargada dururum. Geçenlerde durup dururken çağırdı. “Ulan yine mi alabanda yiyeceğiz” diye düşündüm. Meğerse Tahincilerin şirketinde işler poyraza çevirmiş.
“Mustafa oğlum, sana kötü bir haberim var” dedi, “işler kesatmış, tayfalara yol veriyoruz. Sana bir torpil çekeyim dedim ama elimden bir şey gelmedi. İşte tazminatın! Eşyanı topla, filika sizleri rıhtıma atacak.”

Oğlummuş, torpil çekermiş! Hadi ordan dalgıç herif, o kadar sene ketenpereye getirdin de, kapının önüne koyarken mi oğlun olduk? Tayfaya yol vermeler yalnız Tahincilerde değil, zaten bir süredir hepimizi mayna edeceklerini duyuyorduk.

Üç beş parça eşyamı topladım, filikaya atlayıp Kumkapı’da kıyıya çıktım. Ne kadar bekliyor olsam da olup bitenden feleğim şaşmıştı. “Oğlum Mustafa” dedim kendime “toriği çalıştır, yoksa cebindeki paçarozlar suyunu çeker, ya ırgatlık edersin ya da ahtapot olur kalırsın.” Hava da hiç kafama göre değil, kasvetli bir hava. Kapalı, ama yağmıyor. Mendireğin ucuna doğru yürüdüm, bir babaya oturup ayaklarımı avara ettim.

Cebimden bir sipsi çıkarıp yaktım, aklımı açar belki diye, dumanını da rüzgâra üfürdüm. Sipsiyi öttür öttür, dumanını üfür üfür bir yere varmıyor ki! Gelen giden gırgır gemilerine, alargada demirli Belkis Tahinci’ye baktıkça daldım gittim. Gerçi bir takıntım yok, iskele babası olmak gibi bir derdim de yok! Yine de işsiz ne yaparım ben? Düşündükçe abliyi kaçırdım. Abliyi kaçıran gemici ne yapar ki? Vapur olur tabii! Ben de hemen yelkenleyip vardım bizim Çaça Mahmut’un yerine. Hem bir iki tek atar hem de bir iki lâf eder, durumu kurtaracak bir dümen bulurum diye.

Çaça Mahmut eski lostromolardandır. Bir gece Kumkapı’da kafayı bulup orsapoca giderken, tokaya çıkmış bir bandırasıza bodoslamadan toslamış. “Hop hop” falan demeye kalmadan herifçioğlu da bıçağını fora edip Çaça’nın façasını açmaz mı? O olaydan sonra bir süre önüne gelenle kontra gitti, sonunda da denizi bıraktı. Şans bu ya, birgün kumarda paçarozları gargı edip de kazanınca şimdiki yerini açtı. Sanki İstanbul’un ne kadar zifosu varsa hepsi Çaça Mahmut’un yerini açmasını bekliyor! Her tür kakanoz, soluğan, dizel motor, armatör doluverdi oraya. Ondan dolayı tırakalı yerdir ama o bir kadar da lâkerda yerdir. Çaça kendisi boş vermiş denizi, ama gönül boş vermez ki! Biz gemicilerin Marko Paşa’sıdır. Benim de maruzatımı dinledi, sonra “Oğlum” dedi “aklın varsa, oturup havyar keseceğine git usta gemici sınavına gir. Yarın öbürgün işler açılır, sen de iyi bir branda bulursun.” Kaşkaval gibi görünse de, toriği çalışıyor aslında şu Çaça’nın. Gittim limana, her türlü kafa kağıdını, raporu, ıvır zıvırı topladım, sınava yazıldım.

Önce yazılıyı fora ettiler önüme. Birinci soru: babadalya neymiş? Hadi onu bildim, geçen yıl kereste yüklemiştik de öğrenmişim. İkinci soru: babafingo neymiş? Fesübhan Allah! Üçüncüsü: kampana neymiş? Ulan bu ne biçim sınav? Biz buraya usta gemici olmaya mı geldik, yoksa külhanbey ağzı öğrenmeye mi? Üç beş soru daha, yarısını biliyorum, yarısını bilemiyorum. Her neyse, bişeyler yazıp verdim. Pek ümitli değidim ama her nasılsa bir kefal tutup geçmişim. Sonra sözlüye aldılar. Bana da efendi bi zabit düştü.

Herifçioğlu çirozun teki. Çiroz olmasına çiroz ama istifi iyi, tam apiko bizim süvari gibi. Nısbî kerteriz mi, fener karakteristiği mi nedir, bir sürü karın ağrısı soruyor? Baktım bu iş öyle olacak gibi değil, “sen nasıl bu sınava girersin ulan!” diye sapartayı yiyeceğiz. Hemen “sağol baba” deyip tornistan ettim, Çaça Mahmut’un yerine doğru demir aldım.
Sanırsınız ki palamutu çekmişim, öylesine orsapoca gidiyorum. Aslında yok öyle bişey, kafam çakmış olmaktan bozuk! Sen kim, usta gemicilik kim? Boynundan büyük işlere kalkarsan ağzını poyraza açarsın işte böyle!

Tam Çaça’nın yerine varırken baktım önümde bir vardakosta, yalpa attıra attıra pupa gidiyor. “Ulan Mustafa” dedim kendime “bırak usta gemiciliği falan. Şöyle bir gacoya uskumru oldun mu, köşeyi dönersin. Bir daha sırtın yerine gelmez!” Aborda olup durum vaziyeti bir iskandil edeyim diye pergelleri açtım hemen, suyuna takıldım. Derken köşede yandan çarklı bir akıntı çağanozu peyda oldu, birbirlerine palamarı vermezler mi? Meğerse onunla buluşmaya gidiyormuş, az kalsın herifin dalgasına taş atıp yakamoz oluyormuşuz. Hemen kavanço edip Çaça’nın yerine doğru yol verdim makinaya.

Ulan Mustafa! Usta gemicilik, uskumruluk senin neyine? Otur Çaçanın bir köşesinde, bocurgat yapıp palamutunu zıkkımlan! Değil mi sayın abilerim! 

İşte durum vaziyetler böyle! Durumu siz de çakallayasınız istedim ama denizci argosunun ucunu biraz fazla laşka ettim galiba. Gerçi birçoğunu bilirsiniz zaten. Ama, ne olur ne olmaz diye şöylesine ufaraktan bir sözlük de ekleyeyim de, varsa kusurum, affola! Hepinize selâmlar eder, büyüklerin ellerinden, küçüklerin gözlerinden öperim.

Ağzı poyraza açık, gemici Mustafa.

Çaça Mahmut’un yerinde demirde durur.

Abliyi kaçırmak = ne yapacağını şaşırmak; Ağzını poyraza açmak = beklediğini, umduğunu bulamamak; Ahtapot = asalaklıkla geçinen kişi; Alabanda = azarlama; Alargada (açık deniz) durmak = uzak durmak; Akıntı çağanozu = çarpık vücutlu kişi; Apiko = çok şık giyimli; Bandırasız = serseri; Bocurgat (düşey eksenli zincir ırgatı) yapmak = burnunu karıştırmak; Bodoslama = vücudun en ön tarafı; Borda etmek = yanaşmak; Çaça (balık türü) = eski, usta gemici; Çiroz = sıska kişi; Dalgasına taş atmak = sevgilisine asılmak; Dalgıç =hırsız; Dümen = dalavere; Façasını (boş su hattı ile dolu su hattı arasında kalan bölüm) açmak = yaralamak; Feleği (omurga altına konan kızak kalası) şaşmak = büyük darbe yemek; Flamasız = kendinden her türlü şey beklenebilen kişi; Fora etmek = çıkarmak; Gargı (başaşağı) etmek = tüm parasını ortaya koymak; Havyar kesmek = boş oturmak; İskandil etmek = ağzını aramak; İskele babası = çocuklarına bakmayan baba; İstif = kılık; Kakanoz (kekamoz) = çirkin kadın; Kefal tutmak = sınavda beklemediği not almak; Kaşkaval (mauna siğili) = aptal, budala; Ketenpere = düzen, dolap; Kontra gitmek = ters davranışlarda bulunmak; Lâkerda  çok güzel şey; Orsapoca = sarhoş yürüyüşü; Paçaroz (çapariz) = kağıt para; Palamar vermek = yanaşmak; Palamut = esrarlı sigara; Pasaparola = dedikodu; Pergelleri açmak = hızlı yürümek; Poyraza çevirmek =kötüye gitmek; Pupa gitmek = dosdoğru gitmek; Saparta (tek bordadan top ateşi) = paylama; Sipsi (gemici düdüğü) = sigara; Tıraka (yükü saptırmak için selviçe) = korku; Toka (bandıra basmak) = gece hırsızlığı; Toloz (tonoz) = dalavere; Torpil = kayırma; Torik = akıl; Uskumru = jigolo; Vapur = sarhoş; Vardakosta (sahil güvenlik gemisi) = iri yapılı, alımlı kadın; Yakamoz olmak = yakayı ele vermek; Yandan çarklı = bir omzu düşük yürüyen; Yelkenlemek = aceleyle koşarak gitmek; Zifos (kuntra çubuğu) = aşağılık kişi.

Not: Meraklısı, buraya yakışmaz diye koymadığım bazı açıklamaları, Ali Püsküllüoğlu’nun Türkçenin Argo Sözlüğü’nde (İstanbul: Özgür Yayınları, 1996) bulabilir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder