7 Ekim 2017 Cumartesi

YENİDEN DOĞAN SOKOLEVA "Medon Plioni".


Yeni bir deneysel yeniden yapım. Bir Ege teknesi. “Çırnık (Tserniki) veya “ Sokoleva” olarak anılan bu tekneler Arşipelin değişik yerlerinde armasına veya yelken tipine göre adlandırılırdı. Tekne yük taşırdı.
“Sokoleva”, dörtgen yelkeni bir serenle ayağa kaldırılan basit armasına izafen verilmiş addı. 1835 tarihinde Fransız Amiral Paris’in dikkatini kabuk yapısı ve yelken donanımı ile dikkatini çekmiş, “Yunan Sokolevası” olarak kayıt altına alınmıştı.

“Sakolaifea” kelimesi etimolojik olarak “sago” örtü ve “laifos” giysi kökenli olup bir yelkeni tarif eden 12.yy Bizans metinlerinde ortaya çıktı. Bu tip armanın ilk örneklerine 1. Ve 3. Yüzyıla ait İtalya ve Yunanistan’daki mezar taşlarında rastlıyoruz. O zamandan itibaren, sözcük "sakoleves -sakolefa -sakolefi-tsakouleva" gibi bir dizi değişkende ortaya çıktı.

Nicolas Vlavianos tarafından yapılan tasarım ve inşa yönetimi ve denetimi altında tersane ekibi ile yürütülüyor. Sokoleva donanımlı ( serenli kare ana yelken, gabya yelkenli)yeni “aynalı çırnık”.

Bu tekneler son derece hızlı olup Doğu Ege’nin öngörülemeyen hava koşullarına hızla uyum sağlıyordu. Hafif navlun taşıma, özellikle kaçakçılık, korsanların talan işleri, daha geç tarihlerde süngercilik ve çok nadir olarak balıkçılık amacıyla kullanılıyordu. Bu tip teknenin, başkaca diğerleri gibi 2. Dünya Savasından sonra yıldızı söndü. Boyları 9 metre ile 19 metre arasında olsa da geneli 12 -14 metre arasındaydı, çoğunluğu sivri baş/kıça sahipti.

Günümüzde bu özel tekneyi motor olmadan, eski derin gövde en-boy oranını koruyarak su hattı uzunluğu 10,63 m olarak inşa ediyoruz. Yardımcı tahrik için sadece 4 kürek ve 25Hp bir içten takma motoru var.

İnşası, Helenik Arşipel’de 19. Yüzyıldaki geleneksel gemi yapımı ve denizcilik beğenileri gereklerine uygun olarak planlandı.

Özellikle her özel durumda, uygun yerli Yunan kerestesini kullanmak, Theophrastus'un (Aristotales’in arkadaşı ve takipçisi) "Bitkiler Araştırması" ya da "Historia Plantarum" (Yunanca: "Περὶ φυτῶν ἱστορία") adlı kitabındaki önerilerini büyük bir doğrulukla takip etmeyi kabul ettiğimizde karşılaşmak zorunda kaldığımız en büyük sorunlardan biriydi ve devasa boyutlar aldı. Bugün Yunanistan’ daki ormanlar çok fakir durumda. Genç ağaçlar yasadışı olarak ısınma amacıyla kesiliyor veya büyük yangınlarda yok oluyor. Ayakta kalabilmiş çokça orman olsa da iyi ve uygun ağaç bulmak çok güç. Yukarıda sözü edilen talimatlara göre ağaçlar bulduk ancak farklı ormanlarda, ana yollardan uzak ve izole edilmiş alanlarda dağılmış durumdaydılar. Bürokratik süreç, işimize yarayacak eşleşen eğri olanları ve boyutu ile ihtiyacımız olan bir ağacı kesmek için izin almak çok zordu. Her zaman ağacın ruhu için bir kurtuluş yolu açtık, kestiğimiz ağacın hemen yanına, aynı ağaç tohumundan iki yeni fidan ektik. Çoğu zaman katırlara yüklediğimiz odunları ya denize doğru ya da yakındaki orman yollarına doğru açtığımız patikalardan taşıdık.


Tekneyi inşa etmek için geleneksel olarak kullanılan aşağıdaki ağaçları kullandık.

*Farş üzeri orta ağaç ve yan destekleri (Pinus brutia).

*Omurga, kontra bodoslama, kıç omurga akrebi Yunanistan’da çok az bulunan eucalyptus (Eucalyptus sideroxylon) ve Selvi (Cupressus sempervirens).

*Eğriler, döşekler ve dirsekler karaağaç(Ulmus glabra),

*Eğri üst kolları ve daha yukarıdakiler için, Dişbudak (Fraxinus ornus).

*Baş ve kıç bodoslamada Dut (Morus nigra).

*Kaplama tahtalarında Meşe (Quercus aegilops)

*Küpeşte ve aynada Çeviz( Juglans regia).

*Tülanilerde Selvi ve çam

*Su üstü borda kaplamasında Beyaz çam (Pinus heldreichii),

*Karina kaplamasında Selvi

*Bütün tekne içi suyolu güçlendirmelerde Akasya black locust (Robinia pseudoacacia).

*Arma Selvi ve Spuce (Picea abies).

Bütün eğriler meşeden kavelalarla birleştirildi. (Quercus coccifera) Peşinden kaplamalarda da kullandık.

Bu tekne geleneksel inşa yöntemleri ve denizcilik sanatına uygun olarak inşa ediliyor. Omurgasından yelkenin dikimi, kullanılan radanzasına kadar çok katı kurallar ile inşa ediliyor. Tekne çoğunlukla döneminin el aletleri kullanılarak yapılıyor. Tabii, yeri geldiğinde modern aletlerinde yardımını almaktan kaçınmıyoruz. Bütün bu gayretlerimizin semeresini makinesiz, yelkenle, bu teknelerin seyir yaptıkları  Ege denizinde, Karadeniz ve Kuzey Afrika’da yeniden yol aldığımızda göreceğiz. Atalarımızın geleneğini yakından takip ediyoruz.

Bu idealimiz 30 yıl önce Arşipel’deki adalarda yetişen, ekilip, biçilen Tanrının bize bahşettiği muhteşem ürünlerin ana kara ile ticaretini yelken çağında olduğu gibi yeniden canlandırma fikrinden doğdu. Rüyamız gerçek oluyor.

Nicolas Vlavianos 
Tercüme. M.Cem GÜR 



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder