2 Ekim 2014 Perşembe

Leventler Venediğde karaya çıktıklarında tanınmamak için bir çare düşünmektedirler. Hepsi helbette yahşi, yakışıklı, hanımların gönüllerini hoplatan, gerçi yaşları hafif geçkince , delikanlılardır ya ; yine de ola ki İtalya nam toprahlarda  hepisü Milan denülen , esbap ; potin modasında pek ileri bir diyardan giyinen o havalı İtalyan erkeklerinin yanında bir garip, epey bir yabancı, kalplerini kırmadan nassı süylesem ; az biraz taşralı gibi kalacaklarını ve tikkatleri üzerlerine çekebileceklerini bilmektedirler. O sırada işsizlikten gemü ambarında bulunan ( hepsi iki- üç kitapçıktır zaten, bağzılarının adını virmekten utançla imtina ederim  ) eserler arasında DECAMERON  HİKAYELERİ adlı büyük eseri okuyup bitirmiş olan HakanZ korsanın eline diğer bir kitap geçer. TEKMİL AFRİKA EVROPA ve CAPON MASKLARI . HakanZ ahşap işleme ve oyma sanatından hoşlanır ; acep bir mask oyar mıyım deyu kitabın sayfalarını karıştırırkene bir bakar ki ; Venediğ Karnaval maskeleri deyu bir bölüm içermekte. İlgisini çeker. Okuyunca öğrenir ki, Venediğ ahalisi bu maskları sadece kış aylarına denk gelen meşhur 40 günlük karneval eğlencesinde takmaz ; çeşitli vesilelerle diğer zamanlarda da kullanır. Misal bu tarz bir maske takarak tanınmadan şehrin çeşutlu meydanlarında dilenen fakir düşmüş aristokratlar filan varmıştır. Tabii anlarsız ki bu takım masklari şehrin çapkın hatun ve ademleri gönül eğlendirmeğ içün de kullanırlar. HakanZ levent tiz teğnenin otutaklarından bir tanesini yerinden söker, elde pıçak, keski tüm yiğidlerimiz için yüzlerini saklayabilecekleri kara masklardan oymaya başlar ( bir ufak tikkatsizlik etmiştir ; bu masklar kullanım yerine göre çeşit çeşittir. Meğer bizim korsanın seçtiği model tanınmadan sokaklarda gönül eğlendirmeğ isteyen çapkın hanımlar içünmüş ). Masklar bittükte bunları güzelce boyar, yüze tutturulacak kayışlarını geçirür ; hazur eder.

Başka kayda değer bir olay olmadan bir akşamüzeri leventlerimiz yelkenleri küçülterek, ağır yolla Venediğe girerler. Canale della Giudecce'yi takiben Plazza di San Marco meydanının kanala açıldığı sokağın hemen ucundaki ; Isola S. Giorgio nam adanın karşısındaki Doç'un Sarayı namıyla maruf tarihi binanın önüne aborda olurlar. Bu kadar göz önü olan bir yeri seçmelerinin nedeni talihsuz Cemalettun Kaptan Paşanın tutulduğu hapishaneye ve şu meşhur Ahlar   Köprüsüne çok  yakin olmasıdır. Ayrica bu kadar merkezi bir noktaya gayığını bağlayan ademden zaptiye de zinhar şüphelenmez. Sadece yerin şehrin tam göbeği ve pek aristokratik bir mekan olmasından dolayı, gecelik bağlama ücreti neredeyse bir küçük kürekli kayık parasınadır ya ; İtimad efendi anlaşulur nedenlerle burada hır çıkarmayı düşünmez, kendisundan talep edilen fahiş yanaşma bedelini liman memuruna heç bir zorluk çıkarmadan peşinen öder. Lakin makbuzunu almayı ihmal itmez. Belki avdetlerinde Bahriye nezareti bu ve benzeri mesarifleri öder ?


Tekmili ambarda saklanan yiğidler akşam çökende az bekler ; üzerlerine kara pelerinler atar ve HakanZ'nin yaptığı maskları yüzlerine geçirirler. Kılınçlarını kuşanır ve kamalarını göğüslerine yerleştirirler. Baskını nasıl vireceklerini bir kez daha konuşurlar. Kısa bir duadan sonra birer ikişer, tikkat çekmeksüzün teğneden ayrılır ve sokaklarda dolaşan tek tük ademin arasına karışırlar. Kararlaştırdıkları üzere San Marco nam meydanda buluştuktan sonra hızla Ahlar Köprüsünü  (vayahut Son Nefes Köprüsü (Ponte dei Sospiri ),namı diğer İç Çekişler Köprüsü yada İşkence Köprüsü' ) aşarlar ki Paşamızın esir tutulduğu Yeni Hapishane adlı uğursuz yire varsınlar ; ki bu hapishanede kırbirbuçuk milletten niçebin yiğid can vermiştir. Kapusu bir manga seçmece gözü kara Venediğ askerince tutulur. İçerde ise Ortaçağın en zalim gardiyanları ve işkencecileri görev yapar. Pek ender mahkum buradan sağ çıkmıştır. Çıkabilenlerin de ya dili, kulağı kesik, kolu bacağı koparılmış veyahut gözlerine mil çekilmiştir.

Hapishaneye yaklaştıkta yiğidlerimizi az biraz korku alır. İtimad Reis '' Hemen yolumuzun üstünde sağ cenahta eskiden bizim Alfredo'nun meyhanesi var idü. Yıkılıp yerine kervansaray yada alış veriş merkezi yapılmadıysa, orada birer sert içki içeydük ; cenkten önce eyü gelirdü...'' der. Yiğidler : ''  Günahtır reis efendi ; kafirle cihata giderkene haram nesne ağza sürülür mü heç '' derken, Antonio'nun meyhanesinin önüne varırlar. Tam bu sırada meyhanenin kapısı açılır, Kont di Capri ; yanında oğlu Cemilio ve iki muhafızları dışarı çıkarlar. Kont her akşam vazife çıkışı Antonio'nun meyhanesine uğrayıp iki kadeh parlatmakta, maiyeti veya şehir asillerinden ademlerle bir kaç el prafa oynamaktadır. Bizimkilerle burun buruna gelmişlerdir. Kont etrafındakilere dönerek : '' Ooo bakın sekiz tane eğlenmeye çıkmış maskeli  genç hanım...Şu ikisinin boyları pek uzunmuş amma, şu en ufak ikisi pek hoşlar, özellikle şu sert ve sinirli bakanı...Ee, hanımlar bize katılmaz mısınız ? '' dedukte ; kötü Kont'u dirhal tanımış olan İtimad bey leventlere haykırır : '' Bu Venediğ kontu. Dirhal esir alalım ! ''. Yiğidler pelerinlerinin altından kılınçlarını çeker bunların tekmilini esir alıp, ağızlarını tutarak ; hapishaneye doğru seyirtirler.

Hapishaneye kapusuna vardukta üzerlerine doğru gelen 10-12 kişiyi gören muhafızlar hemen kılınçlarına ve kargılarına sarılıp vaziyet alırlar. İtimad reis kamasını Kontun boğazına yapıştırıp ; Venediğçe '' Çabuk söyle adamlarına ; silahlarını bırakıp kapuyu açalar ; yoğsa burda boğazını keserim ! ''. Bunun üzerine Kont adamlarına silah bırakma ve teslim olma emri verir. Bizimkiler muhafızları heman girişteki demir kafesli gözaltı hücresine tıkar, aşağıya zindana inen merdivenlerden koşturdukta burdaki gardiyanları etkisiz hale getirirler. Paşamızın tutulduğu hücrenin önüne geldiklerinde esir gardiyana kapuyu açtırırlar. Düşüncelere dalmış Paşamız : '' Hayda bre, ne oluyor ? '' dedukte yiğitler hep bür ağuzdan '' Sizi kurtarmaya geldik Paşamız '' dirler. Çok dokunaklı ve heyecanlu anlar yaşanır...Yiğitlerden biri ikisi Cemalettun Kaptan Paşanın zencirlerini çözerken hain Kont tir tir titremekte , zayıf uzun bedeni iki büklüm olmaktadır. Bu ihtiyar Türk korsanının elinden kurtulamayacağı içine doğmuştur. Cemilio ise hiç bir korku belirtisi göstermemekte ; Türk leventlerinin elinde ve Paşanın karşısında gayet sakin ve vakur bir tavırla durmaktadır. Paşa zincirlerden kurtuldukta sanki 20 yaş gençleşmiş, bedeni iki mislu büyümüştür. Anunda Kontun gırtlağına çöken Paşa haykırır : '' Şimdi seni derhal ellerimle boğardım ya ; senin evini basup Kontesimi de yanumuza alup bu lanet şehirden çıkabilmek için senin şu sefil bedenine daha ihtiyacım var. Az daha yaşa bakalım, cezanı Kontese sorar öyle viririz helbette '' . Kontun yüzü daha da sararır...ne cevap versin bilemez.

Bu sırada iki leventin arasında duran Cemilio onlardan ani bir hareketle kurtulur , öne çıkar ve Paşanın karşusunda durup kırık dökük bir Türkçeyle : '' Ver elinde öpeyim Pasa papam. Üç hafta evvel siz ne zaman zindanda atıldı ; o akşam Kont bunu mamam kontese söyledi ; mamam o an yerde düştü öldü. Kalp krizinden. Kaliba ne diyor siz Kelimeyi sahadet ? mi ; işte o sözler söyleyip ölmüş '' Sonra devam etti : '' Ertesi gün de benim teyze, mamamın kardeşi bana tüm gerçek anlattı. Ben senin oğlunum ''. Paşanın elini öpüp başına götürende Paşanın gırtlağına bir yumruk oturur. Bir süre konuşamaz ; sonra sorar : '' Adın nedir senin oğul ? '' . Beriki '' Cemilio '' deyu cevap verdukte Paşa gerçekten de hiç tanımamış olduğu ( halbuki 3 hafta evvel köprünün üzerinden çemkirdiği genç de o idi ) öz oğlunu göğsüne bastırdı, sıkı sıkı sarıldı.

Ardından konta döndü : Allahım şahidimdir ; bana yaptıklarından ötürü sana bir kötülük yapmayacak, canını bağışlayacaktım. Amma kontesimin ölümüne de sen neden oldun. Onun hakkına canını alacağım...'' dedi ; en yakındaki leventin elinden hançerini kaptıkta kontun göğsüne sapladı. Yere düşen kont kısa sürede can verdi. Hem Paşaya, hem Kontese, hem yıllar yılı kendi halkına ve başkaca milletlerin ademlerine yapmış olduğu kötülüklerin kefaretini ödedi.

Tüm olan bitenler karşısında eyice şaşkın kalmış yiğidlerimizden biri kendine gelip ikaz etti : '' Paşam çok vakit kaybettik. Artık kaçmak zemanıdır, bir an önce gitmemiz iktiza eder ''. Paşa başını salladı ; oğlunun sırtına kuvvetlice vurdu ; '' Haydin gidelim ; burada başka işimiz kalmamıştır yiğidler '' dedu.

Paşa, yiğidler ve Cemilio sessuz Venediğ sokağında paldır küldür teğneye  koşarlarken bir köşe başında Kaptan Paşamız zınk ! diye durur. Şaşıran yiğidlerimiz de duruverirler. Paşanın yüzüne soru dolu bakışlarla bakarlarken Cemalettun Paşa konuşur : '' Şorda, sol cenahtaki sokağın içünde Venediğ Şehir Kütüphanesi olup ; misli görülmemiş eser barındırır. Varıp kapısını kıralım, bunlarun yeni neşrettukları keşif kitaplarını, bahriye hartalarını, teğne inşa kitaplarını yüklenelim...Eskilerin hepicüğünün birer kopyası bende var '' dir. Yiğidlerden ikisi '' La havle '' çekerek, Paşanın kollarına girdikte, ayağunu yerden kesip limana doğru seyirtirler.

 Paşa bu kitapları araklayabilseydi, sonradan donanmamız çağdışı kalıp Haliçte bağlı çürümeyecek, Osmanlı hep büyük deniz gücü kalacaktı. Çünkü paşamızdan sonra bu böyük ümmetin bir kulu bile böyle bilimsel ve askeri deniz konularına merak göstermemiştir. Başımıza geleceğ var imiş, neyleyelim ?

Sonunda hepicüğü sağ salimen teğneye intikal edende ; dirhal halatlar çözülür. FANFARE di INFERNO hiç ses etmeden, yağlı seyir kandillerini yakmadan uygun esen Venediğ rüzgarında yelkenlerini basar ve San Giorgio adasının arkasından dolanarak uzaklaşmaya başlar. Leventler tetikte ve huzursuz olup, gözleriyle karanlık suları taramakta, gecenin sesini dinlemektedirler. Acep küffar askeri hızlı kayuklaruna atlayup onları takip etmekte midir ? Tereyağındal gıl çekilur gibi yapılmış bu kaçış operasyonunun farkına varmış mıdırlar ?


BEKLERSEZ DİVAMI GELİR

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder