Leventler Venediğde karaya çıktıklarında tanınmamak için bir
çare düşünmektedirler. Hepsi helbette yahşi, yakışıklı, hanımların gönüllerini
hoplatan, gerçi yaşları hafif geçkince , delikanlılardır ya ; yine de ola ki
İtalya nam toprahlarda hepisü Milan
denülen , esbap ; potin modasında pek ileri bir diyardan giyinen o havalı
İtalyan erkeklerinin yanında bir garip, epey bir yabancı, kalplerini kırmadan
nassı süylesem ; az biraz taşralı gibi kalacaklarını ve tikkatleri üzerlerine
çekebileceklerini bilmektedirler. O sırada işsizlikten gemü ambarında bulunan (
hepsi iki- üç kitapçıktır zaten, bağzılarının adını virmekten utançla imtina
ederim ) eserler arasında DECAMERON HİKAYELERİ adlı büyük eseri okuyup bitirmiş olan
HakanZ korsanın eline diğer bir kitap geçer. TEKMİL AFRİKA EVROPA ve CAPON
MASKLARI . HakanZ ahşap işleme ve oyma sanatından hoşlanır ; acep bir mask oyar
mıyım deyu kitabın sayfalarını karıştırırkene bir bakar ki ; Venediğ Karnaval
maskeleri deyu bir bölüm içermekte. İlgisini çeker. Okuyunca öğrenir ki,
Venediğ ahalisi bu maskları sadece kış aylarına denk gelen meşhur 40 günlük
karneval eğlencesinde takmaz ; çeşitli vesilelerle diğer zamanlarda da
kullanır. Misal bu tarz bir maske takarak tanınmadan şehrin çeşutlu
meydanlarında dilenen fakir düşmüş aristokratlar filan varmıştır. Tabii
anlarsız ki bu takım masklari şehrin çapkın hatun ve ademleri gönül eğlendirmeğ
içün de kullanırlar. HakanZ levent tiz teğnenin otutaklarından bir tanesini
yerinden söker, elde pıçak, keski tüm yiğidlerimiz için yüzlerini
saklayabilecekleri kara masklardan oymaya başlar ( bir ufak tikkatsizlik
etmiştir ; bu masklar kullanım yerine göre çeşit çeşittir. Meğer bizim korsanın
seçtiği model tanınmadan sokaklarda gönül eğlendirmeğ isteyen çapkın hanımlar
içünmüş ). Masklar bittükte bunları güzelce boyar, yüze tutturulacak
kayışlarını geçirür ; hazur eder.
Başka kayda değer bir olay olmadan bir akşamüzeri
leventlerimiz yelkenleri küçülterek, ağır yolla Venediğe girerler. Canale della
Giudecce'yi takiben Plazza di San Marco meydanının kanala açıldığı sokağın
hemen ucundaki ; Isola S. Giorgio nam adanın karşısındaki Doç'un Sarayı namıyla
maruf tarihi binanın önüne aborda olurlar. Bu kadar göz önü olan bir yeri
seçmelerinin nedeni talihsuz Cemalettun Kaptan Paşanın tutulduğu hapishaneye ve
şu meşhur Ahlar Köprüsüne çok yakin olmasıdır. Ayrica bu kadar merkezi bir
noktaya gayığını bağlayan ademden zaptiye de zinhar şüphelenmez. Sadece yerin
şehrin tam göbeği ve pek aristokratik bir mekan olmasından dolayı, gecelik
bağlama ücreti neredeyse bir küçük kürekli kayık parasınadır ya ; İtimad efendi
anlaşulur nedenlerle burada hır çıkarmayı düşünmez, kendisundan talep edilen
fahiş yanaşma bedelini liman memuruna heç bir zorluk çıkarmadan peşinen öder.
Lakin makbuzunu almayı ihmal itmez. Belki avdetlerinde Bahriye nezareti bu ve
benzeri mesarifleri öder ?
Tekmili ambarda saklanan yiğidler akşam çökende az bekler ;
üzerlerine kara pelerinler atar ve HakanZ'nin yaptığı maskları yüzlerine geçirirler.
Kılınçlarını kuşanır ve kamalarını göğüslerine yerleştirirler. Baskını nasıl
vireceklerini bir kez daha konuşurlar. Kısa bir duadan sonra birer ikişer,
tikkat çekmeksüzün teğneden ayrılır ve sokaklarda dolaşan tek tük ademin
arasına karışırlar. Kararlaştırdıkları üzere San Marco nam meydanda buluştuktan
sonra hızla Ahlar Köprüsünü (vayahut Son
Nefes Köprüsü (Ponte dei Sospiri ),namı diğer İç Çekişler Köprüsü yada İşkence
Köprüsü' ) aşarlar ki Paşamızın esir tutulduğu Yeni Hapishane adlı uğursuz yire
varsınlar ; ki bu hapishanede kırbirbuçuk milletten niçebin yiğid can
vermiştir. Kapusu bir manga seçmece gözü kara Venediğ askerince tutulur. İçerde
ise Ortaçağın en zalim gardiyanları ve işkencecileri görev yapar. Pek ender
mahkum buradan sağ çıkmıştır. Çıkabilenlerin de ya dili, kulağı kesik, kolu
bacağı koparılmış veyahut gözlerine mil çekilmiştir.
Hapishaneye yaklaştıkta yiğidlerimizi az biraz korku alır.
İtimad Reis '' Hemen yolumuzun üstünde sağ cenahta eskiden bizim Alfredo'nun
meyhanesi var idü. Yıkılıp yerine kervansaray yada alış veriş merkezi
yapılmadıysa, orada birer sert içki içeydük ; cenkten önce eyü gelirdü...''
der. Yiğidler : '' Günahtır reis efendi
; kafirle cihata giderkene haram nesne ağza sürülür mü heç '' derken,
Antonio'nun meyhanesinin önüne varırlar. Tam bu sırada meyhanenin kapısı
açılır, Kont di Capri ; yanında oğlu Cemilio ve iki muhafızları dışarı
çıkarlar. Kont her akşam vazife çıkışı Antonio'nun meyhanesine uğrayıp iki
kadeh parlatmakta, maiyeti veya şehir asillerinden ademlerle bir kaç el prafa
oynamaktadır. Bizimkilerle burun buruna gelmişlerdir. Kont etrafındakilere
dönerek : '' Ooo bakın sekiz tane eğlenmeye çıkmış maskeli genç hanım...Şu ikisinin boyları pek uzunmuş
amma, şu en ufak ikisi pek hoşlar, özellikle şu sert ve sinirli bakanı...Ee,
hanımlar bize katılmaz mısınız ? '' dedukte ; kötü Kont'u dirhal tanımış olan
İtimad bey leventlere haykırır : '' Bu Venediğ kontu. Dirhal esir alalım ! ''.
Yiğidler pelerinlerinin altından kılınçlarını çeker bunların tekmilini esir
alıp, ağızlarını tutarak ; hapishaneye doğru seyirtirler.
Hapishaneye kapusuna vardukta üzerlerine doğru gelen 10-12
kişiyi gören muhafızlar hemen kılınçlarına ve kargılarına sarılıp vaziyet
alırlar. İtimad reis kamasını Kontun boğazına yapıştırıp ; Venediğçe '' Çabuk
söyle adamlarına ; silahlarını bırakıp kapuyu açalar ; yoğsa burda boğazını
keserim ! ''. Bunun üzerine Kont adamlarına silah bırakma ve teslim olma emri
verir. Bizimkiler muhafızları heman girişteki demir kafesli gözaltı hücresine
tıkar, aşağıya zindana inen merdivenlerden koşturdukta burdaki gardiyanları
etkisiz hale getirirler. Paşamızın tutulduğu hücrenin önüne geldiklerinde esir
gardiyana kapuyu açtırırlar. Düşüncelere dalmış Paşamız : '' Hayda bre, ne
oluyor ? '' dedukte yiğitler hep bür ağuzdan '' Sizi kurtarmaya geldik Paşamız
'' dirler. Çok dokunaklı ve heyecanlu anlar yaşanır...Yiğitlerden biri ikisi
Cemalettun Kaptan Paşanın zencirlerini çözerken hain Kont tir tir titremekte ,
zayıf uzun bedeni iki büklüm olmaktadır. Bu ihtiyar Türk korsanının elinden
kurtulamayacağı içine doğmuştur. Cemilio ise hiç bir korku belirtisi
göstermemekte ; Türk leventlerinin elinde ve Paşanın karşısında gayet sakin ve
vakur bir tavırla durmaktadır. Paşa zincirlerden kurtuldukta sanki 20 yaş
gençleşmiş, bedeni iki mislu büyümüştür. Anunda Kontun gırtlağına çöken Paşa
haykırır : '' Şimdi seni derhal ellerimle boğardım ya ; senin evini basup
Kontesimi de yanumuza alup bu lanet şehirden çıkabilmek için senin şu sefil
bedenine daha ihtiyacım var. Az daha yaşa bakalım, cezanı Kontese sorar öyle
viririz helbette '' . Kontun yüzü daha da sararır...ne cevap versin bilemez.
Bu sırada iki leventin arasında duran Cemilio onlardan ani
bir hareketle kurtulur , öne çıkar ve Paşanın karşusunda durup kırık dökük bir
Türkçeyle : '' Ver elinde öpeyim Pasa papam. Üç hafta evvel siz ne zaman
zindanda atıldı ; o akşam Kont bunu mamam kontese söyledi ; mamam o an yerde
düştü öldü. Kalp krizinden. Kaliba ne diyor siz Kelimeyi sahadet ? mi ; işte o
sözler söyleyip ölmüş '' Sonra devam etti : '' Ertesi gün de benim teyze,
mamamın kardeşi bana tüm gerçek anlattı. Ben senin oğlunum ''. Paşanın elini
öpüp başına götürende Paşanın gırtlağına bir yumruk oturur. Bir süre konuşamaz
; sonra sorar : '' Adın nedir senin oğul ? '' . Beriki '' Cemilio '' deyu cevap
verdukte Paşa gerçekten de hiç tanımamış olduğu ( halbuki 3 hafta evvel
köprünün üzerinden çemkirdiği genç de o idi ) öz oğlunu göğsüne bastırdı, sıkı
sıkı sarıldı.
Ardından konta döndü : Allahım şahidimdir ; bana
yaptıklarından ötürü sana bir kötülük yapmayacak, canını bağışlayacaktım. Amma
kontesimin ölümüne de sen neden oldun. Onun hakkına canını alacağım...'' dedi ;
en yakındaki leventin elinden hançerini kaptıkta kontun göğsüne sapladı. Yere
düşen kont kısa sürede can verdi. Hem Paşaya, hem Kontese, hem yıllar yılı
kendi halkına ve başkaca milletlerin ademlerine yapmış olduğu kötülüklerin
kefaretini ödedi.
Tüm olan bitenler karşısında eyice şaşkın kalmış
yiğidlerimizden biri kendine gelip ikaz etti : '' Paşam çok vakit kaybettik.
Artık kaçmak zemanıdır, bir an önce gitmemiz iktiza eder ''. Paşa başını
salladı ; oğlunun sırtına kuvvetlice vurdu ; '' Haydin gidelim ; burada başka
işimiz kalmamıştır yiğidler '' dedu.
Paşa, yiğidler ve Cemilio sessuz Venediğ sokağında paldır
küldür teğneye koşarlarken bir köşe
başında Kaptan Paşamız zınk ! diye durur. Şaşıran yiğidlerimiz de duruverirler.
Paşanın yüzüne soru dolu bakışlarla bakarlarken Cemalettun Paşa konuşur : ''
Şorda, sol cenahtaki sokağın içünde Venediğ Şehir Kütüphanesi olup ; misli
görülmemiş eser barındırır. Varıp kapısını kıralım, bunlarun yeni neşrettukları
keşif kitaplarını, bahriye hartalarını, teğne inşa kitaplarını
yüklenelim...Eskilerin hepicüğünün birer kopyası bende var '' dir. Yiğidlerden
ikisi '' La havle '' çekerek, Paşanın kollarına girdikte, ayağunu yerden kesip
limana doğru seyirtirler.
Paşa bu kitapları
araklayabilseydi, sonradan donanmamız çağdışı kalıp Haliçte bağlı çürümeyecek,
Osmanlı hep büyük deniz gücü kalacaktı. Çünkü paşamızdan sonra bu böyük ümmetin
bir kulu bile böyle bilimsel ve askeri deniz konularına merak göstermemiştir.
Başımıza geleceğ var imiş, neyleyelim ?
Sonunda hepicüğü sağ salimen teğneye intikal edende ; dirhal
halatlar çözülür. FANFARE di INFERNO hiç ses etmeden, yağlı seyir kandillerini
yakmadan uygun esen Venediğ rüzgarında yelkenlerini basar ve San Giorgio
adasının arkasından dolanarak uzaklaşmaya başlar. Leventler tetikte ve huzursuz
olup, gözleriyle karanlık suları taramakta, gecenin sesini dinlemektedirler.
Acep küffar askeri hızlı kayuklaruna atlayup onları takip etmekte midir ?
Tereyağındal gıl çekilur gibi yapılmış bu kaçış operasyonunun farkına varmış mıdırlar
?
BEKLERSEZ DİVAMI GELİR
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder