Bu bölüm yiğidlerimizin Kelemiç koyundan yelken basmakla
Venediğ şehri kapularına dayanmalarını anlatır.
Celep Nemrut Haydar
ve Bakkal Şaşkın İzzet'in (14 ) maaşallah pek
iştahalı yiğidlerimizin günde yedükleri
8 kuzunun ; 3 okka halis
tereyağının ; 2 batman halis pirincin ve 24 somunun bedelini bahariye nezaretinden
hala alamamış olmaları nedeniyle veresiyeyi kesmeleri ; hafiften serinlemeye başlayan rutubetlu
havalarda Bahçe-i Fener'de bez çadırda
kalmaktan azan romatizmaları ve
Kasımpaşasındaki sobalı ahşap evinin epeydir
gözünde tütmeye başlaması Miralay Seyfullah'a artık namzet-ül piyadeyi
bahriye (15) deyu adlandırdığı sivil denizcilerimizin eğitimin bir tamam
ikmal edilmiş olduğunu düşündürtür.
Ertesi sabah daha gün ağarmadan yiğidlerimizi uyandırır,
duayla apdest aldırtıp namaz kıldırtır. Sonra hepsinin tek tek alınlarından
öper ; Bursanın en maruf ustasının dövüp şekil verdiği birer çelik kama hediye
eder. Yol mesarifi için Padişahımız efendimizin gönderdiği 8 kese Venedig
altunu yiğidlere dağıtır ( Yüce sultanımız aslında 10 kese altın ihsan
buyurmuşlardır. Lakin bir dikkatsizlik sonucu Seyfullah Efendiye bir bahşiş
unutulunca ; o da iki keseyi iç rahatlıyla kendine ayırmakta bir sakınca görmemiştir
).
Başıbozuk leventlerimiz Kelemiç koyunda yatan FARFARA di
INFERNO kayığına intikal ettikte vakit zayi etmeksizin ; vira bismillah
komutuyla demir alır, yelken düzenine geçerler. Yekede kayuk sahibi olmağ
sıfatiynen İtimad Efendi vardır. Gür sesiyle :
'' Seferimiz mübarek
yolumuz açık ola ; Bundan böyle bize Türk korsanları dene ; Tiz varalım
kokuşmuş Venedig eline ; Çalalım kılınçları hain küffarın beline. Çok yaşasın
Padişahımız efendimiz. Sık dişini bre Cemalettun Kaptan Paşamız ; yettuk !'' deyu
haykırır.
Yiğidler de üç kez ''
Oley, oley, oleeey ! '' deyu ünlerler
(16 )
Yiğidlerimiz bu nağrayı atmışlardır ki ; birden gaaarç !
deyu kötü bir ses duyulur ; FARFARA di INFERNO kayığu zıplar, sarsılır ve durur
! Hem'an Bahçe-i Fener önlerindeki Öreke nam daşa oturmuşlardır. Dümenden
havuzluğun içine düşmüş olan İtimad Korsan yerinden doğrulurken talimatları
yağdırır :
'' Skotalar laşkaaa ! Dümeeen iskele alabandaaa ! Tüm
ademler sancak küpeşteye yığıla ! Birinuz aşağıya ine, kayuk su alır mı ki,
baka '' Neyse ki, oturma şiddetli
değildir ; teğne yavaşça geri kayıp tekrar yüzer. Yiğidler duruma vaziyet
eyleyup, kayığı tekrar rotasına koyarlar.
Bu Öreke daşlaru şöyle möhimdir ki ; dibaçeye dip not
koymakla geçiştirilmez. İlle burada anlatmak iktiza eder. Bu daşlar Bizans
döneminde Hera ve İreas kayaları olarak anılup, üzerlerine mermer daşundan bir
kaide ve bir Tanrıça heykeli dikili olduğu rivayet edilmekte ise de kimi
kaynaklar burada bir ateş kulesi olduğunu bildirir. Ecdadımız Kanuni Sultan Süleyman
Han hazretlerinin Recep 969 (Mart 1562) tarihli bir fermanında bu fenerden
şöyle bahsedilmektedir:
“Kalemiç burnu nâm mahalde Müslümanların ve gayrin gemileri
gece ile gelüp geçerken fânûs olmamağın, ekser zamanda taşa çalup zarar ve
ziyan olmağın mahâll-i mezkûrda bir fânûs yeri bina etmek murad edinmeğin,
buyurdum ki.”
Her neyse, ister kaideli heykel , ister ateş kulesi , ister
fanus yeri...Burada geçmişde muhkem, sağlam ve düzgün inşa edilmiş kul yapusu
binalar bulunduğu bizlere intikal etmiştir. Aradan geçen yüzyıllar boyunca (
içinde fakir kulunuzun da bulunduğu ) pek çok inatçu ve tikkatsiz teğne kaptanı
kıyı seyrunda bu binalara bindire, çarpa, vura ; yok etmiş , bugün sadece
kayalar kalmıştır. Adını şimdi
getiremediğim bir muharrir , TÜRK DENİZCİ ATASÖZLERİe ve DEYİŞLERİ adlı
bir sureti de bende bulunan kitapçığında şu önemli ve doğru deyişi nakleder :
Yurdum denizcileri üçe ayrılur. 1 ) Öreke daşuna çıktıkta
bunu ehbaplarına itiraf edenler 2 )
Öreke daşuna çıktukta bunu şiddedle saklayıp, ömürlerinin sonuna kadar inkar
edenler 3 ) Bir gün Öreke daşuna çıkacak
olanlar.
Başkaca cins denizci taifesi olabilemez. Vesselam.
Ey okuyucu ; gelin biz başıbozuk leventlerimize hayırlı
seyirler dileyelim. Bu değersiz romanımızı elbette aşka, meşke susamuş, frenklerin romantizm dediği o
hastalıklı ruh haline düşmüş, beyaz atlu
bir şehzade bekleyen başuçlarında yağ kandili, yataklarına uzanmış genç hanum
kızlarımız okumayacak. Bir diyardan diğerune bir teğneyi emniyetlu ve kısa
yoldan götürme ilmi navigasyonu bilen irfanlı deniz erbabı okuyacak. Onlar ki
bu ve benzeri yolları def'alarca yaptılar ( bu naçiz kulunuz dahi ol rotaları
ikmal etmiştir ) . İmdi Venediğe nasıl
rota tutulur anlatıp ol derya kurtlarının canlarunu sıkmayalım. Sadece FARFARA
di INFERNO'nun Venediğe çıkartma harekatındaki mühim vakaları görelim...
Elbette küçük bir gemüde 8 yiğid umman aşmak zor zanaattır.
Yolda leventer arasunda epey tartışma başgösterir, yumruklar konuşur, hancerler
çekilir, lakin bunlar hep tatluya bağlanır. Yol halidir olur. Anlayış göstermek
gerektir. Yolda canı sıkılan Umut nam korsan ahşap makara ve palangaların
yerini alup ; yelken basma ve indirmeye, skotaların laşkasını almaya yarayacak
; vinç adını verdüğu bir garip pirinç alat yapıp güverteye bir sağlam bağlamış,
bunu çalıştırmağ içün de yaptığı ''vinç kolu'' adlu ağır demiri İtimad Kaptan
Korsana vermiştir. İşte gemüde asıl nizamı sağlayan İtimad korsanın ikide bir
havada salladığı bu nesnedur.
İşte irili ufaklı bir kaç yüz arbede içinde önemli bir
tanesi ikmal için uğranacak Halikarnassus nam limanda ; şanını duydukları,
hepicüğünün arada mektublaştukları , bazen sevişup, çoğu lahza itiştikleri
aslen Venediğli ( Venedigli Marco Polo ) olup, ülkesinden kaçtıkta
Halikarnassoslu Cücü ( veya Cüccü ) Kaptan Efendi namını alıp, ol kasabada
haytalık ve bolca avarelik ider, el yazması kitaplar yayınlayan kişiyi de
yanlarına alıp almamaları konusunda patlak virir. Cücü Efendi Kaptan doğup
büyüdüğü Venediği avucunun içi gibi bilir ; Venedik lehçesi ana dilidir.
Kahramanlığı, kılınç kullanmışlığı , gözü pekliği hiç mi hiç yoktur da ;
kurnazdır, ağzı çok laf yapar, böyle bir harekatta bu hasletler işe yarar.
Bir levent '' Padişah efendimizden alduğumuz altundan ona da
pay gerekir, ne lüzum ? '' dir. Diğeru '' Ben de virmem. Hem bu herif bizden
alacağı bir avuç altunu ne yapsun ? Oraya vardukta bizi istese bin altuna
anında Venediglilere satar. Kendine altun işlemeli kırmızı
ipek kaftan alur, gelür San Marko meydanında Roma dondurması
yalayaraktana idamımızı zevk ilen seyreder '' dir. HakanE nam levent bi şey
dimez, sadece kötü bakar. Bu fikirden vaz geçilince bu defa yiğitler yeni bir
tartışmaya girişirler. Eğer Halikarnassosda ikmal yapacağ iseler, bunu Cücü
Efendinin duymaması imkansızdır. Öğrenir. Ya hemen özel ulakla, bilemedin posta
güverciniyle eski vatanı Venediğe yaranmak içün haber uçurur ise ?
Bunun üzerine , rota değiştirilip ikmalin Didyma şehrinde
yapılmasına karar verirler. Dördüncü gün Didyma limanına girdiklerinde limana
yanaşır, fıçı fıçı su, tuzlu et ve balık, niçebin zerzevat , meyve taşırlar. Onlar kan ter
içinde kayığı yüklerken şişmanca, göbekli, derisi parlak kel kafalı, beyaz
mintanının kolları sıvalı, pantulu az bolcana, potinleri pek parlatılmış bir
ademoğlu yanlarına sırıtarak yanaşır : ''
Selamün aleyküm yiğidler ; yolculuk uzak ellere herhalde, yoksa niye
alasınız bu kadar nevale ? Ben kendim de aha şordaki barca'nın sahibi ve
kaptanıyım. Keyf içün kayığımla gezerüm. Aslen Dersaadette gemici
kahvehanelerini dolaşır sigorta işleri yaparım...Kayığınız da pek güzelmiş, siz
de kalabalıksınız hani yiğidlerim. Çok da yükünüz var. Arzu buyursanız
kayığınıza bir sigorta, size seyyehat ve hayat , yükünüze de mal zayi sigorta
evrağı tanzim edeyim. Hepicüğü 15 altun tutar ya, size 12,5'a da olur, içiniz
rahat seyredersiniz...Sahi, nereye idü sizin yolculuk demiştiniz , baktım da
Venedig bayragınız var ; Venediğe mi yolculuk ? Ticaret için mi ? ''
Genç ve toy leventlerden biri boş bulunur ; zati sırtındaki
yükten bunalmıştır : '' He emce. Venediğedir yolumuz. Ne ticareti yahu, bizde
tacir hali mi var ? Lahana, pırasa mı satacağız Venedikliye... '' deyu bu
yapışgan adamı başından savmak için civap verdukda ; birden teğnede buz gibi
bir hava eser. Tüm yiğidler birbirine bakınır. Boşboğaz genç levent
söyledikleriyle hepicüğünü tehlikeye atmıştır. Leventler birbirine bakınır,
İtimad korsan başını hafifçe oynattukda diğer leventler bu geveze ademi karga
tulumba karadan alur, teknenin ambaruna taşudukta elini ağzını bağlayıp,
lahzada baş altına tıkarlar. Hem'an halatları çözüp, yola revan olurlar.
YOK MUDUR BRE BİR YİĞİT Kİ ; HEM DİVAMINI YAZSIN, HEMİ DE
YAYINCIDAN PARASINI ALABİLSİN ?
14 ) Bakkal Şaşkın İzzet işlerin iyi gitmemesi nedeniyle bir
gün dükkanı toplayıp, sahili takiben yaklaşık bir fersah kadar yürüdükte ( 1
fersah = 5685 metro ) ;pek bağlık
bağçelik bir yere gelip bu defa buraya bir dükkan kondurur. Etrafta tek bir
adem dahi yaşamamaktadır. Günümüzün Şaşkınbakkal semti böylelikle kurulmuş olur
( Yn )
15 ) Cemalettun Kaptan Paşa hakkında yaptığımız bu
araştırmada çok ilginç bir gerçek ortaya çıkmıştır. Hameriga Birleşik
Devletlerunca o pek şöhretli, Marine Corps namlı deniz piyade kolordusu
kurulmadan tam 5 asır önce Devleti Aliyyeyi Osmaniyye Bahriye subayı Miralay
Seyfullah bu silahlı gücü ilk düşünen ve ilk mangayı yetiştiren kişidir. Batı
askeri tarihinde bu gerçek bilinmez. Tüm dünyaya duyurmak vazifemiz olmalıdır.
( Yn )
16 ) bize bir İspanyol deniz tarihçisinin naklettiği bu nida
atma şekli dönemin ve Osmanlının adetleriyle bağdaşmaz görünmektedir. Lakin
Grande -Admiral Marki Jose Louis Fernandez Felipe de Valdecarzana
anılarında olayı böyle nakletmiştir. Kendisine teknenin limandan ayrılış
hikayesini bu harekattan çok yıllar
sonra İskenderiyede bir sahil kahvehanesinde bizim yiğidlerden birinin
anlattığını iddia etmektedir ( bu dahi Yn )
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder