Bu bölüm yiğidlerimizin Kelemiç koyundan yelken basmakla
Venediğ şehri kapularına dayanacakları seyru bir temam tekmül anlatır ki ;
neşriyatçımızın vaki israrlı talepleri üzre bila-istek , mecburiyetten
yazılmıştır. Yoh ise bu kısmı es geçecek idük.
İtimad Kaptan Reis navigasyonu her daim ( uyurken koynuna
sokmaktadır ) neticesinin altında muhafaza ettiği, - Cemalettun Kaptan Paşanın
dahi '' pirümüz efendümüz '' deyu metheylediği ( aslında kendisinin ondan daha
büyük bir denizci olduğunu düşünmekte ise de )-; Piri Reis nam bir yüce Osmanlı
deniz ademinin 1513 tarihli, ceylan
derisi üzre işlenmiş hartasının yağlı kasap kağıdına çini mürekkebiyle çizilmiş
ucuz bir kopyasıyla yapmaktadır.
( Bakınız değil ; zahmet verip ,üğrenip
bilesizdir ! Kaptanı Derya Piri Reis . Hakkında biz bilgi vermeyeceğizdir ) .
Hartayı başka bir leventin eline teslum etmemekle yiğidlerimiz üzerindeki
mutlak otoritesini koruyacağını bilmektedir.
Yola çıkıldığından beru yiğidler arasında bir hoşnutsuzluk
sezilmektedir ki ; bunun sebebu elbette tuzlu et ve balıkla kuru somun yeyip ;
yavan su içmektendir ( resmi vakanüvistlerimizin hep her daim Osmanlının
pek bir hoşgörü sahibi olmuş olduğunu
bize aktarmalarına rağmen ) Ol dönemde YENI Devleti Aliyyeyi Osmaniyyede başta
olan Sadrazamın sofuluğu nedeniyle hamr veya alkollü içkü hoş görülmez olmuş
idi. Zati içilmesundur. Ademoğlu içince saputup sağa sola çemkirmek gibi bir
tuhaf huya sahiptir ; cümle alem bunu bilir. Devlet göreviyle yola çıkan
FARFARA di INFERNO gayığına bu nedenle içkü yüklenmemişti. Durumun vahametini
anlayan zeki İtimad efendu yiğidlerine şol müjdeyi verdi : '' İlk durağımız
Urum elinde Leros adasıdır ki ; oradan size 2 fıçı ala şarap yükü alacağımdır
''. ( Leros adası : 37.09.26 K 26.51.35 D )
Tüm leventlerin yüzleri aydınlanır, geniş geniş sırıtırlar. Az bir zaman
sonra adı geçen adacığa vardukta ; yiğidler hep birlikte karaya çıkarlar. Hemen
üzerlerine seyirten ve '' liman bahşüşü gereklidir '' diyen Urum'u ensesinden
tuttukta ; suya atarlar. Koyu renkli giysisi üzerinde limani polisi yazan ve
bunlara evrak, pasaport soran gafil görevliye kılınç ve kamalarını teşhir
eyledükte beriki de toz olur...Anlıyoruz ki o dönemde denizlerde dolaşmak
şimdiki kadar yoğun bürokrasiye tabi değul imiş. Ayrıca İtimad beyin kayığının
Selçuklu, Osmanlı ve Türkiyenin gördüğü ilk yabancı bandralı teğne olduğuna
dikkat çekeriz. Daha sonra sularımızda yerli insanımıza ait misal Delaware
kayıtlı tenezzüh teğneleri görmek için 400- 450 sene beklememiz
gerekecektir. İtimad beyimizin
kayuğunun kıçında Vinediğ bayrağı taşıması hasebiyle alınan 2 fıçı şarap ( hamr
) Evropa Birliği nam bir antlaşma çerçevesinde harçsız , vergisüz ve çok
ucuzdur. Leventler hatta '' keşkü dört
fıçı alsaydık...'' dirler. Her dirayetlu kaptan gibi taifesinin vaziyet ül
moralman'ına çok tikkat iden İtimad reis onları akşam yimeğine çıkararır ;
yolda bilgi verur : '' Bu Urum kafiri taverna tabir ettükleri aşevlerinde güzel yer içer. Fiyatları da pek makuldur.
Dersaadette , bizim Ege sahillerinde, kötü bir meyhanede yediğün üçtüğünün yarısı
kadar bile hesap vermezsun.Ziyadesiynen
ehvendir '' Lakin yiğidlerin
kısmı azamı '' içünde domuz eti vardır '' deyu et yimezler...Mekruhtur deyu
pespembe bir böcük cinsi olan karideslere ; ısgarası pek latif olan kalamari ve
octopus a el sürmezler. Peynir ve somuna yüklenirler. Henüz domat namlı zebze Hameriga kıtasından Akdeniz
yöresine gelmemiş olduğundan meşhur Grek salad'ına da yumulamazlar. Üstün körü
nefis körletirler. Müteakip sabah erkenden adadan ayrılırlar.
Yaklaşuk kabaca hesap ile 200 -220 mil kadar gittükte ;
koordinatları 35.25.28 K 21.23.56 D
olan bir noktada tramola eyleyip Şimal yönüne dümen tutmaları gerekirken ;
artık ne hata olmuş ise İtimad korsan
ya dükkatsüzlüğünden, ya şarab , ya uykusuzluğun etkisinden rota değiştirmez.
Batı güney batı rotasında divam ederler. Yeyecek ve şarap bol olunca kimsenin
umuru olmaz ki ; bir kaç gün yol gittikte kendilerini Tunus'un Bizerte
limanında bulurlar. Burayı İtalyan ülkesinin topuğu zannederlerken, teğnede
Venediğ bayrağını gören bir sürü baldırı çıplah Arap yalınayak yalınkılıç
tekneye hucüm gösterir, niyetleri tekneyi yağmalamak, ekibini esir alıp fidye
neyin istemektir. Lakin bizim leventler sekizi birden Allah Allah nidalarıyla
bir elde kılınç diğer elde Bursa işi kamalar güvertede cenk düzenine girince ;
Arap yağmacılar desdur deyip geri çekilir ve pes ederler. Kayığa bir elçi
gönderir ve leventlerimizi misafir etmek istediklerini bildirirler. Akşam
ezanından sonra davete icabet eden leventlerimiz ala, içine kuzu gözü ve yanağı
doldurulmuş kellelerin, koyunların içine ; ol koyunların da dişi deve içine
yerleştirilmesiyle yapılmış ananevi yöresel yemeği taam eyledukte, kulpsuz
fincandan koyu Yemen kahvelerini içip teğneye geri dönerler. Bir kısmısı mide
ve bağırsak ağrısıyla teğnenin tek ayakyolunun
önünde kuyruğa girerken ; HakanZ
ve Umut leventler İtimad kaptanı
sıkıştırırlar. '' Reis hele bize şu hartanı bir göster ; biz buralara niye
düştük ki ? diye sual açarlar. İtimad reis hartayı istemiye istemiye önlerine
serdikte HakanZ az bakar : '' İtimad abey, sen bu hartayı ters serersin ; bah
harta dibaçesinde çizili şol ok'un üst tarafı her daim Şimali gösterir. Sen
hartayı masaya ters sermişsin '' dir. Bunlara şahid olan Umut Efendi sıkılır ;
'' harta tarayıcısı '' adını vereceği bir cihaz üzerine çalışmaya başlar ki ; bu
alet cümle dünya hartalarını ihtiva edup, teğne yürüdükçe yerini harta üzerinde
göstereceğdur. Bunun için önce elektrik denilen nesneyi icad etmek , sonra bunu
batarya denilen küçük kara kutularda depolamak , sonra bu elektriği ancak
Kapalıçarşı esnafından tecrübeli bir Ermeni kuyumcunun yapabileceği tel
inceliğünde altun hatlardan kandil ışığıyla aydınlatılmış bir küççük perdeye
aktarmak gerekmektedir. Lakin kayığın o anki konumunu anlayabilmek için gök
yüzüne bir takım peykler göndermek lazım idir ki , işte bu mesele çözülemez.
Umut korsan defterine işlediği bu keşfin müsveddelerini bir kenara atar. Ondan
ancak beşyüz sene sonra küffar bunu becerip ; ''chart plotter '' adu altunda
tüm denizcilere bahalı bahalı sokuşturacaktır.
Toplu ishal krizini atlatan denizciler ertesi gün Bizerte
limanundan ( 37.16.23 K 09.53.23 D )
ayrılup 1 gün 1 gece yol gidende gün doğarken uzakta bir korsan teknesi
belirir. Korsan gemüsü yaklaştıkta direğin üzerindeki gözcü yuvasından bir kapkara
bir arabın aşağıya seslendiği duyulur : ''
Önümüzde bi' küçük teğne vaa' ! ''. Kırk değişik milletten korsanın
bulunduğu teknenin şişman kaptanı tedbiren sorar '' Romalılar mı ; Galyalılar
mı ? '' .Zencü yukarıdan bağırır '' Hayıı'...Vinediğ bayvaklı bunlaa...''
Kaptan keyifle hucum emri verir, manevra yapar, bizimkilerin yanına doğru dümen
kırar. Korsanların sayısı leventlerimizin 5 mislidir, gemülerü de en az 2 misli
büyüklüktedir. Leventlerimizin tüm cesaretüne rağmen pek şansları yok gibidir.
Lakin başından beri FARFARA di INFERNO kayığının böyle bir askeri harekata
girişmiş iken hiç silah taşımamasını stratejik açıdan doğru bulmayan Umut
korsanı bir gece evvel uyku tutmamış havuzluğun bir köşesinde oturur idi. Birden aklına Bizerte şehrinde avare
gezinirken önüne çıkan,önce bir tekme atup tangur tungur yuvarlayarak
eğlendiği, daha sonra belki bi işe yaratırım..diyerek omuzlayıp kayuğa
getirdiği ağır prinç borudan sırtta taşınabilen hafif bir top yapmak geldi. Tüm
gece çalıştı. Sabah gün doğduğunda top hazur idi. Mermi olarak FARFARA di
INFERNO teknesinin salmasına safra olarak yerleştirilmiş yumruk büyüklüğünde
demir gülleri kullanacak idi. Talihsiz korsanlar işte tüm bu proje olup bitende
bizimkilere rastgelmişlerdi. Korsan teknesi yetişup borda bordaya gelmek
üzerelerken, Umut korsan topu HakanZ leventin omuzuna yerleştirdi. Barutu
hakkıyla verip, namludan gülleyi sürdü. Bu arada İtimad korsan elinde viç kolu
korsanlara sallıyor '' Yiyorsa gelsenize ulan, gelsenize...'' deyu bağırıyor
idi. Korsanlar da zati avı pek kolay gördüklerinden eğlenerek İtimad efendiye
el sallıyor ; gülüyor idiler. Topun aniden patlamasıyla korsan gemisinin
karinasında koca bir delik açılması bir oldu. Patlayan barutun etkisiyle HakanZ
korsan kapkara olmuş, sadece dudaklarının pempesi, dişlerinin beyazı bir de
kocaman açılmış gözlerinin akı seçilir olmuştu . Umut korsan geri sıçradı : ''
Ahan da gözcü direğindeki yamyam önüme düştü...'' deyu düşündü. HakanZ korsanın
'' N'aaptın olum sen yaa ? '' feryadıyla durumu anladı. HakanZ korsanımıza
şükür Allaha bişeycikler olmamıştı. Datlu suyla yıkandıkta yine aynu adem oldu.
Tüm leventlerimizin aklında bu olaydan son bir sahne
kaldı...Batan korsan gemüsünün sadece direği suyun üstünde olup, gözcü
yuvasındaki iri yaru zencunun : '' Batıyo'uzz ! '' deyu bağırdığı an. ( 15 )
Akdenizin ( son YENİ Osmanlı padüşahunun isimlendirmesiyle
Vaytsii'nin ) engin sularında bir müddet yol aldıktan sonra yiğidlerimizun
kayığı Adriyatik Denuzu nam sulara girdi. Şimale tırmana tırmana Venediğe doğru
çıkarken bu defa küçük bir hatayla Arnavut
adı verilmiş inatçu bir milletin Gjiri i İnglezit adı verilen sahil
yöresine düştüler. Müsliman ümmetine sempati duyan Arnavutlardan izzet-ü ikram
görürler. Birlikte yirler, içerler. Ayrılırken civarda keçilerini otlatmakta
olan bir çobana Venediğin yolunu sorarlar. Çoban eliyle yön göstererek : ''
Ahanda şol yönde güneş bir kargı boyu yükselene kadar gidin, Venediğe
varırsınız '' dir. Bizimkileri selametler. Az gittikde , yaklaşık 4- 5 mil
sonra Sazan adası ( 40.28.31 K 19.16.46
D )denilen daş parçası önünde bir kez daha karaya otururlar.
Buradan da kurtuldukta rüzgar cenubdan esmeye başlamıştır.
Dubrovnik nam şehrun önlerinde bir kavança atarak Venediğe doğrudan dümen
tutmak isterler. İtimad korsan her zamanki gibi dümende '' Hazuuur, ....kavança
! '' deyu ünledukte leventler pozisyon alır, yelkenler canhıraş feryadlarla
haşur haşur sesler çıkarırken bumba hızla bir kontradan diğerune geçer ; işte o
an ortalıkta dolaşan ; ismini bilemeduğumuz bir leventin kafasına ağır bumba
geçiverur. Kafasına bumba isabet eden
yiğidin başı kan revan içinde kalıp, sağ gözü yerinden fırlar, iri burnunun
yanında sallanmaya başlar. Yiğid acıyla '' Uuiiy...Cözüm çıkmıştır daa '' deyu
haykırırkene tabip levent HakanE korsan
hamle edup, bir anda gözü hoop diye yuvasına yerleştirir. Yiğid cöreyrum
cöreyrum diye sevinçle bağırır. HakanE
Yiğid de gayet sakince : ''
Herkes görüyor zaten...'' deyup gidip başüstüne oturur. (16 )
Sazan adasındaki karaya vurma da selametle atlatıldukta
artık Venediğe az mesafe kaldığından, leventler başaltında derdest edilmiş
Mehmet adlu ademin elini kolunu çözmüş, teğnede serbest dolaşmasına izin
vermişlerdir. Bu adem havuzlıkta oturur ve etrafı taciz etmeğe divam ider.
Gah '' Bu kayığın gölgeliği ne güzelmiş,
benim teğneye de yapaydık...Benim elimden gelmez, sen bana bir proje çizsen a
Umut korsanım ? '' gah : '' Teğnenin kıçından keşki rahatça suya inebilsek de ;
çimsek. Oraya bi platform yapsak ; acep kim bana bunu yapar ? '' , gah : '' 3
karış suya gaç karış zencir koyverilir ? '' gah '' Rüzgarın hızı neylen
ölçülür, bofor ilen mi, knot ilen mi ; bu Beaufort denilen adem de kimdir,
nerelidir ? '' gah ( afedersiniz ) '' Teknede apdest yaptuğdan sonra temizlemek
içun kollu pompadan daha eyi bir çare yoğ mudur ? '' gibi suallerle leventlerimizin içini
baymaktadır. Lakin az buçuk deniz tecrübesi de vardır. Misal Umut reis rüzgar
duranda tekneyi yürütebilmek için, gövdeye yerleştireceği ayak pedallarıyla
çalışan bir çarka bir mil, milin ucuna da pervane denilecek bir burgu takarak,
teğneyi yürütebilecek bir düzenek çizdiğinde bu Mehmet efendi çizimlere bağmış
ve demiştir ki : '' Bu sistem çalışmaz. O burguyu çeviren mil kesilir...Burgu
suya düşer, kaybolur gider...''
MECBUREN BİR MÜDDET DAHA DEVAM EDECEK. EĞER BAŞKA LAFAZAN Bİ
KORSAN ÇIKMAZ ÜSE BAŞLADIĞIMIZ İŞİ BİTİRMEK BOYNUMUZUN BORCU OLDU.
15 )işte bir zaman
geçtikten sonra FANFARE di INFERNO'da tutsağ bulunan Mehmet adlı ademin
Frengistan'a yaptığı bir ziyarette Belçika denilen küçük bir ülkede , bir
tencere midye yeyüp ala şarap içerken bir Belçikalı ademe anlattığı bu hikaye
Belçika krallığında nesilden nesile ağızdan ağıza aktarılmış ; günün birinde
heç elleri skota ve yeke tutmamış ; Akdenüzü bilmez iki yazar çizer komik masa
başı ademi tarafından ASTERİKS adlı , hayali, pek meşhur çizgi roman serisine
başka bir biçimde aktarılmıştır.
16 ) FARFARA di INFERNO teğnesinde geçtiğini kesin
bildiğimiz bu hikaye, MS 1970li yıllarda İstanbula kadar sefer eylemiş Tristan
Jones adlu palavracı bir İngiliz yazarın BUZ adlı kitabında sanki kendi
başından geçmiş gibi anlatılmaktadır. Bu adem tıpkı Cücü Kaptan Korsan gibu
sıkı palavracı olmakla birlikte, hikaye yeteneği ( yine aynen Cücü korsan gibi
) gayetle şayan-ı takdirdir ( Yn )
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder