Bir şehir bu kadar mı
güzel anlatılır?
Hikaye edilen dönem
1651..........
“Uzak ve yakın
memleketlerden, kokuları kokulara, hikâyeleri hikâyelere, aşkları ayrılıklara
karıştırmak üzere yola çıkan, fırtınalara, korsanlara, salgın hastalıklara,
girdaplara ve daha nice badireye göğüs geren inatçı, azimli, renkli gemiler
yanaşırdı şehrin kıyılarına. İçlerinden hiçbiri eli boş gelmezdi buraya.
Denizin hırçın sularında bir ceviz kabuğu gibi bata çıka seyir eden en yoksul,
en derbeder gemi bile bir ikramda bulunurdu muhakkak. Tadımlık da olsa.
Gemilerin getirdiği her şey şehrin kabulüydü. Oburdu şehir, meraklıydı.
Sakinlerinin aksine kadere inanmazdı.
İki yakası vardı şehrin:
İki yakası asla bir araya gelmezdi. Sanki biri çıkıp şebrenk bir kumaşı boydan
boya yırtmış, ikiye ayırmıştı d, o kocaman yırtık bir daha dikiş tutmamış,
iflah olmamıştı. Neler neler yapılmamıştı ki iki yakayı kavuşturmak için… Fakat
şehir inat etmiş, altın sırmalarla, pırlanta bezeli yüksüklerle, kristal
iğnelerle kapısını çalana yüz vermemişti. Nice sonra, gözüpek bir terzi,
makasını gökyüzüne uzatmış ve bir hamlede, masmavi semadan kocaman bir parça
kesip onunla yamamıştı o sebrenk kumaşı. İşte o vakit, şehrin iki yakası bir
daha hiç kavuşmamacasına ayrı düşmüştü. İki yakanın arasına deniz girmişti.
Terziye gelince, kaş yapayım derken göz çıkarttığını fark ettiği an, inc eve
çalak vücudunu o şebrenk kumaşın soğuk ellerine bırakıvermişti. Bir dal çıtırtısı
çıkmıştı kırılan boynundan ve tek damla yaş süzülmemişti açık kalan
gözlerinden.”
“Şebrenk” herhalde
düğün rengi anlamında …..Şeb-i Arûs: Düğün gecesi.
Elif ŞAFAK
Şehrin Aynaları
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder