9 Şubat 2014 Pazar

HER ŞEY KUYRUKLU BİR YALANLA BAŞLADI

(Takribi 1251 ila 1900)

Ve siz bana adı geçen gemide yüzden fazla hacı taşımayacağınıza ve bu hacıların arasında hiçbir şekilde kadınların olmayacağına dair söz veriyorsunuz” Cenova Liman kenti yönetiminin 1251 yılında gemi kaptanlarına verdiği bir talimat böyleydi. 1731 yılında dünyanın en büyük denizci ulusu, Büyük Britanya, Queen’s Regulationsand Admiralty Instructions (Kraliçenin Nizamnameleri ve Amirallik Talimnameleri) isimli kurallar manzumesini yayımladı. Burada kaptanlara ve gemi komutanlarına teknelerinde kadın taşımaları kesinlikle yasaklanıyordu. (not to carry any women to Sea)

Kadınların gemilerden dışlanmasının uzun bir geçmişi vardır. Hollanda, Fransa, Hamburg ya da İsveç bayrağı taşıyan gemilerde de kadınlara teknelerde seyahat kanunen yasaklanmıştı. ( Wiewweröck an Boord- bringt Stried un Mord) Flamancada bu söz aşağı yukarı şöyle tercüme edilebilir: Teknede avrat donu-kavga ve cinayettir sonu- Burada kastedilen aşağı sınıftan kadınlar ve orospulardı, çünkü kaptanların ve subayların eşleri tarafından ziyaret edilmesine izin veriliyordu.

Bu kurallar İmparatorluğun âli çıkarları gerektirdiğinde, mesela savaş zamanlarında gözardı edilebiliyordu da. Britanya donanmasının 1807 yılındaki Annual Register’ında (Yıllık Kayıt Defteri) okuyanları şaşkınlığa düşürecek şekilde kadın isimleri görülmektedir. Bu kadınlar Birinci Napoleon Savaşları (1803-1806) sırasında gemilerde barut taşımak üzere çalıştırılmışlardı, fakat bu iş için maaş alamıyorlardı ve bu nedenle de tayfa defterlerinde isimleri geçmiyordu.
Hatta 1812 yılında savaş gemisi Indefatigable’in komutanı John Fyffe işi, verdiği talimatlarda emrindeki kadınlara direkt hitap etmeye kadar vardırdı: “Gemide bulunan kadınlar gemiyi haftada iki gün. Pazar kurulan günlerde terk edebilirler. Eğer diğer günlerde gemiden inecek ya da herhangi başka bir şekilde gemi kurallarına aykırı hareket edecek olurlarsa sakın ola geri gelmesinler”

1801 yılında Lord Nelson’un söylediği şu cümle de pek meşhurdur: “Pazar günü bütün kadınlar, köpekler ve güvercinlerle vedalaşacağız ve tavuklar uyandığında, umuyorum ki biz yelkenlerimizi açmış Torbay yolunda olacağız”

Kalabalık alt sınıfın kadınları (Not real woman) Avrupa ve Amerika’nın denizci uluslarının gözünde hep gelişmemiş yaratıklar olarak görülmüşlerdi. Onlar erkeklerin yaptığı bedeni işleri işleri beceremiyorlar, ruhsal olarak da zayıf kabul ediliyorlardı. Kadınlara biçilen rol çocuk doğurmalarıydı, çünkü çocuklar hem emekli maaşı ve hem de ihtiyarlıkta bakım görmenin sigortasıydılar.

Ama aşağı tabakanın erkeklerinin de pek fazla değeri yoktu. 1750 yılında bir gemi 300 denizciyle uzun bir deniz yolculuğu için yola çıktığında bu adamların sadece yarısının geri döneceği hesaplanırdı. İsmi bile bilinmeyen hijyen, sağlıksız beslenme, iskorbüt, dizanteri, zührevi ve tropik hastalıklar mürettebatı hızla kırıyordu. Bunlara ek olarak denizcilerin pek azı yüzme bilirdi.

Neden kadınlar gemilerde istenmiyordu? Neden gemide kadın uğursuzluk getirirdi? Neden sorumlu tutuluyorlardı fırtınalardan ve batan gemilerin kaderinden? Birçok konuda – özellikle de 16. Ve 18. Yüzyıllar arasında denizcilikte - hâkim olan hâlâ Orta Çağ mantalitesiydi. Mitlere, cadılara ve hurafelere inanç sürüyordu.

“Teknede kadın uğursuzluk getirir” hurafesi bir mit haline gelmişti. Denizle alakasız toprak insanları da buna inanıyorlardı çünkü onların dünyasında da benzer mitler vardı: Bir boyahanede yeni bir boya kazanı hazırlandığı zaman içeriye kadın girmesin diye kapı sürgülenirdi, çünkü kadınlar boyayı bozabilirdi. Balıkçılar kadınların teknelerine binmesine izin vermezlerdi çünkü bu onların balık kısmetini kapatırdı, bazı balıkçılar karılarının ağlarına bakmasını bile yasaklardı. Kadınlar keza rüzgarsızlığı, fırtınaları ya da ters rüzgarları davet edebilir ve cadı büyüleriyle gemileri batırabilirlerdi.

Denizciye hayırhah olan tek bir kadın vardı, deniz kızı. Uzun saçları ve dolgun göğüsleriyle baştan çıkaracak kadar güzeldi denizkızı. Denizcinin en arzu dolu rüyalarındaki eşiydi. Ama onunla seks mümkün değildi çünkü karnından başlayarak aşağı doğru bir balık gövdesine sahipti ve el sürmek mümkün değildi ona. Deniz kızları denizcilere karşı çoğunlukla dostane duygulara sahiptiler ve onlara fırtınaları haber verirlerdi. Denizkızı, nitelikleriyle cadı kavramının tam zıddıydı.
Gemilerde batıl inançlar, hurafeler, salamura etteki kurtçuklar kadar çoktu. Cumanın, hele hele bir de ayın 13 ise uğursuz gün sayılması sadece biriydi hurafelerin. Gövdenin yeşile boyanması da uğursuzluk getirirdi, geminin adını değiştirmek de, sancağı yıkamak da. Tavşan anlamına gelen rabbit kelimesinin söylenmesi İngiliz gemilerinde kesinlikle yasaktı. Gemide papaz, misyoner, tanrıtanımaz, avukat veya bir suçlu olması da uğursuzluk getirirdi. Gemide kadın olduğunda ücretlerini almak istemeyen denizciler vardı. Muhakkak ki kadınlara karşı değillerdi- tek istedikleri onların gemilerine ayak basmamalarıydı.
Bir geminin başını belaya soktuğuna, batıl inançlar adına inanılan semboller, kavramlar, kişiler ve davranışların listesi Arabın yayellisi gibi uzayıp gidiyordu. Navigasyondaki belirsizlik ne kadar büyükse bütün bu batıl inançlar da o derece yaygındı. 300 yıl öncesinde navigasyon için denizcilerin elinde, doğanın gözlemlenmesi ve geride bırakılmış mesafe, rota, düşme ve akıntı göz önüne alınarak bulunan mevkiinin tahmin edilmesinden başka neredeyse hiçbir şey yoktu. Pusula, parakete, sekstantın öncülü olan oktant gibi aletler sıhhatli çalışmıyordu ve zaman ölçümü hiç de hassas değildi. Deniz haritalarına güven duymak da mümkün değildi. Yelken manevraları uzun sürerdi, teknelerin yelken kabiliyetleri modern yatlarla karşılaştırıldığında berbattı. Denizciler o dönemlerde, her an karaya sürüklenmenin ve tekneleriyle beraber denizin dibini boylamanın korkusuyla yaşıyorlardı.

Gemilerde kadınların olmasının uğursuzluk getireceği sadece bir hurafe, bir boş inançtan ibaret de değildi aslında. Uzun seyirler sırasında, bu kapalı erkek toplumlarında kadınlar olduğunda denizciler arasında kolaylıkla kavga ve kıskançlık ortaya çıkabileceği biliniyordu. Bunun sonu kaos ve isyana kadar varabilirdi ve kesinlikle önünün alınması gerekirdi.

Netice olarak su içinde katmerli, kuyruklu bir yalandı denizcilikte kadınlarla ilgili söylenenler. Çünkü belanın, şanssızlığın müsebbibi kadınlar değil, tam tersine erkeklerdi, kadınlar olnalarla beraber seyahat ettiğinde nasıl hareket edeceklerini bilmeyen erkekler. Huzursuzluğa ve belaya neden olan kadınlar değil erkeklerdi.

Denizde Günah
Klaus Hympendahl

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder