Yelkenli gemilerde günlük hayat çok sertti, bizim bugün
hayal edebileceğimizden çok daha sert. Son üç yüz yılın önder deniz gücü
İngiltere’ydi, o nedenle Royal Navy’deki koşullar özellikle ilgiye değer.
Denizci bulmak büyük sorundu. Dünyanın her köşesinde görev
yapan İngliz Donanması için büyük bir sorundu bu. Sadece, Napolyon savaşları
sırasında sürdürülen Fransız limanlarının ablukası için gereken denizci sayısı
dahi çok yüksekti. Donanma askere alınacak adam bulabilmek için, bu adamları
liman meyhanelerinde tuzağa düşürüp zorla gemilere getiren çetelere para
ödüyordu. Bu çeteler adamları yataklarında uyurken derdest edip alıyor ya da
kilise kapısında ayin sonrasında yakalayıp zorla gemilere taşıyorlardı. Başka
bir metot da tecrübeli denizcileri ticaret filosundan çalmaktı. Bazen İngiliz
Donanmasına ait bir gemi bir İngiliz Ticaret gemisine saldırıp mürettebatın bir
kısmına el koyabiliyordu. Buna benzer olaylar başka ülke donanmalarında da
görülüyordu. Avrupa ve Amerika ticaret filolarında ise, bahsettiğimiz bu
saldırıları bir kenara koyarsak, denizci sıkıntısı yaşanmıyordu.
Kendi isteği hilafına, bir anda, yıllar sürecek bir sefer
için denize açılmış bir yelkenlide bulunan bir adamın başına neler geliyordu?
Meyhaneye giderken üstünde olanların dışında bir şeyi
olmazdı tabii ki. Gemide bir üniforma da verilmezdi. Denizciler o zamanlar
üniforma giymezlerdi. Yelken diken ustalar ona derisini zımparalarcasına tahriş
edecek sert kumaştan bir pantolon ve bir de ceket dikerlerse kendini şanslı
saymalıydı. Haftalar geçip üzerindekiler kokmaya başladığında ne yapmak zorunda
kalıyordu denizci? Teknelerde
mürettebatın idrarının toplandığı bir fıçı olurdu. Bu fıçı çamaşırı ağartmak için
kullanılırdı. Kirli çamaşır önce bu idrar fıçısına sokulur daha sonra yıkama
teknesine, birkaç kere deniz suyuyla durulanırdı. Sonrasında kuruyan
kıyafetleri denizciler kuvvetle silkeleyerek Üzerlerindeki tuz kristallerinden
arındırmaya çalışırdı.
Tabii ki Gentlemen olarak nitelenme şansı olmayan bu insanlar sonuna kadar kullanılıyordu. Ufak tefek hatalar dahi kırbaçla cezalandırılıyordu. İçme suyunun kalitesi genellikle kötüydü, yola çıkıldıktan birkaç hafta sonra kokmaya başlardı. Bu nedenle İngiliz Donanmasındaki herkese sulandırılmış bira ve rom veriliridi. Amiral Nelson döneminde (1758-1805) her deniz askerine her gün iki çeyrek pinte 0,142Litre) rom veriliyordu ki bu da günde toplam çeyrek litre demekti. Talimatlara göre bu rom bire beş oranında suyla inceltilmeliydi. Talimata gerçekten uyulur muydu, bunu bilmemize imkân yok ama ciddi şüphe ile karşılayabiliriz.
Tabii ki Gentlemen olarak nitelenme şansı olmayan bu insanlar sonuna kadar kullanılıyordu. Ufak tefek hatalar dahi kırbaçla cezalandırılıyordu. İçme suyunun kalitesi genellikle kötüydü, yola çıkıldıktan birkaç hafta sonra kokmaya başlardı. Bu nedenle İngiliz Donanmasındaki herkese sulandırılmış bira ve rom veriliridi. Amiral Nelson döneminde (1758-1805) her deniz askerine her gün iki çeyrek pinte 0,142Litre) rom veriliyordu ki bu da günde toplam çeyrek litre demekti. Talimatlara göre bu rom bire beş oranında suyla inceltilmeliydi. Talimata gerçekten uyulur muydu, bunu bilmemize imkân yok ama ciddi şüphe ile karşılayabiliriz.
Yiyecek olarak sadece kuvvetle tuzlanmış et, kurutulmuş
bezelye, gemi peksimeti ve sert peynir verilirdi. Kurtçuk, solucan ve tenyalar
mönüye dâhildi. Gemi peksimeti iki kere pişirilmiş ekmekten başka bir şey
değildi ve son derece kuru olup hiç yağ içermezdi. Bu nedenle tenyalar ve
hububat böceklerinin ettikleri dışında neredeyse sonsuza kadar bozulmadan
kalabilirlerdi. Bu nedenle gemicilerin ilk öğrendikleri taş gibi sert peksimetlerini
gemi tahtalarına vurup böceklerin dökülmesini sağlamaktı.
Denizciler arasında en sık görülen ölüm nedeni deniz
kazaları ya da savaşlar değil hastalıklardı. Tekneye tıkılmış bu adamlar
aralarında her iki ya da üç kişiden
birinin seferin sonunu göremeyeceğini
biliyorlardı. Taze et, taze sebze ve taze meyve gemilerde bulunmazdı. Ancak
1795’ten sonra iskorbüte karşı denizcilere limon veya limon suyu dağıtılmaya
başlandı ve bu tarihten itibaren sonradır ki İngiliz yelkencilere Limeys(Limonlar) denmeye başlandı. Ve
Almanların ismi de vitamini bol lahanayı ilk olarak onlar fıçılara basarak
sakladıkları için Krauts (Lahanalar)
oldu.
Bütün bunlara ek olarak sık sık yıllarca maaş da alınamadığı
oluyordu. İngiliz Donanmasında maaşların 1653 ile 1797 yılları arasında hiç
artmadığı bir yana donanma bu maaşları da ödeyemeyecek durumda olurdu. Savaşlar
çok pahalıya patlıyordu. Mürettebatının on beş yıl boyunca maaş alamadığı
gemiler vardı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder