Genel
olarak “tekne” deyince akla gelenler ilk ayrımda motor veya yelken teknesi
olarak ayrışıyor. Gönlümde motor teknelerinin de ayrı bir yeri olmakla birlikte
biz yine de yelken teknelerini konuşalım.
2006
yılında fuarda standımı ziyaret eden ziyaretçilerin doldurması için kısa bir
anket düzenlemiştim. Sonuçları teorik ve gözleme dayalı bilmeme rağmen yine de
ete kemiğe bürünmüş olarak görmek şaşırtmıştı.
Formu dolduranların büyük çoğunluğu motorlu tekneyi yelken teknesine
tercih ediyordu. Her iki grup da ille kamara ve muhakkak kapalı bir tuvalet
mümkünse duş istiyordu. Tuvaletin yanında mutfak neredeyse keyfe keder
kalıyordu. Yine
her iki grupta da olmazsa olmazların başında geniş, çok kişinin oturabileceği
bir havuz yine önemli kıstaslardan biriydi.
Kaç
metre bir tekne düşünürsünüz? Sorusunun cevabı daha bismillah 15 metreden
başlayabiliyor, tekneler ve hacimleri konusunda ne kadar afakî bilgiyle dolu
olduklarını gösteriyordu.
Seçimini
yelken teknesinden yana yapanların neredeyse tamamı hem cenoa’da hem de ana
yelkende sarma sistemini hayati buluyorlardı. Sonradan anladım ki güverte
üzerinde çalışmayı güvenli bulmuyor, korkuyor, her şeyi havuzdan kontrol etmek
istiyorlardı.
Aranan
tekne boyu hakkında yeterli ve oluşmuş fikir yoktu. Genel olarak ya arkadaş
veya tanıdığın teknesinin eş boyu veya daha büyüğü hedefe konmuştu. Yelken
teknesi için bilgi ve donanımın çok da önemli olmadığını, teknolojinin artık
çok geliştiği ve tekne kullanmak için çok bir bilgiye gerek olmadığı, bir
ehliyet almanın hiç de zor olmadığını, hatta sınavlarda zayıf olanlara yardım
edilip ille de ehliyet sahibi yapıldığı sıkça tekrarlanan ve gerekliliği hiç
önemsenmeyen bürokratik bir gereksizliktir.
Yine
fuarı dolaşan, gün sonunda kucağı broşürlerle dolu evinin yolunu tutanların
hedefledikleri teknelerde “denizcilik vasıfları” teknelerin sunduğu lüksün
yayında çoktan kâle alınır olmaktan çıkmıştı.
Yıllar
içinde konuyla ilgili olanlar kendilerini geliştirdiler, ellerindeki bütçenin
müsaade ettiği kadar teknelere bakmayı öğrendiler. Çoğu ise aylık tekne
dergilerinin pompaladığı asla erişemeyecekleri lüks “yacth”ların resimlerine
bakıp hayal kurmaya devam ediyorlar.
Bu
güne kadar yaptığım belli başlı teknelerin hepsi kamaralıydı. Tasarım tekniği
olarak kamaralı teknelerde bir havuz var. Bazı tasarımlarda bu havuz geniş ve
ferah olabilir bazı tasarımlarda ve özellikle uzun yol, açık deniz teknelerinde
olabildiğince küçük hatta rahatsız olur. Her iki halde de teknede yolculuk
edenler tasarımın müsaade ettiği bu havuz içinde oturmaya mahkumlar. Müsait havalarda güverteye veya kamara üzerine çıkılabilir, oturulabilir. Ama
önünde sonunda havuz kadar güvenli olmayan şuradan buradan kendini güvenceye
alacak şekilde tutunduğun, kolunu bacağını doladığın düzlem bir alandır güverte
veya kamara üzeri.
Bu
da beni her nedense fazlasıyla rahatsız ediyor. Küçücük bir teknenin bile aslında kocaman
olan iç hacmini bir güverte ve kamara binası ile kullanımımıza kapatıveriyoruz.
Kamaranın amacı nedir? Kötü hava
şartlarından, soğuktan, yağmurdan, kardan korunmak. Tuvalet ihtiyacını giderirken mahremiyetin
korunması. Kapalı bir ortamda ve yatakta yine mahremiyeti koruyarak yatabilmek.
Başka? Bütün
bunları sağlayan ve fakat tekne genel hacminin ortalama 4/5ini de yutuveren bir
bina. Açıkçası bana hiç de mantıklı ve akıllıca gelmiyor.
Bir
de yüzyıllardır uygulanan tulum ambarlı iş teknelerine bakalım: Teknenin boyu
ne olursa olsun baş ve kıç tarafta kısa veya uzun birer güverte. Teknenin
boyuna bağlı olarak orta tarafta bir, iki veya daha fazla kemere hattında
oturak veya “hiç” oturak. Teknenin içinde farşlar üzerinde ayağa kalkındığında
makul ve güvenli bir yükseklikte küpeşte. Eğer ortada oturak yoksa iki güverte
arasında kocaman bir boş hacim.
Tekne
yelkenli ise, kamaralı teknelerdeki güverte üzeri güvensizliğin tam tersine aşırı bir güven
duygusu ile teknenin içinde direk ve yelken ile ilgili her türlü işlemin ister
oturarak ister ayakta rahatça yapılabilmesi.
Tekne
boyu 6 metre üzerinde ise ortadaki tulum ambar boşluğuna bir masa ve birkaç
sandalye konulabilme olanağı. Baş ve kıç güverte altlarının geniş ambarlar
olarak kullanılması. Bumba
üzerine atılacak sağlam bir branda ile tulum ambarın, en az kapalı bir kamara
kadar korunaklı olmasının sağlanabilmesi. Tekne boyu daha büyük ise baş güverte altının yatacak yer olarak da kullanılabilmesi.
Evet,
bu tip teknelerde tek derdimiz kapalı bir tuvaletin olmaması ki o da ne kadar
geleneksel denizci olduğunuza bağlı.
Kamaralı
teknelerde ıslanma derdimiz yok. Tulum ambar teknelerde sert havalarda
serpintinin tekne içine girmesi veya içeriyi ıslatma olanağı göz ardı edilemez.
Bunun için de ambar ve baş güverte birleşim hattına monte edilecek makul bir
serpinti körüğü ıslanmayı da asgari seviyeye indirecektir.
Kamaralı
ve korunaklı bir tekne ile açık denizde çok daha güvenli seyir yapabiliriz. Ama
tulum ambar teknede de uygun havayı kollayarak aynı seyir şansını
yakalayabiliriz. Bu işi yüzyıllardır tulum ambar teknelerle yapanların canı yok
muydu? Su alan ambar sintine pompasına bolca çalışma olanağı verecek, süs
olmaktan çıkaracaktır.
Bütün
bu aşırı uçlardaki fikir ve uygulamaları yazdığımda dostlarım beni “mazoşist”
olmakla, çağın bize sunduğu teknik kolaylıkları neden kullanmayıp kendimize
eziyet edercesine denizcilik yapmamızı savunduğumu soruyorlar. Zaman içinde
keyfimiz ve lüksümüz için terk ettiğimiz ve artık neredeyse hiç kullanılmayan tulum ambarlı tekneleri yeniden deniz yaşamına katmanın gereğine inanıyorum. Böylece
her tarafı ve her bir aygıtı aslında bizi alışık olduğumuz “kara yaşamından”
kopartmayan, (denizde’ymişcesine) duygusu veren çağdaş tasarım oyuncaklardan
kendimizi sıyırıp daha geleneksele yaklaşıp denizi daha doğru yaşayacağımıza inanıyorum.
Resimlerin tamamı AN DURZUNEL teknesine aittir. Güverte boyu 6.60mt eni 2.55mt dir.
Süpersin :)
YanıtlaSil