21 Nisan 2014 Pazartesi

BISQUINES - LUGER - LUĞER



İlk karşılaşmları olan 1990 dan beri bu iki “bisquine” her yarışta karşı karşıya geliyorlar. Eğer bu yıl kazanana verilen Sevr vazosunu La Grandvilaise evine götürdü ise bir sonraki yarışta Cancalaise vazonun sahibi olacaktır. Her ikisi de üzerlerinde dümen tutmuş olan büyük denizciler Eric Tabarly, Isabelle Autissier ve Christophe Auguin’leri kendilerine aşık etmişlerdir.
Photo @ Julien Girardot (Sea & Co)

Şimdi bakalım… 18,28 metre tekne boyu, 340 metrekare yelken alanı: h,ç şüphesiz bu bir IMOCA 60Ft. Ama hayır tam değil. Yüklü ağırlık 50 ton- meşe, Oregon çamı, çam hepsi birlikte carbondan birazcık daha ağır. Engellemez. Kağıt üzerinde bir bisquine  çok şey vaat eder. Suda, bu geçen yüzyılın başında kullanılan balıkçı teknesi sözünü yerine getirir. Çünkü daha 10 metre cıvadra ve 4 metre de bocurum bastonu eklemek gerekiyor. Üç direğe gelince: 3 kata kadar yelken kullanabiliyorlar. Hiç kuşkusuz bisquine Fransa kıyılarının en güzel, en çok yelkenli, en güçlü iş teknesi olarak kalacak.

XIX. yüzyılın başında Gaskonya veya Biskay körfezinde hayata geldi- Basklı denizcilerin “Biskayen” teknesi baş kıç bir bir tekneydi. Bu tip performası yüksek fakat güvertesiz tekneler seyir alanlarının özelliklerine göre geliştikçe yavaş yavaş Atlantik sahillerinden kaybolmaya başladılar.


Apaz seyirde beyaz bisquine şimdiden 14 knot hıza erişmiş. Ama güverte üzerinde mürettebat vinçsiz, kıstırmaçsız ve piyanosuz hiç de rahat değil. Her şey sadece kas gücü ile yapılıyor.     
Photo @ Julien Girardot (Sea & Co)

XIX.yüzyılın ortalarında biskayen biskin’e dönüşerek  Kuzey Brötanya ve Normandiya’da boyutları ve donanımı itibariyle başka bir aile kurdular. Fakat 1890 ve 1930 arasında Mont-Saint-Michel körfezindeki tekne yapımcıları bisquine’lere asalet payesini vereceklerdir.

Med-cezirde seviye farkının 4 katlı aratman boyunda 14 metrelere ulaştığı – buralarda akıntıların vahşi nehirler gibi gürüldediği kuytularda hızlı, kolay manevra yapabilen, rüzgârı iyi yakalayan tekneler gerekir. Granville ve Cancale yapımcıları önce bir prototipten yola çıkarak tekneleri geliştirdiler. Baş formalar inceldi, su kesimi arttı, kıç kambur uzadı… 1900 lerde bisquine en mükemmel haline ulaştı.

Yapımcıların ve denizcilerin 2 mottosu vardı artık: Daha fazla güç, daha fazla hız.
Hızlı gitmek gerekiyordu çünkü midye ve özellikle de Saint Jacques istridyeleri av süresi kurallara bağlanmıştı ve denetleniyordu. Hızlı gidilmesi gerekiyordu çünkü 400 adet çeşitli büyüklükteki bisquine Cancale açıklarında, balıkçılık koruma yetkililerinin ateşleyeceği top ile  bağıra çağıra ileri atılacak ve av sahasına önce varıp sonra da pazara önce varmaya çalışacaklardır.
Güç gerekiyordu çünkü ağ, gırgır vs çekmek için  devasa güçlere ihtiyaç vardı. Aynı şekilde  meşhur “at ayağı” istridyelerini toplamak amacı ile tekneler dört  ağır demirden kafes ve ağzında kulu kazıyan bir bıçak taşıyan yapıyı çekmek durumundaydılar. Sadece size bir fikir vermesi için 4 adet standart admiralti çapayı deniz dibini kazıyarak çekmeyi deneyin bakalım tabii sadece yelkenle.

Hızlı gitmek gerekiyordu çünkü yıllık yarışlar kurumsallaşmaya başlamış, mecburi yıllık toplantılar oluşmuş ve yarışlarda alınan dereceler gurur vesilesi haline gelmişti.

İlk yarış tarihi 1845 ise de altın çağını yakalamak için 1895’i beklemek gerekti ve sonra 1914’e k: adar sürdü. Bu dönemde en güzel bisquine’ler inşa edildi Le Vengeur (G 15), La Rose-Marie (G 16), La Mouette (CAN 37) ou La Perle (CAN 55). Yarışlar Saint-Malo, Cancale ve Granville önlerinde yaz aylarında yapılıyordu.

Birkaç gün öncesinden tekneler karaya alınıyor, karinaları temizleniyor, kömür katranı ve don yağı ile yağlanıyorlardı. Sadece yarışlarda kullanılan yelkenler depolardan çıkarılıp elden geçiriliyordu.

Start verildiğinde yarış acımasızdı. Meşhur cıvadra gözteriye katılıyor, Ortaçağ şövalyeleri kargısı gibi tramolalarda korku salıyordu. İki tekne karşılaştıklarında hemen turnuva düzeni alınıyor hemen sonrasında birkaç on metreye kadar birbirlerinin üzerine seyrediyorlardı. Sonrasında şövalye geleneklerinden uzaktı: Yarışta yol hakkı ihlalleri, bordalamak çokça vuku buluyordu. 50 tonluk meşe ve irokko kütlenin boci tramolaya karar vermesinde rotayı düz tutmak marifet istiyordu.
Takımlar birbirlerine küfürler yağdırıyor, devasa kürekleri sallıyor, sotadan baltalar çıkarılıp göz korkutuluyordu. Ödül törenleri öncesinde karada itişip kakışmalar az değildi. Bütün hengâme Cancale’li ve Grandville’lilerin onuru içindi.


La  Cancalaise  1987yılında Perle Ustanın planlarına göre 1905’te yapılan teknenin replikasıdır.  Planlar eski teknelerin tutkunu olan Jean le Bot tarafından yeniden çizildi. Photo @ Julien Girardot (Sea & Co)

Çünkü bu bisquiner ölmediler. Cancale’in küçük limanı 1987 yılında yolu açtı. La Cancalaise’in suya indirilmesi ile Fransa- nihayet -  denizcilik tarihi mirasına destek vermeye başladı.
En canlı şekliyle Grandville bu hareketi izledi. Üç yıl sonra yapımcı Claude Anfray 1900 yıllarının şaheseri La Rose-Marie’den esinlenerek La Grandvillaise’i suya indirdi. Birinci tekne siyah ikincisi beyazdır. İkisi de muhteşemdir. Hâlâ yarışmaya devam ediyorlar.


La Grandvillaise..Photo @ Benoît Stichelbaut (DPPI)

1990 da ilk karşılaşmaları için mürettebat küfürlerini, baltalarını depolarda bıraktılar ama volon kazanma hırslarından bir şey kaybetmediler.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder