İlk karşılaşmları olan 1990 dan beri bu iki “bisquine” her
yarışta karşı karşıya geliyorlar. Eğer bu yıl kazanana verilen Sevr vazosunu La
Grandvilaise evine götürdü ise bir sonraki yarışta Cancalaise vazonun sahibi
olacaktır. Her ikisi de üzerlerinde dümen tutmuş olan büyük denizciler Eric
Tabarly, Isabelle Autissier ve Christophe Auguin’leri kendilerine aşık
etmişlerdir.
Photo @ Julien Girardot (Sea & Co)
Şimdi bakalım… 18,28 metre tekne boyu, 340 metrekare yelken
alanı: h,ç şüphesiz bu bir IMOCA 60Ft. Ama hayır tam değil. Yüklü ağırlık 50
ton- meşe, Oregon çamı, çam hepsi birlikte carbondan birazcık daha ağır.
Engellemez. Kağıt üzerinde bir bisquine
çok şey vaat eder. Suda, bu geçen yüzyılın başında kullanılan balıkçı
teknesi sözünü yerine getirir. Çünkü daha 10 metre cıvadra ve 4 metre de bocurum
bastonu eklemek gerekiyor. Üç direğe gelince: 3 kata kadar yelken
kullanabiliyorlar. Hiç kuşkusuz bisquine Fransa kıyılarının en güzel, en çok
yelkenli, en güçlü iş teknesi olarak kalacak.
XIX. yüzyılın başında Gaskonya veya Biskay körfezinde hayata
geldi- Basklı denizcilerin “Biskayen” teknesi baş kıç bir bir tekneydi. Bu tip
performası yüksek fakat güvertesiz tekneler seyir alanlarının özelliklerine
göre geliştikçe yavaş yavaş Atlantik sahillerinden kaybolmaya başladılar.
Apaz seyirde beyaz bisquine şimdiden 14 knot hıza erişmiş.
Ama güverte üzerinde mürettebat vinçsiz, kıstırmaçsız ve piyanosuz hiç de rahat
değil. Her şey sadece kas gücü ile yapılıyor.
Photo @ Julien Girardot (Sea & Co)
XIX.yüzyılın ortalarında biskayen biskin’e dönüşerek Kuzey Brötanya ve Normandiya’da boyutları ve
donanımı itibariyle başka bir aile kurdular. Fakat 1890 ve 1930 arasında
Mont-Saint-Michel körfezindeki tekne yapımcıları bisquine’lere asalet payesini
vereceklerdir.
Med-cezirde seviye farkının 4 katlı aratman boyunda 14
metrelere ulaştığı – buralarda akıntıların vahşi nehirler gibi gürüldediği
kuytularda hızlı, kolay manevra yapabilen, rüzgârı iyi yakalayan tekneler
gerekir. Granville ve Cancale yapımcıları önce bir prototipten yola çıkarak
tekneleri geliştirdiler. Baş formalar inceldi, su kesimi arttı, kıç kambur
uzadı… 1900 lerde bisquine en mükemmel haline ulaştı.
Yapımcıların ve denizcilerin 2 mottosu vardı artık: Daha
fazla güç, daha fazla hız.
Hızlı gitmek gerekiyordu çünkü midye ve özellikle de Saint
Jacques istridyeleri av süresi kurallara bağlanmıştı ve denetleniyordu. Hızlı
gidilmesi gerekiyordu çünkü 400 adet çeşitli büyüklükteki bisquine Cancale
açıklarında, balıkçılık koruma yetkililerinin ateşleyeceği top ile bağıra çağıra ileri atılacak ve av sahasına
önce varıp sonra da pazara önce varmaya çalışacaklardır.
Güç gerekiyordu çünkü ağ, gırgır vs çekmek için devasa güçlere ihtiyaç vardı. Aynı
şekilde meşhur “at ayağı” istridyelerini
toplamak amacı ile tekneler dört ağır
demirden kafes ve ağzında kulu kazıyan bir bıçak taşıyan yapıyı çekmek
durumundaydılar. Sadece size bir fikir vermesi için 4 adet standart admiralti
çapayı deniz dibini kazıyarak çekmeyi deneyin bakalım tabii sadece yelkenle.
Hızlı gitmek gerekiyordu çünkü yıllık yarışlar
kurumsallaşmaya başlamış, mecburi yıllık toplantılar oluşmuş ve yarışlarda
alınan dereceler gurur vesilesi haline gelmişti.
İlk yarış tarihi 1845 ise de altın çağını yakalamak için
1895’i beklemek gerekti ve sonra 1914’e k: adar sürdü. Bu dönemde en güzel
bisquine’ler inşa edildi Le Vengeur (G 15), La Rose-Marie (G 16), La Mouette
(CAN 37) ou La Perle (CAN 55). Yarışlar Saint-Malo, Cancale ve Granville
önlerinde yaz aylarında yapılıyordu.
Birkaç gün öncesinden tekneler karaya alınıyor, karinaları
temizleniyor, kömür katranı ve don yağı ile yağlanıyorlardı. Sadece yarışlarda
kullanılan yelkenler depolardan çıkarılıp elden geçiriliyordu.
Start verildiğinde yarış acımasızdı. Meşhur cıvadra
gözteriye katılıyor, Ortaçağ şövalyeleri kargısı gibi tramolalarda korku
salıyordu. İki tekne karşılaştıklarında hemen turnuva düzeni alınıyor hemen
sonrasında birkaç on metreye kadar birbirlerinin üzerine seyrediyorlardı.
Sonrasında şövalye geleneklerinden uzaktı: Yarışta yol hakkı ihlalleri,
bordalamak çokça vuku buluyordu. 50 tonluk meşe ve irokko kütlenin boci
tramolaya karar vermesinde rotayı düz tutmak marifet istiyordu.
Takımlar birbirlerine küfürler yağdırıyor, devasa kürekleri
sallıyor, sotadan baltalar çıkarılıp göz korkutuluyordu. Ödül törenleri
öncesinde karada itişip kakışmalar az değildi. Bütün hengâme Cancale’li ve
Grandville’lilerin onuru içindi.
La Cancalaise 1987yılında Perle Ustanın planlarına göre
1905’te yapılan teknenin replikasıdır.
Planlar eski teknelerin tutkunu olan Jean le Bot tarafından yeniden
çizildi. Photo @ Julien Girardot (Sea & Co)
Çünkü bu bisquiner ölmediler. Cancale’in küçük limanı 1987
yılında yolu açtı. La Cancalaise’in suya indirilmesi ile Fransa- nihayet - denizcilik tarihi mirasına destek vermeye
başladı.
En canlı şekliyle Grandville bu hareketi izledi. Üç yıl sonra
yapımcı Claude Anfray 1900 yıllarının şaheseri La Rose-Marie’den esinlenerek La
Grandvillaise’i suya indirdi. Birinci tekne siyah ikincisi beyazdır. İkisi de
muhteşemdir. Hâlâ yarışmaya devam ediyorlar.
La Grandvillaise..Photo @ Benoît Stichelbaut (DPPI)
1990 da ilk karşılaşmaları için mürettebat küfürlerini,
baltalarını depolarda bıraktılar ama volon kazanma hırslarından bir şey
kaybetmediler.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder