Lingua Franca / Ekşi sözlük
"Latince, "frank dili" anlamına geliyor. Çeşitli roman dilleri, yunanca, Arapça ve Türkçe unsurları kapsayan bu dil, 19. yy.'a kadar Akdeniz limanlarında konuşuluyordu. Cezayir’de bir efendi ile çeşitli diller kullanan esirlerin anlaşma dili idi. Tunus'ta siyaset dili olarak kullanılıyordu. Molier’in "kibarlık budalası"ndaki Goldoni ve Calderon tiplemeleri bu dili kullanıyordu. Amerikalı bazı yazarlar, lingua franca deyimine, "anlaşma dili" yani, ana dilleri farklı olan kişiler arasında konuşulan dil anlamını verirler.
Çok sayıda etnik grubun yaşadıkları bölgelerde/ülkelerde, halkın ticarette ve devletle ilgili işlerde kolaylık olsun diye öğrendiği, kimi yerde doğal olarak ortaya çıkan, kimi yerde devletçe seçilip belirlenmiş, bazen de sömürgeciliğin bir sonucu olarak ortaya çıkmış dillerdir. Genellikle anadille birlikte ikinci dil olarak öğrenilirler. Misal her biri ayrı dil konuşan yüzlerce kabilenin bulunduğu doğu Afrika’da Swahili, batida Hausa lingua franca'dır.
Franco kelimesini anlamı: içten, samimi; serbest, vergisiz. lingua franca herkesin konuştuğu ortak dil anlamındayken, porto franco da serbest liman, gümrük harcı alınmayan liman, zona franca serbest bölge; francamente de içten, samimiyetle anlamındadır."
17. YÜZYILDA AKDENİZ'DE KORSANLIK- ADRİAN TINNISWOD ise kitabında bu olguyu şöyle anlatıyor:
“ Berberistan kıyılarında sık sık rastlanan bu çok ulusluluk çerçevesinde iletişim gerçek anlamda bir sorundu. İslam’ın dili olan Arapça bütün Kuzey Afrika kıyılarında, çok çeşitli lehçeleri olmasına rağmen evrensel bir dildi. Osmanlı İmparatorluğunun resmi dili Osmanlı Türkçesiydi ve hukmî olarak İstanbul’a bağlı olan üç Berberi devletinde –Cezayir, Tunus, ve Trablus- devlet işlerinde resmen kullanılmaktaydı. İmparatorluğun bir parçası olmayan Fas’ta durum biraz farklıydı. Burada devlet ve diplomatik çevrelerde, Sa’di sultanları kendilerini Arap saymasalar da – İspanyollar, Fas’ın 1576 ile 1578 arasındaki Arap Hükümdarı Abdülmelik’in Türkçe, İspanyolca, Almanca, İtalyanca ve Fransızca bildiğini kaydederler- Arapça resmi dil sayılıyordu.
Devlet korsanları olsun, Berberistan’da yeterince kalan diğer kanunsuzlar olsun, yeterli dercede Arapça öğreniyorlardı, fakat bunun bir alternatifi de vardı. Puritan William Okelay, 1639 yılında Batı Hint Adalarına giderken yolda Cezayirli korsanlar tarafından esir alındığında, kendisini alt güvertede birkaç İngiliz köleyle birlikte zincirlenmiş buldu. “Onlardan” diye yazıyordu “Bizler üstünkörü bir ortak dil öğrendik. Bu Cezayir’e geldiğimizde işimize yarayacak bir dildi”
Sözünü ettiği bu ortak dil Frankların kullandığı dildi. İtalyanca ağırlıklı olmak üzere Yunanca, Provençal ile Türkçe kelimelerden oluşan ve bir nebze de İspanyolca ile Portekizceye karışmış melez bir dildi. (Daniel Banister’in “Charity”si ilk korsan saldırına uğradığında korsanlar arasındaki Türkler onun İtalyanca sandığı bir dilde konuşuyorlardı) Korsanlar, tacirler, gemi işletmecileri ve köle satıcıları arasında konuşulan bu melez dil, Haçlı Seferleri sırasında, Filistin dolaylarında, büyük olasılıkla da Akra liman çevresinde birbirlerine yakın yerleşkeler kurmuş olan Venedikli, İtalyan ve Ceneviz toplulukları arasında doğmuştur. Mısır’da bu dil lisan al ifrang; Kuzey Afrika’da sabir ve daha sonraları da petit mauresque olarak bilinmektedir. On yedinci yüzyıla gelindiğinde Batı’ya en yakın adıyla yani lingua franca -öylesine yayıldı ki, o günden bu yana farklı dil kullanan insanlar arasında ortak iletişim ortamı anlamında kullanılır oldu.- olarak sunuldu.
Lingua Franca öncelikle bir konuşma dilidir. Amacı Akdeniz çevresinde denizciler ile tacirler arasındaki karşılıklı iletişimi sağlamaktı ve William Lithgow’dan Samuel Pepys’e kadar Berberistan kıyılarına ayak basmış bütün Avrupalıların sözünü etmelerine rağmen, belgesel kaynaklar hem çok az hem de erişilmez türdendir. İspanyol şair Juan del Encina, 1520’de Kutsal Topraklardan hacı olarak döndüğünde yazdığı bir Villancico’dabu dili kullanmıştır. Dryden ise 1678’de yazdığı Limberham ya da The Kind Keeper adlı komedisindeki bir parodide aynı dili kullanır.
Molier’in Kibarlık Budalası( 1670) adlı oyununda “Bir Türk Töreni sahnesi” vardır . Müziği Floransa doğumlu Jean-Baptiste Lully tarafından bestelenen eserde müftü lingua franca konuşmaktadır:
Sete sabir,
Ti respondir;
Sen on sabir,
Tazir, tazir.
Mi star Mufti;
Ti qui star ti?
Nan interdir;
Tazir, tazir
(Eğer [lingua franca] biliyorsan/Cevap verirsin/Bilmiyorsan/ sus sus/ Ben Müftüyüm/ Ya sen kimsin?/Eğer anlamıyorsan / Sus sus)
İstikrarsız ve biçimlenmemiş doğası nedeniyle, yazılı kaynakların yetersizliğinden, on dokuzuncu yüzyılda Kuzey Afrika’da yerini Fransızcaya ve Levant’ta daha da doğru bir İtalyancaya terk ettiğinden lingua franca anlaşılmazlığını korumuştur. (Ne gariptir ki, parçalarının sokak ve panayır sanatçılarının ve eşcinsel topluluklarının on dokuzuncu- ve yirminci- yüzyıl Londra’sında kullandıkları o gizli dil Polari’de yaşadığına inanılmaktadır).
Bununla birlikte gerçek ve akıcı doğasına ilişkin ip uçlarına Tunus ve Cezayir fermanları ile diğer resmi belgelerde rastlayabilmek mümkündür. Örneğin Cenevizli bir dönme olan Murat Reis’in bazı kaynaklarda “agostin bianco alis morato raixi genovesz” ya da “Cayyto Morato Genovese Turco” ve “Juldag bene Abedolo [ İbni Abdullah] Turco Genoveze” şeklinde anıldığı görülebilir. Ayrıca İtalyanca, Yunanca ve İspanyolca denizcilik terimlerinin hemen bütün tabanı, lingua franca aracılığı ile Türkçede yer etmiştir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder