'Kadıköy-Haydarpaşa arasında 48 sandal işler, 49 olmaz!'
Memet köyü anlatıyor, gurbeti anlatıyor. Kendilerini
anlatıyor. Yattıkları kalktıkları yerleri... İşleri, işsizliği, anlatıyor.
Çekinmeden, açık yürekle her şeyi anlatıyor.
‘Köyde tarlamız,
kapımızda sığırımız ve İstanbul’da kayıklarımız var’
Memet köyü anlatıyor, gurbeti anlatıyor. Kendilerini
anlatıyor. Yattıkları kalktıkları yerleri... İşleri, işsizliği, anlatıyor.
Çekinmeden, açık yürekle her şeyi anlatıyor.
-“Şu Haydarpaşa-Kadıköy arası kayıklarında hiç bir vaka
olmamıştır,” diyor. “Ellik bu, burası İstanbul. Adam nelerle karşılaşmış. Neler
gelmez adamın başına! Ama biz kayığımıza binen hiç bir kadına, ne olursa olsun,
bakmayız bile. Bizim buranın kendine göre sıkı sıkı töreleri var. Törenin
dışına kimse çıkamaz,” diyor.
-“Memet” diye soruyorum, “buraya ilk gelişini anlat.”
Kayık sallandıkça insanın içinde bir güvensizlik
-“İlkin yedi yıl önce geldim. Hiç denizi görmemiştim. Yeni
de evlenmiştim. Çocuklarım da var şimdi. Kayığa bindim, kayık sallanır. İnsanın
azıcık başı döner gibi olur. Kayık sallandıkça insanın içinde bir güvensizlik..
Sonra bir günde alışıverdim. Köyden gelince burada tam altı ay kurs sürer.
Yüzmeyi kayık çekmeyi altı ay talim ettirirler. Bu altı ay çıraklık süresince
çırak ne kadar iyi kayık çekerse çeksin. Kadıköy koyunun dışına çıkamaz.
Salacağa, Modaya bile gidemez. İzin vermezler. Altı aylık talimden sonra
istediği yere gidebilir. İsterse kayığını alır Marmarayı geçebilir. Benim ilk
ustam Yakup Tercandı. Akrabamdı. O, bana yüzmeyi bile öğretti. Bu kayık
çekenlerin içinde yüzmeyi bilmiyenler bile vardır. Eskiler, yani kırkını
geçmişlerin hiç biri yüzmeyi bilmez. Denizin ortasında, Allah etmesin,
kayıkları batacak olsa, bir kulaç atıp da yüzemezler, yüzüp dışarı çıkamazlar.
Suya batar giderler. Ama yeniler, altı aylık talimde yüzmeyi de öğrenirler. Bu
da Apsarı töresine girdi.”
-“Günde ne kadar kazanırsınız?”
-“Belli olmaz. Belki on, belki on beş. Kışın iş olmaz.
Birkaç günlük kar belimizi büktü. Hiç bir kuruş bile kazanamadık karda. Karda
kışta kimse kayığa binip de Haydarpaşaya geçmez ki... Kışın gelenler ancak
boğazı tokluğuna iş görürler. Belki de içimizden birkaçı elli lira arttırıp
ayda köye gönderebilir. Bu yüzden kışın burada o kadar kalmazlar.”
-“Kaç kayık çalışır burada?”
-“Kırk sekiz kayık.”
-“Peki bir tanesi gelse de
bir kayık alıp burada çalışmaya
başlasa. Bir yabancı.”
-“Olmaz.”
-“Neden olmaz?”
-“Olmaz işte.”
-“Bu altımızdaki kayık senin mi?”
-“Babamın.”
-“Kaç kişi çalışırsınız bu kayıkta?”
-“Babam, ben, bir de kardeşim.”
-“Sırayla, öyle mi?”
-“Nöbetleşe.”
-“Peki sen kendine bir kayık alsan.”
-“Olmaz. Yasaktır. Burada kırk sekiz kayık vardır. Kırk
dokuz olamaz.”
-“Bu kaç yıldır böyle?”
-“Ben bilmiyorum. Belki elli yıldır böyle. Elli yıldır kırk
sekiz kayık.”
-“Diyelim ki bir aile on on beş erkek oldu. Ne olacak?”
-“Çalışanlar, çalışabilenler gelirler kayıklarında
çalışamıyanlar başka bir iş bulurlar. Orası aile arasında halledilir. Şunu da
söyliyeyim ki burada olsun, köyde olsun kayık yüzünden yüz elli yıldır hiç bir
vukuat olmamıştır. Ne hırsızlık, ne cinayet, ne de bir kadın meselesi.”
-“Kışın kayıkları nereye çekersiniz?”
-“Kurbağalıdere’de Memede teslim eder, köye gideriz. Dışarıda
aylığı on beş, içerde elli lira kiraya.”
-“Köyden gelenlere, çalışmak istiyenlere kayık kiraya veren
bulunur mu?”
-“Kira almadan verirler. Öyle çalışsın diye verirler. Ama
para almazlar. Alamazlar.”
Ötedeki bir kayıkta şişman, göbekli birisi var. Kılık
kıyafeti şehirli.
-“Bu da Apsarılı mı?” diye sordum.
-“Bizim köyden ama..”
-“Aması ne?”
-“O buradan evli.. Köylü onu unuttu bile.”
Yıllardan beri İstanbul’dan, iki kişi hariç, hiç kimse
evlenmemiş. Burada parayı kazanır, giden orada evlenirlermiş. Belki, buradan
evlenmemek de törelerinde var. İnsanlar yaşayabilmek, rahat edebilmek için,
kendi kendilerine ne sıkı töreler koyabiliyorlar. Ben şunu sezdim ki,
Apsarılılar buradan evlenenlere öyle iyi gözle bakmayacaklar.
Tatlı sözlü Mehmet Çürük
-“Bu kayıkları sıraya kim sokar?”
-“Nizam ustası.”
-“Nizam ustası kim?”
-“Az önce kayığından indiğiniz adam. İsmail
Aslan.”
-“Birisi sırayı bozarsa ne olur?”
-“Nizam ustası ceza verir. Yirmi dört saat, nizamı bozanın
kayığını karaya çektirir.”
-“Gene dinlemezse?”
-“O zaman İbrahim Reise haber verir.”
-“İbrahim Reis kim?”
-“İşte şurada motoru var. Biz her ay ona bir lira veririz. O
da işimizi görür.”
-“İbrahim Reis ne yapar nizamı bozana?”
-“Kayığını bir hafta karaya çektirir.”
-“Gene itlik ederse?”
-“O zaman kayığını alır gider.”
-“Hiç kayığını alan giden oldu mu?”
-“Olmadı.”
Tatlı sözlü Memet Çürük… İşte bir tanesi daha İsmail Aslan.
İsmail Aslan altı kardeş. Babadan kalma on beş dönüm tarlası altıya bölünmüş.
İsmaile bir avuç toprak kalmış. Oraya da fasulye ekermiş. Elli dönüm olsa ne
ki, geçindirir mi ki?
Aşağı yukarı köydeki herkesin toprak durumu böyle.
İsmail’in evi dört göz, üç pencere. İsmail’in burnuna tüten
çocukları var. İki kardeşi de başka gurbetlerde.
Apsarı köyünün erkeklerinin hepsi kayığa. İstanbula
gelmezler. Başka gurbetlere de giderler. Bu böyle gelmiş, böyle gidecek.
Ve Kadıköy’e, Haydarpaşa’ya inanılmaz kalabalığına Apsarı
kıracının çatlama toprağından kuşaklar gelecekler. İlkin denizi görünce başları
dönecek, azıcık şaşıracaklar. Sonra kürek çekmeyi, martılara bakmayı, güzel
kızları seyretmeyi, onlarla evlenmemeyi, âşık olmamayı, denizin mavisini
sevmeyi, yüzmeyi, geniş, sağlam, sağlıklı bedenleriyle, kollarıyla denizi
sarmayı öğrenecekler.
Sonra gurbet türküleri düzmeyi öğrenecekler. Sevgililere ucu
yanık, ucu telli mektuplar gönderecekler.
Dudaklarında denizin tuzunu, yüzlerinde güneşin tunç
yanığını götürecekler köye. Ve İstanbul’dan masallar götürecekler. Deniz
ejderhasının, jetlerin, güzel kızların, ulu minarelerin, içine bir köyü koysan
alacak kadar büyük apartımanların masalını.
Sonra gide gele, belki de bir gün gelecek Apsarı köyünü
unutup gidecekler.
Kimbilir?
EK:
Birinci röportajımda sözünü ettiğim gerdek gecesi evini
bırakıp yollara düşen Süleyman okuyuculara merak olmuş. “Bunlar niçin
evlendikten hemen sonra yollara düşmek zorunda kalıyorlar?” diye soruyorlar..
Anadolu’da evlenmek en fakiri için de olsa epeyce
masraflıdır. Başlık vermek, düğün masrafı iflâhını keser adamın. İşte bu yüzden
yeni evlenenler, para kazanmak için, hemen gurbete gitmek zorunda kalırlar.
Yaşar KEMAL
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder